13.asırda Attar tarafından kaleme alınan ve İslâm dünyasını çağlar boyunca etkileyen Mantıku’t Tayr, hakikate ulaşma yolunda çıkılan meşakkatli bir yolculuğu anlattığı için idealleri uğrunda aldanışlarla dolu bir yolculuğa çıkan bir grup insanın macerasını anlatan Mustafa Kutlu’nun muhteşem hikâyesi Ya Tahammül Ya Sefer’le benzer özellikler taşımaktadır.
Kimisi “Ben gerü dönerem” dedü
“Kuş Dili” anlamına gelen Mantıku’t Tayr, varlığın hakikatine yani vahdet-i vücuda ulaşma yolunda hüthütün önderliğinde Kaf Dağı’na giderek Simurg’u bulmayı amaçlayan kuşların hikâyesini anlatan alegorik bir mesnevidir. Yola çıkan yüz bin kuştan kimi, muhteşem bir sarayı görerek kimi, bir ay yüzlüye kapılarak kimi, hastalanarak yoldan geri kalmış; kimini dağ başında kurt yemiş, kimi geri dönmeye karar vermiş, kimi de hiç ileri varamamıştır. Nihayet Kaf Dağı’na ulaşabilen otuz kuş, aradıkları Simurg’un bir aynadan ibaret olduğunu görürler. Zaten Simurg, Farsça’da ‘’otuz kuş ‘’ anlamına gelmektedir. Aradıkları aşkın duygu, kendi içlerinde saklıdır; tıpkı vahdetin kesrette, Hakk’ın halkta zuhur ettiği gibi…
En acı kayıp
Hiç şüphesiz Kutlu’nun Nureddin Topçu’nun ve Hareket Dergisi camiasının etrafında geçen gençliğinden izler taşıyan Ya Tahammül Ya Sefer’de idealleri ile dünyanın gaileleri ve cazibeleri arasında bocalayan hatta bütün bunlara yenik düşerek kaybolup giden insanlar anlatılır.
Hikâyenin kahramanları; memleket kurtarma davası yolunda hocalarının önderliğinde dergi çıkarıp konferanslar düzenleyerek bildiriler dağıtan ve hep birlikte bir medresede kalan Murat, Asım, Yunus, Ayhan adlı idealist gençlerdir. Reel hayat, her birini ideallerinin aksi istikametine savurmuştur. Kutlu’nun ifadesiyle “En acı kayıptır bu: Gerilemiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmaları…’’ Asım Bey, profesör olmuş; Avrupai karısı Fetanet ’in dümen suyuna girmiştir. Yunus, siyasetin sahte yaldızına kapılıp bakan olmuş, eski dava arkadaşlarıyla arasına perde çekmiştir. Ayhan ise doktor olmuş, maneviyattan tamamen kopmuştur. Hepsi dama çıkmış, merdiveni çekmiştir. Gerçi Murat Ağabey, davayı bırakmamıştır ama bu dava, idealleri uğruna parlak bir geleceği tepen Murat Ağabey’i yıpratmış ve eskitmiştir. Yorgun bir savaşçı olan Murat Ağabey artık matbaacılara olan borçlarını ödemek için yemek kitapları basmaktadır.
Peki, bu hikâyede hiç kimse Simurg’u bulamamış mıdır? Kutlu, bütün bu yoldan geri kalmışların karşısına Prof. Asım Bey’in oğlu İlhan’ı çıkarır. Babası gibi olmak istemeyen İlhan, evi terk etmiş ve medreseye sığınmıştır. Dünyanın cazibesini ideallerine tercih eden insanları iyi gözlemleyip analiz eden İlhan, reel hayatla idealleri arasında denge kurabilmeyi başardığı için Simurg’a ulaşmış; kendini gerçekleştirmiş bir karakterdir. O ne maneviyatı ve davayı simgeleyen medreseden ayrılıp ailesinin yanına döner ne de avukat olan arkadaşı Veysel’i kınar. Çünkü o; ırmağın bir başlangıç ve düş olduğunu ama aynı zamanda bir yol ve yoldaş olduğunu, tahammülün de seferin de içimizde olduğunu çok iyi bilmektedir.
Sakine Odabaşı Arı
Allah razi olsun. Bir insanin kendi ic dunyasindaki Allahin verdigi o guzellige giden yol icin hangi firinda pisen veya pisiren ustayi şems gibileri onlara giden yolu gosterecek alametleri nasil bulup kavusacagiz.Eserler ve dilin zikri ne olmalidir.Selam ve dua ile Allah'a emanet olun.