Nurettin Topçu “din adamlarını” sevmez miydi?

"Topçu’ya göre din adamı, din adına yaptığı hizmetten dolayı, Allah’ın rızasından başka bir şey gözetmemek ve tamamen hasbî olmak zorundadır. Son çağlarda İslâm dünyasının cehalet ve sefaletinin asıl sebebi, Müslümanlar’ın kendileridir ve bunun çözümü ise özellikle din adamı ismi altında görev yapanların, bu görevi icabı olan ilmî ve ahlâkî liyakate sahip olmayışlarıdır." İbrahim Afacan yazdı.

Nurettin Topçu “din adamlarını” sevmez miydi?

Yıl 2013… Bir dağ köyü… İmamlığa başlayalı neredeyse üç yıl olmuş… Memleketten uzak ama “dağından yağ, ovasından bal” akan güzel bir diyarın, Aydın’ın bir köyünün misafiri olmuşuz. Bu misafirlik tam altı yıl sürdü. Gördük geçirdik bir şeyler… Elden geleni, dilde olanı ve gönülden coşanı ortaya koyup bir vazifenin icrası için çabaladık. “Mevlana Diyarı”ndan kopup gidince hani insan bir bocalamıyor değil… Bocaladık lakin yolumuzu seçmemiz ve de dirayet gösterip ayaklarımız üzerinde durmamız fazla sürmedi. İşte bu vazife sürecinde yapılacak en güzel işlerden biri, tabii ki de “okuma” eylemini sürdürmekti. Bu bir mecburiyetin sonucu değil bilakis bilinçli bir tercihin/alışkanlığın yansıması idi.

İşte bu dönemde okuduklarımdan biri de Nurettin Topçu’nun Taşralı adlı kitabı idi. Topçu’nun 1952-1958 yılları arasında yazdığı yani bir anlamda 1950’li yıllar Anadolu’sunu anlattığı ve dinin bir otorite aracı olarak kullanılışına dair çarpıcı örneklerden/hikâyelerden oluşan kitap, bir fikir adamı/inşacısı olan Topçu’nun sanatçı kimliğini/kişiliğini ortaya koymaktadır. İlk basımı 1959’da, ikinci basımı ise 1998’de yapılan eser, Ezel Erverdi ve İsmail Kara üstadların yayına hazırlamasıyla ortaya çıkan önemli bir metin… Hikâyelerin ana temasını ise Anadolu köylüsünün çektiği acılar, yaşadığı sefalet, uğradığı zulüm, istismar ve haksızlıklar oluşturur. İşte “Taşralı”da, yazarın büyük ölçüde yakından şahit olduğu yaşanmış gerçeklerin ve bu gerçekliklere göz yummayan ve sessiz kal/a/mayan “dindar bir adam”ın, harflere ve kelimelere “sessiz bir çığlık” yükleyerek bir araya getirdiği metinlerin iki kapak arasına bürünmüş hâli…

