Osmanlı devleti yıkılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra, Türkiye bambaşka bir ülke olur. Memleket uzun yıllar tek parti rejimiyle yönetilir. Rejimle beraber çok şeyler de değişir bu arada. Eskiye ait ne varsa kaldırılır veya değiştirilir. Bu dönemin en belirgin özelliklerinden biri de fikir adamı yokluğu olarak gösterilebilir. Hele din ve mukaddesata bağlı ilim adamı, fikir adamı, edebiyatçı, şair, sanatçının olmayışını tam bir çoraklık veya kuraklık olarak açıklayabiliriz.
Necip Fazıl Kısakürek böyle bir ortamda ortaya çıkar. Unutturulmaya çalışılan din hakkında, Allah, Kitap, Peygamber hakkında korkusuzca yazmaya başlar. Cesaretle, sesinin çıktığı kadar, mukaddesat hakkında, İslam hakkında konuşur. En önemlisi sanatıyla, fikirleriyle, edebiyatın hemen her dalıyla ilgili eserleriyle davası için mücadele eder. Hatta savaşır. O tek başınadır. Ama verdiği tesir, bıraktığı etki, mücadelesinin, kavgasının meydana getirdiği yankılar adeta bir ordudan fazla etki bırakacak neticeler doğurur.
Rahmetli Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Armağanı isimli kitabıyla, Necip Fazıl’ın verdiği mücadele, fikir adamlığı, sanatçı kişiliği, özellikle şiir ve tiyatro dalları başta olmak üzere eser verdiği her dalda vermek istediği mesaj, eserlerinin hem muhteva ve hem de teknik değerlendirilmeleriyle ilgili olarak hakkında yazılanları toplayıp kitap haline getirmiş. İlk baskısı 1984 yılında yapılan kitabın 9. baskısı, 2011 yılında Konak Yayınları tarafından gerçekleştirilmiş. Bu son baskıda kitap biraz daha zenginleştirilmiş.
"Biz şiiri iman için bilmişiz"
Dört bölümden oluşan eserde ilk bölüm Necip Fazıl hakkındaki değerlendirme yazılarından oluşuyor. Ayrıca bu bölümde onun hikaye ve romancılığı, sinema ve tiyatroya dair verdiği eserler hakkında değerlendirme yazıları, İslami düşüncesi, muhalif kişiliği, biyografisi, bibliyografyası, ölümü ve vasiyetiyle ilgili yazılar yer alıyor. Bu yazıların her biri, tanınmış değerli isimler tarafından kaleme alınmış. Necip Fazıl, eserlerinde, özellikle şiirinde ölümü işler. Metafizik unsurlar onun eserlerinin vazgeçilmez konuları arasındadır. Toplum hayatı, toplumun bozulmuşluğu da, onun işlediği konular arasında öncelikli bir yer tutar. Abdülhakim Arvasi Hazretlerini tanıyıp intisap edince, tasavvuf da onun eserlerine kaynaklık eder, ilham verir.
Kitabın ikinci bölümü “Soruşturma” başlığını taşır. Bu bölümde, bir kısmı şu an aramızda olmayan değerli şahsiyetlere Necip Fazıl hakkında iki soru sorulur. Bu sorulardan birincisi; din ve sanat ilişkileri hakkında neler düşündükleridir. İkinci soru ise şudur: “Biz şiiri iman için bilmişiz” diyen ve bu görüşle eserler veren Necip Fazıl Kısakürek’i ve onun kültür ve sanat hayatımızdaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Din, sanat için muazzam bir ilham kaynağıdır. İlhamını dinden alan sanat, manevi bir hüviyete bürünür. Din sanata ruh verir. Onu kalıcı kılar, ölümsüzleştirir. O sanattan istifade edenler de, o eser vasıtasıyla, o eser sebebiyle, Cenab-ı Allah’ı hatırlarlar. Yüce Yaratıcıyı ararlar, anarlar. Esasen bizde İslami sanatlar, hat sanatı olsun, mimari olsun, tezhip ve diğer İslami sanatlarımızla uğraşanlar, bu uğraşlarıyla ruhlarını kemale erdirmeye çalışmışlar, nefislerini terbiye etmişler, Cenab-ı Allah’ı zikretmişlerdir. Sanatı böyle yüce bir gaye için icra etmişlerdir. Necip Fazıl’ın din ve sanat ilişkisi de böyle bir ilişkidir.
