Yazınsal yaşamına edebiyat dergilerindeki öyküleriyle başlayan Selvigül Şahin, son kitabı Ahir Zaman Notları adlı deneme kitabıyla bir kez daha yüreğini kalemiyle, kalemini okurlarıyla buluşturdu. Yaşadığımız zaman dilimindeki olaylara, savaşlara, ezilen insanlığa edebiyatçı duyarlılığıyla başkaldırarak ümmet bilincini mürekkebinden akıtıyor Selvigül Şahin.
Kitabını ithaf ettiği Mavi Marmara şehidi Furkan Doğan’ı anarak sayfaları çevirdiğinizde hassasiyetlerin derin dünyasına da tüm yüreğinizle adım atmış oluyorsunuz. Toplamda dört bölüm, yirmi beş denemeden oluşan kitabında Selvigül Şahin, dünyanın sancısını, toplumun içinde biriken buhranı bir elekten geçirir gibi ustaca kaleme almış. Okurunu; hatıraların, sabrın, sükunetin, ayetlerin serin bilgisinde gezdirerek ümmet olma bilincini hatırlatıyor. Bazen Nuri Pakdil edasıyla cümlelerini dirilişimize yöneltip bizi silkeliyor. Bazen hatıralarımızın bize kalan yönlerine döndürüp sessizliğimizle sorgulatıyor.
Kudüs bir dava şuurudur
Kitabın en çarpıcı kısımlarından biri de Kudüs’ün bir dava şuuru olarak karşımıza çıkmasıdır. Selvigül Şahin, kitabın ikinci denemesi olan “İnsanlığın Başkenti Kudüs”te okurunun mücadele duygularını kamçılayarak ümmet coşkusunu açığa çıkartıyor:
“Biz hep inandık…
Ebabillere inandık.
Fil ordularını yenenlere, teslim olmayanlara inandık…
Sonra teslimiyetin derin soluğuyla yalvardık Rabbimize Kudüs’ün Mescid-i Aksa’nın yetimleri için.
Değil mi ki yetimlerin sahibi Rabbimdir, Kudüs’ün sahibi Rabbimdir…
İbrahim Peygamber, tek başına ümmetti biz O’na inandık. Nemrut’un ateşine yürüyen kavi imanının gücüne inandık. Biz İbrahim Peygamber’in çöllerde döne döne yaptığı duaların gücüne inandık. Çaresiz kaldığı anda, Rabbine dönüp yalvarmasına, gözyaşlarına, teslimiyetine ve ateşleri gül eyleyen o eşsiz imanına inandık. İbrahim Peygamber’in narı nur eyleyen eşsiz teslimiyetine bizler de teslim olduk hayret makamında.
Biz Musa Peygamber’in derinden sessiz ırmaklar gibi akan sırlı imanına, sabrına, tevekkülüne, Firavun karşısındaki mert ve cesur duruşuna inandık. Koynundan çıkarttığı par par yanan beyaz eline, dünyanın tüm sahte sihirlerini yutan asasına, yanan topuklarına, yalnız yüreğine, Tur Dağı’ndaki kırgın, incinmiş o denli de yürekten dualarına inandık.
Bir İsa Peygamber’in, yalnızlığını an an biriktirirken, tek başına yaptığı tahrif olmuş inançların karşısında sarsılmaz dualarla duruşuna râm olduk. Mübarek annesinin gözyaşlarıyla ıslanmış samimi uzun secdelerine, kederli yaşantısında yüreğine bir muştu gibi dökülen yavrusuna bağlılığına, Rabbine yönelirken ki eşsiz yürüyüşüne ve tertemiz pak bedeninin günahsız günlerine ve gecelerine inandık. Biz Hz. Meryem’in yalnız ve kimsesiz kaldığı demlerde; O’nu terk etmeyen ve O’nu inkârcılara teslim etmeyen merhametlilerin en merhametlisi Rabbine inandık. Hz. İsa’nın diriliş aşılayan, yaşam akıtan ellerine inandık, tertemiz yüzünde güneşler gibi ışıyan bâkir, sadık, nuruna inandık…
Biz o merhamet Peygamberi, güzel ahlâkın eşsiz timsali âhir zaman ümmetinin kurtuluş sakası, Efendimiz Muhammed Mustafa Aleyhisselamın’ın, çileli günlerden geçerek ümmetine sahip çıkmasına, eşsiz mücadelesine, çile dolu yıllardan sonra eşsiz bir teselli gibi gelen Miracına, hicretine, eşsiz Risâlet’ine inandık. Kudüs’e olan aşkına, sadakatine, bağlılığına inandık.
Biz inandık dostlar!”
15 Temmuz’u anlatan satırlar
Selvigül Şahin, Kalem suresinde kaleme yemin edilmesine dikkat çekerek insanlığın karşısına yemin edilmiş bir kalemle çıktığını vurguluyor kitabın ikinci bölümündeki denemesinde. Yazarın bu inançla ve bu bilinçle okurunun karşısına çıkması kitaptaki tüm denemelerin içten hassasiyetini açıklar nitelikte. Şahin, gerek yazdığı öykülerinin gerek denemelerinin nasıl bir süzgeçten geçirdiğini de “Nasıl bir sesleniş ve dokunuşla insanlığın dertlerine derman olabilecek, toplumun yaşam damarlarına hangi dirilişleri yükleyecektir sanatçının kaleminden akan edebiyat.” cümlesiyle vurguluyor. Anlaşıldığı üzere yazar, nasıl bir bilinçle yazılarını yoğurarak üstlendiği misyonunu kitabındaki tüm denemelerinde hissettiriyor.
Kitabın üçüncü bölümündeki Vatan Ey Vatan adlı denemesinde 15 Temmuz’daki vatan bilincine dikkat çekerek, okura istiklâl ruhunu bir kez daha yaşatıyor. Bir kez daha milletin azizliğini gözler önüne seriyor.
“Namlular kendi insanına çevrilir mi? Vatan için savaşan, Peygamber Ocağı böylesine kirletilir mi ihanet tohumlarıyla… Tanklar yürür mü kendi milletine, kendi insanına?”
Kitabın dördüncü bölümde yazar, okurunu kitabında en güzel şekilde misafir ettikten sonra tıpkı bilge bir seyyahın gördüklerini ve duyduklarını anlattıktan sonraki gülümsemesiyle bakışı gibi nazikçe veda ediyor. Duâlarıyla, içtenliğiyle ve insanın dünyada sadece bir muhacir olduğunu hatırlatarak.
“Titrek bir alev gibidir insanoğlu dünya hayatını yaşarken, gerçek anlamda tam bir muhacirdir. Başka ülkelerden, başka şehirlerden, savaşlardan, yıkımlardan gelip konmuş insanlara muhacir tanımı kullanır ama aslında kendisi cennet yurdundan sürgüne uğramış en has muhacirdir.”
Ayşe Bağcivan