Peki, niye bu girizgâh? Şöyle ki o dönemde kitaptaki hikâyeleri okudukça “aklımda deli sorular” oluşuyor. Diyorum ki üstadın bu “din adamlarıyla” derdi ne? Ne alıp-veremediği var? Bu eleştirinin dozu biraz fazla değil mi? Bildiğin alıp yerden yere vurma bu… Eee biraz zoruma da gitmiyor değil lakin bir hikmet mi arasak derken, bu soruları İsmail Kara Hoca’yla o dönem itibariyle aynı semtte ve muhitte oturan bir dostuma açtım. Dedim, “Üstad, hocaya bir sorsan. Topçu’nun derdi nedir? Niye bu kızgınlık? Bu sorunun cevabı olsa olsa onda olur…” Lakin o zaman itibariyle sağlam ve de net bir cevap alamamış ve sorum zihnimin bir kenarında bu yıla kadar saklı kalmıştı. Ne güzel ki derdi olana derman Allah’tır. Arayan bulur misali yıllar sonra bu sorumun cevabını bulmuştum. Son günlerde keyifle okuduğum, Topçu’nun öğrencilerinden Emin Işık’ın, 2019 yılında Dergâh Yayınları arasından çıkan “Nurettin Topçu/Çağdaş Bir Dervişin Dünyası” kitabının “Taşralı’nın Hikâyesi” adlı bölümünde, bu meselenin/sorunun başkaları tarafından da merak edildiğini hatta merak edilmekle birlikte dindar, dinin ne olduğunu bilen, inanan ve yaşayan bir ailenin evladı olan Topçu’nun din istismarında bulunan her türlü kesime/kişiye kızan ifadeleri yüzünden “dinsizlikle/din düşmanlığı”yla itham edildiğini, dedikodusunun yapıldığını öğrenmiş oldum. “Taşralı” ilginç hikâyelerden oluşan bir kitap olmakla birlikte, aslında kendine has hikâyeleri olan bir kitap…

Yukarıda değindiğim ithamlara bir örneği Emin Işık kitapta şöyle aktarıyor: “Hoca’nın vefatından kısa bir süre sonraydı. Bir dostun evinde idik. Sohbet sırasında bir ara hocayı da rahmetle andık. Yanımdaki zat, bana dönerek, ‘Taşralı’yı okudun mu Taşralı’yı?’ diye sordu. Ben de ‘İlk çıktığı hafta alıp okumuştum’ dedim. ‘Ne var Taşralı’da, niçin sordunuz?’ demeye kalmadan, o hemen ‘Nedir ondaki din düşmanlığı? Din adamlarına nasıl da veryansın etmiş, değil mi?’ dedi. Ben gayet sakin ve soğukkanlı bir şekilde, ‘Ama o veryansınlar, Hoca’nın din düşmanı olduğunu ispata yetmez ki belki çok dindar olduğuna delildir’ dedim. Kendisini tasvip etmediğimi görünce hemen uyandı. Hocaya olan yakınlığımı hesaba katmadan söze girişmiş, sonunda baltayı taşa vurmuştu. Telaşla konuyu kapatmaya çalıştı: ‘Her neyse, Allah taksiratını affetsin, deyince ben de Allah rahmet eylesin’ dedim.” Işık, bu diyaloğu aktardıktan sonra bütün hayatı boyunca dine bağlı yaşamış ve dini hakikatleri en üst düzeyde savunmuş bir ilim ve fikir adamının dinsizlikle, hele din düşmanlığı ile itham edilmesini çok acı bir durum olarak anlatıyor.

Emin Işık, bu ifadeleri yüzünden yapılan dedikodular kulağına gelince Topçu’nun acı bir tebessümün ardından, “Benim şu dünyada üç tane sevdiğim insan varsa, üçü de din adamıdır” dediğini aktarır ve sözlerine şöyle devam eder: “Hoca, söz konusu hikâyelerde en fazla köyün ağa denilen zorbasına, imamına ve muhtarına yüklenir… Zira köyde kaba kuvvetin, maddi ve manevi otoritenin temsilcisi bunlardır…”

“Topçu’ya göre din adamı, din adına yaptığı hizmetten dolayı, Allah’ın rızasından başka bir şey gözetmemek ve tamamen hasbî olmak zorundadır. Son çağlarda İslâm dünyasının cehalet ve sefaletinin asıl sebebi, Müslümanlar’ın kendileridir ve bunun çözümü ise özellikle din adamı ismi altında görev yapanların, bu görevi icabı olan ilmî ve ahlâkî liyakate sahip olmayışlarıdır. Çünkü bir davayı azîz edecek olanlar da, rezil edecek olanlar da onu temsil edenlerdir. Dini temsil etme hakkı ve yetkisi, Peygamber’in sadece ilmine değil aynı zamanda onun hâline ve ahlâkına varis olanlarındır.”    

