Necip Tosun’un “Otuz Üçüncü Peron’’ adlı öykü kitabı üzerine

Necip Tosun’un öyküleri su misali akıp gitmektedir. Dilinin yalınlığı ve yoğunluğu ile bütünleşen tasvir gücü harika bir armoni oluşturmaktadır. Burhan Alsan yazdı.

Necip Tosun’un “Otuz Üçüncü Peron’’ adlı öykü kitabı üzerine

Edebiyatımızın mütenevvi türlerinde birçok eser kaleme alan Necip Tosun, ‘’Otuz Üçüncü Peron’’ isimli öykü kitabıyla 2005 yılında Türkiye Yazarlar Birliği hikâye ödülüne layık görülmüştür. Türkçeyi son derece özenli kullanan, zengin ve fevkalade akıcı anlatımıyla nitelikli yapıtlar ortaya koyan çok değerli bir muharrirdir. Tosun; edebiyat tahlilleriyle, eleştiri yazılarıyla ve öyküleriyle yazın dünyasına katkı sağlamaya devam etmektedir.

Otuz Üçüncü Peron, Necip Tosun’un Hece Dergisi’nde yayımlanan bazı öykülerinin derlenerek kitap hâline getirilmesinden müteşekkildir. Eserde on üç öykü yer almaktadır. Muazzam bir gözlem yetisine sahip olan yazarın öykülerinde açık, sade ve sürükleyici bir üslup hâkimdir. Kronolojik bir şekilde akan olaylar silsilesi, okuyucu hiçbir şekilde yormamaktadır. Bazı öyküleri okurken sanki macera dolu bir filmi izliyormuş hissine kapılabilirsiniz. Günlük hayattan insanların ilginç hikâyeleriyle bütünleşerek kendinizi kitabın tam da içinde bulabilirsiniz. Satır aralarına bezenen şiirsel benzetmeler hoş kokulu menekşe misali okuyucuyu mest etmektedir. Öykülerde bir ressamın özene bezene çizdiği portresini okursunuz adeta. Öte yandan çevre ve mekân betimlemelerinde oldukça başarılı olan Tosun; otel, sokak, kahvehane, kitabevi, otogar gibi yerleri muhteşem tasvirlerle okura sunmaktadır. Bununla beraber insanın iç dünyasını yansıtan ruhsal betimlemeler de kitaba renk katmaktadır. Necip Tosun, oluşturduğu sıcacık atmosferle sokaklardan, bahardan, değişim ve dönüşümden kesitler sunmaktadır okuyucusuna.

Aynalar ve Sırlar; kendini arayan, benliğini bulmaya çalışan ve anı, yaşanmışlıkları yakalamaya çalışan bir ressamın öyküsü. Denize açılan sokaktan iskeleye inen ressam; insanları, etrafı, tarihi birikimi gözlemleyerek yürür ve eski bir konağa denk gelir. Konağın gizemli duruşu karşısında çekimser kalsa da cesaretini toplayıp içeri girer. Konaktaki aynada kafasını göremeyince bir an için afallayan ressam daha sonra aynanın sırının düştüğünü anlayınca yıllardır aradığı şeyi bulmuş gibi olur ve içi huzurla dolar.

Mektup adlı öyküde evladının acısını yaşayan bir annenin hazin çırpınışlarına tanık oluyoruz. Kızının ölümüne inanmak istemeyen kadıncağız sürekli seyahat ederek yüreğindeki elemi hafifletmeye çalışmaktadır. Geldiği otelde her zamanki gibi kızına mektup yazmaya başlar, birkaç aradan sonra mektubu tamamlar. Otelden çıktığında mütemadiyen kaçtığı kızının vefatını bildiren gazete haberini görür ve mektubu onun yanına bırakır. Kızının acısını iliklerine kadar hisseder. Necip Tosun bu öyküde ayrılığın, kederin, hüznün acı çırpınışlarını resmetmektedir.