Süleyman Hayri Bolay, Necip Fazıl’ı, ‘metafizik bir ürperti şairi’ olarak niteler. Onun, ‘şiirlerindeki metafizik gerilim ve derinliği geliştirerek muhafaza ettiğini’ belirten Bolay, ‘Bu muhtevayı sade, külfetsiz ve en güzel bir Türkçe ile ifade edebilmesi, kendisini daha da büyütmüştür’ değerlendirmesinde bulunur. “Ben ‘Sanat, sanat içindir’ hikayesine pek akıl erdiremem. Hele sanat adına bir sürü pespayeliklerle insanların ve cemiyetlerin ahlak ve güzellik duyguları köklü tahribata uğrarken, böyle bir iddiayı anlamak mümkün değildir. Biricik meselem sonsuza varmak. Anladım, sanat Allah’ı aramakmış” diyen Necip Fazıl, sanat-din ilişkisi için sorulan soruya en doyurucu cevabı kendisi vermiş oluyor.
“Milletin büyük acılarında devlet yok”
Üçüncü bölüm “Seçmeler” başlığı adını taşıyor. Burada, ölümünden önce yazılanlardan seçmeler, ölümünden sonra şahsiyeti hakkında yazılanlar, yine ölümünden sonra eserleri hakkında yazılanlar ve ölümünden sonra yazılanlardan seçmeler yazıları derlenmiş.
Rahmetli Ahmet Kabaklı’nın, Necip Fazıl’ın cenazesine halkın gösterdiği teveccühü ve alakayı anlatan güzel bir yazısına da yer verilmiş armağan kitapta. Mehmet Akif ve Fevzi Çakmak’ın cenaze merasimlerinin ve Hakk’a yürüyüşlerinin de ihtişamından bahseder Kabaklı. Akif, Fevzi Çakmak ve Necip Fazıl’ın cenazelerine niçin ‘devletin hiç katılmadığını’ sorar ve şöyle devam eder: “Demek ki, milletin büyük acılarında devlet yok...” Kabaklı, “Bu hüzünlü dram milletin kendisi ile bürokratlar arasındaki ayrılığı gösteriyor” diyerek, başka bir yaramıza parmak basar, dikkat çeker.
Son bölümde de Mustafa Miyasoğlu’nun Necip Fazıl hakkında yazıları yer alır. “Bu Yazıların Hikayesi” başlıklı yazısında Miyasoğlu, Necip Fazıl hakkında, ölümünden hemen sonra ve ölüm yıldönümlerinde yazdığı yazıların, bu vesileyle yaptığı konuşmaların hayli ilgi gördüğünü ifade eder. Yine bu yazı ve konuşmalar, Necip Fazıl’ı anlama ve onun eserlerinden ders çıkarma konusunda sevenlerine ilham kaynağı olabileceği düşüncesiyle derlenmiş. Genç araştırmacılar için hareket noktası olabilecek birçok yazı, araştırma, değerlendirme de bu derlemede yer aldığı için büyük bir ihtiyacı da gideriyor kitap.
İslam’ın zor ve garip zamanları olmuştur. Böyle zamanlarda İslam adına verilen mücadelenin, İslam’a edilen hizmetin, Allah katında daha muteber olduğu ifade edilir İslam büyüklerince. Necip Fazıl da böyle bir zamanda mücadele vermiş. Allah ruhlarını şad etsin.
Metin Uygun yazdı