Yukarıdaki ifadelerle sorunu bir nebze ortaya koyan cümlelerin ardından Işık, Topçu’nun tavrını ve şahıslara/olaylara nasıl yaklaştığını aşağıdaki paragrafta ifade ederek aslında zihnimizdeki sorularında cevabını vermiş oluyor: “Hoca’nın, Peygamber ahlâkına sahip gerçek din adamlarına bakışı ile dindar geçinen sahtekâr ve şarlatanlara bakışı elbette aynı değildi ve olamazdı. Bu iki ayrı bakışı, aynı şeymiş gibi görmek ve göstermeye çalışmak ancak ahmaklarla, kasıtlı kişilerin işi olabilir. Bu aziz dinin, cahil şeyh ve din adamı geçinen şahısların elinde istismar ve sömürü aleti hâline gelmesine hangi dindar üzülmez ve karşı çıkmaz ki?... Hoca, bu dinin, hakka, hukuka ve kutsala karşı hürmet, insanlara karşı da sevgi, merhamet, şefkat ve hoşgörü dini olduğunu bildiği için… İnsanları dinle kandıran ve korkutan taassup ehline kızıyor olmasından daha tabii ne olabilir? Bunun din düşmanlığı ile ne alakası var? Onun bu hassasiyetini, din düşmanlığı diye nitelemek yerine, dinine olan aşırı saygısından diye algılamak, daha doğru olmaz mı?”

Son olarak, 03-04 Ağustos 2016 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen Olağanüstü Din Şûrası’nın sonuç bildirgesinde yer alan şu ifadeler de konuya açıklık getirmekte ve Topçu’nun haklılığına bir nebze de olsa vurgu yapmaktadır: “Tarih boyunca toplumun güvenliğini tehdit eden mehdici-Mesihçi ve hurufi-batıni karakter arz eden pek çok fitne ve fesat hareketi ortaya çıkmıştır. Sır, gizem, adanmışlık, karizmatik kişilik gösterisi ve takiyyecilik/çift şahsiyetlilik bu hareketlerin en bariz özelliği olmuştur. Modern zamanlarda ise bu tür hareketler uluslararası siyasal mühendisliklerin güdümünde İslâm toplumlarının parçalanması ve sömürülmesinin birer aracı olarak kullanılmışlardır.”

Hasılı kelam Nurettin Topçu, İstanbul İmam-Hatip Lisesi’nde ücretsiz olarak yıllarca derse girmiş, Abdülaziz Bekkine gibi kıymetli birine intisap etmiş ayrıca bu vatanın yetiştirdiği ender şahsiyetlerden birisidir. Dinin izzet ve şerefine/iffetine riayet etmeyen, dini, insanların yolunu aydınlatan bir ışık yerine kendi çıkarları için bir silah gibi kullananlara karşı verdiği mücadele ve ortaya koyduğu tavır doğru anlaşılmalıdır. Ve hakkaniyetin sesi olmaya çalışan bu yüce ruhlu insanın izinde yürümek, eser ve fikirlerini gençlerimize/yeni nesillere anlatma ve aktarma gayretinde olmak gibi bir vazifemizin olduğunu da unutmamalıyız.

Vesselam.

İbrahim AFACAN

YORUM EKLE
YORUMLAR
Selim Kayiş
Selim Kayiş - 2 yıl Önce

Gayet güzel ve bilgilendirici

Harun Gök
Harun Gök - 2 yıl Önce

Allah razı olsun üstadım yaptığımız işin ehemmiyetini birkez daha hatırlatmış oldunuz bizlere, Hz. Peygamberin ahlakına bürünerek var gücümüzle bu dini aziz etmek için mücadele edeceğiz.

Murat Karakaya
Murat Karakaya - 2 yıl Önce

Abi aydınlattığı için teşekkürler

Mustafa Taş
Mustafa Taş - 2 yıl Önce

Kalemine sağlık Sayın Vaizim