Kitabın bir sonraki öyküsü Geçit’te yazar, okuyucu kitlesini, tarihimizin karanlık yüzüyle tanıştırıyor. Türkiye’nin mazisine kara bir leke olarak geçen hizipleşmeler ve bunun neticesinde büyük bir hınçla işlenen cinayetler… Cezaevinden çıkan mahkûm yaşadığı kasabaya döner ve hiç tanımadığı sadece karşı taraftan olduğunu bildiği o genci vurduğu anı hatırlar. Vurduğu gencin soru dolu bakışlarını ömrü boyunca unutamaz.

Ricat, en beğendiğim öykülerden biri oldu. Yazar, bu öyküde bir vazgeçişi veya geri çekilmeyi anlatmaktadır. Şehir dışından gelenlerin ve yazarların uğrak yeri olan kitabevi, eski canlılığını yitirmiştir. Kitabevi sahibi bu duruma bir hayli üzülmektedir. Bir yandan da kendisinde boş vermişlik duygusu uyanmıştır. Yeni gelen koliler, paketler ve diğer malzemeler olduğu gibi durmaktadır kitabevinin bir köşesinde. Zira kitabevinin yolunu bilenlerin sayısı son zamanlarda çok azalmıştır. Bunun sebebi insanların kitaplara olan ilgisindeki azalışla beraber kitabevinin kendini yenileyememesi ve çağa ayak uyduramamasıdır. O, kendini bu davaya adamış olarak gördüğü için dışarıda değişen ve dönüşen bir toplum kitlesi olduğunu göz ardı etmiştir. Netice itibarıyla kitabevi sahibi çareyi ricat etmekte bulur ve terminalin yolunu tutar. Böylece kendi davasına sahip çıktığını düşünür.

Uğultu isimli öyküde yazar, enkazın altında kalan ve o anı yaşayan bir depremzedeyi anlatmaktadır. Usta kalemiyle etkileyici cümleler kuran Tosun, okurlara o anın fotoğrafını çekip yüreklerinde hissettirmektedir. Depremzedenin ağzından aktarılan öyküde sesler, bağrışlar, ağlamalar birbirine karışmıştır. Hayata tutunmakla yeise düşüp vazgeçmek arasındaki ince çizgiyi yoğun bir anlatımla duyumsatmaktadır.

Kırılmalar; vefanın, özverinin, kalenderliğin ve kadirşinaslığın timsali olabilecek mahiyette bir öykü. Küçük yaşta kızını kaybeden bir baba, kızının çocukluk arkadaşının yıllar sonra hasta olduğunu öğrenince birden ortaya çıkmıştır. Hasta kadına yardımcı olmak isteyip onca yoldan gelir ama maalesef bu mümkün olmaz. Bir zamanlar aynı mahallede oturduğu insanlara muhteşem bir vefa örneği sergileyen Üzeyir Amca’nın bu davranışı takdire şayandır. Kadının vefatını duyan vefakâr amca, mezarlıkta köşede bir yerde üzüntüsünü yaşamaktadır.

Necip Tosun’un öyküleri su misali akıp gitmektedir. Dilinin yalınlığı ve yoğunluğu ile bütünleşen tasvir gücü harika bir armoni oluşturmaktadır. Öykülerin akıcılığındaki doğallığı kendine özgü üslubuyla sağlayan Tosun, yolculuklardan kahvehanelere, sokaktan iskeleye uzanan sağlam geçişler yapmaktadır. Olaylar ve durumlar silsilesini doğru temeller üzerinden kurgulaması eseri olabildiğince rahat okunur hâle getirmektedir. Necip Tosun’un sahici, tabii ve yüreğe temas eden bu öykülerini okumanızı canıyürekten salık veririm.

TOSUN, Necip, Otuz Üçüncü Peron, Dedalus Yayınları, İstanbul, 2017.

Burhan ALSAN

                                                                                                          

YORUM EKLE
YORUMLAR
Aysenur Okur
Aysenur Okur - 3 yıl Önce

Keyifli bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.