Oğlum, gözün karnı yok ki doysun!

Asker annesinin o sözü olmasaydı, belki de Yavuz Bülent Bakiler ‘Şiirimizde Ana’ adlı eseri hazırlayamayacaktı.

Oğlum, gözün karnı yok ki doysun!

Evet, sadece ana. Ama ‘Şiirimizde Ana’. Öyle sanıyorum ki antolojiler konusunda her zaman yaşanan kavgaya artık son veren bir ilk kitap Şiirimizde Ana. İlk baskısı 1967 yılında yapılan, toplam sekiz baskı gerçekleştiren eser, bir antolojinin ulaşabileceği en yüksek baskı sayısıyla da rekor kırmış durumda.

Yavuz Bülent Bâkiler üstadımızın uzun yılların ardından yayımladığı antolojinin hikâyesi, buruk bir anıya dayanıyor aslında. Birazdan döneceğiz bu anıya… Fakat belirtmek gerekir ki üstadın bu çalışmasından önce veya sonra elbette anneye münhasır yapılan çalışmalar mevcut. Örneğin Arif Ay, Hasan Ali Kasır, Sadık Karagöz, Abdülkadir Sarıkamış, Sevinçhan Oyman bu alanda aklıma ilk gelen isimler. Oldukça titiz bir inceleme neticesinde kitaba dahil olan şiirler, şairinin siyasî kimliğine, düşünsel arka planına bakılmaksızın salt ‘anne’ ekseninde, sanatı baz alınarak değerlendirilmiş. Tabi bu doğrultuda hareket edilerek ideolojinin yavanlaştırdığı veya ötekileştirdiği türden bir handikap yaşanmamış.

Bu elbette takdir edilmesi gereken bir tutum aynı zamanda. Yıllar yılı sıradan sayılabilecek meselelerde at gözlüklerinden kurtulamayan bir edebiyat anlayışının, sol veya Marksist literatürde yer tutan kalemşorların, Türkçenin en güzel ‘anne’ şiirlerini yazan Müslüman şairlere karşı bu refleksini anlamak gerçekten güç. Aslında güç değil ama entelektüel namus yeniden sorgu kapsamına alındığı vakit durum daha sarih bir biçimde anlaşılabilecek.Yavuz Bülent Bakiler, Şiirimizde Ana

Oğlum, gözün karnı yok ki doysun

Neyse, Türk edebiyatının müstesna şairlerini bir araya getiren Bâkiler üstadımız, uzun yıllar boyunca derlediği bu şiirleri hazırlarken, etkilendiği, daha doğrusu kendi ifadesiyle ‘gözyaşlarına boğulduğu’ bir hadiseden bahseder. Bütün kitapların kader sütununda zaten böylesi vesileler yok mudur? Üstadımız kitabın hazırlığından önce yaşadığı olayı o nefis Türkçesiyle kitabın arka kapağında anlatır. Fakat biz şöyle hülâsa edelim. Üstad 1962 yılında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda yedek subaydır. Bir akşam, bölük erlerinden bir asker odasına gelir ve  “Komutanım” der, “memleketten anam gelmiş. Burada akrabalardan birinin evinde kalıyormuş. Bana haber salmış. Gelsin de bir görüşelim demiş.” Bunun üzerine üstadımız, diğer komutanın vermediği izni bu askere verir. Giderken de tembihler, “saat 24.00 sularında mutlaka geri dönmelisin. Beni sakın müşkül durumda bırakma” diye de üzerine basa basa söyler.

Asker gider fakat saat henüz 24.00 olmadan geri çıkar gelir. Üstadımız merak eder ve der ki, “Ben sana 24.00’e kadar izin vermemiş miydim? Neden erken geldin?” Asker de şu cevabı verir, “Komutanım, sizin fedakârlığınızı anama anlattım. ‘Ana’ dedim, ‘Yavuz Bülent teğmenim olmasaydı seni görmeye gelemeyecektim. Bölük komutanımız izin vermedi. Beni sana Yavuz teğmenim gönderdi.’ Anam çok duygulandı. Size çok dua etti. Sonra, ‘oğlum, gözün karnı yok ki doysun. Ben anayım, sana saatlerce değil, yıllarca baksam doyamam. Bu kadar görüşmemiz kâfi. Var git takım komutanını zor durumda bırakma!’” Sonra üstadımız şöyle devam eder, “askerin cevabı, o Çankaya gecesinde beni çok duygulandırdı. İçimde, kocaman bir divan sazının veya bir yaylı tamburun inlediğini hissettim. ‘Gözün karnı yok ki doysun. Ben anayım, sana saatlerce değil, yıllarca baksam doyamam!’ cümlesindeki müthiş güzellik beni birdenbire gözyaşlarına boğdu. Ana üzerine yazılmış şiirim yoktu. İşte o gece ana şiirleri yazmaya ve üzerine yazılan bütün şiirleri bir araya getirmeye karar verdim.”

‘Cennet anaların ayakları altındadır’ hadis-i şerifinin şekillendirdiği anneliğe dair, anneyi bu derece önemseyen bu özgün bakış açısının dünyada bir başka örneği yoktur. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, “Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana ve babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevazu kanadını gerip ‘Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et’ diye duâ et.” (İsra 23, 24) buyuruyor.

Şiirimizde Ana, Yavuz Bülent Bakiler’in tam bir aydın sorumluluğu ve namusuyla hazırlamış olduğu fevkalade özel bir eser olarak kitaplığımızda mutlaka bulunması gereken bir eser…

Arif Akçalı yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Sergül Vural
Sergül Vural - 11 yıl Önce

"Ana başa tac imiş/ Her derde ilac imiş/ bir evlat pir olsa da/ Anaya muhtac imiş..." Yavuz Bülent bakileri severim, sohbetine de hiç doyamam. Ama ana konusundaki bu anısını hiç duymamıştım....Yazınız beni duygulandırdı Arif Akçalı..Allah razı olsun..Selam ve dua ile