Merhamet, işitilen geçmiş zamanın nesnesi şimdi

Zeynep Arkan'ın 'Orada Merhamet Varmış' kitabının başlığındaki '–miş' kip eki, kalplerimizden, saçlarımızdan, nabzımızdan ve insanlığımızdan ilk giden şeyin 'merhamet' olduğunu vurguluyor. Ahmet Serin yazdı.

Merhamet, işitilen geçmiş zamanın nesnesi şimdi

Zamanını ve çıkarını her şeyin üstünde tutan insanların toplumu yıpratan, sosyal dokuyu hırpalayan, kalpleri inciten, dünyanın her yerine zarar veren eylemleri eskiden daha fazlasıyla var günümüzde. Eskiden göstere göstere, güç kullanılarak yapılan bu eylemler, günümüzde daha rafine yöntemlerle ve işin tuhafı ‘iyilik yaparmış’ gibi yapılıyor. Bir illüzyondur yaşanıyor her yerde.

İçinde yaşadığımız çağ da bu illüzyona müsait. Kitle iletişim araçları sayesinde artık insanlar rahatlıkla yönlendirilebiliyor; bırakın yönlendirilmeyi, bir illüzyon aracılığıyla kitleler harekete geçirilip bir devletin yönetimi bile değiştirilebiliyor. Hemen yanı başımızda, Ortadoğu’da yaşanan “Arap Baharı” ve Doğu Avrupa’da yaşanan “Turuncu Devrim” bunlara birer örnek.

Gündelik hayatın meşgalesi ve modern hayatın “daha yüksek statüye sahip ol” telkinleri de, bizim birçok şeyi görmemize engel oluyor diğer yandan. Yaşıyoruz ama yaşadığımız hayatın bir kurucu unsuru olarak değil, başkalarının bize sundukları rolleri oynayan bir oyuncu gibi yaşıyoruz, hatta bir figüran gibi…

Yükselen çığlıkların sahipleri

Bu olan bitenin farkında olup da çığlık atanlar yok mu? ‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak’ diyenler yok mu? Var elbette. Varlar ve seslerini bir şekilde duyurma çabası içindeler.

O çığlık atanlar, onlar, bizlerden biri ve biz bazen onların ve onların dediklerinin de farkına varamıyoruz. Dediklerine bir sayıklama gözüyle bakıyoruz ya da “Ne diyor bu?’ diyerek hafif alaycı bir edayla gülümsüyoruz.

Ama zaman ve tarih hep onları haklı çıkardı. Bizler yanıldık.

Onlar kim, diye merak edilmesin boş yere. Onlar yere sağlam basıp sahih düşüncelerle beslendikten sonra gündelik hayatın efsunlu görünürlüğünün ardına göz atarak olan biteni dehşetle izleyenlerdir: Sanatkarlar, düşünürler, merhamet dolu bakışlarıyla bir öksüzün başını okşayan diğergam insanlar… Adları bazen Sezai’dir, Nuri’dir, Akif’tir, Emine’dir, Ayşe’dir. İçimizden biridir onlar, bizlerle birlikteler ama heyhat ki seslerini en zor duyurdukları da belki bizleriz.

Merhamet, işitilen geçmiş zamanın nesnesi şimdi

Beni bu düşüncelere iten, masamın üstünde duran bir kitap: Zeynep Arkan'ın Ebabil Yayınları'ndan çıkan Orada Merhamet Varmış kitabı.

Bilinir ki bir metin yayımlandığı anda yazarından bağımsızdır ve onu okuyan herkes de kitabı dilediğince anlamakta mazurdur. Hele bu bir edebi kitapsa, bu durum daha da caridir.

Şair, kitaba adını koyarken bunu ne kadar düşündü bilmem ama kitabın başlığındaki kip eki bile tek başına birçok şeyi anlatmaya yetiyor aslında. Kitabın adındaki “–miş” kip eki, kalplerimizden, saçlarımızdan, nabzımızdan ve insanlığımızdan ilk giden şeyin “merhamet” olduğunu vurguluyor. Merhametin başkalarından işitilen bir ‘şey’ olduğunu vurguluyor. Biraz düşündüğümüzde dehşetle fark ediyoruz ki, dünyamızın bu denli kirli, bu denli riyakâr ve bu denli entrikalara alet olmasının altında yatan sebep de bu aslında: Merhamet eksikliği!

Merhametimiz kadar insanız

İnsanı insan yapan bir şey varsa, o da merhamettir. Tüm dinler, tüm düşünceler, tüm ideolojiler bunu öğütlemez mi takipçilerine? Merhametimiz yoksa bizim insan olmaklığımız nasıl söz konusu olabilir ki?

Ama bundan daha da trajik olan bir şey daha var: O da, merhamet adlı eczanın kalbimizden uçup gittiğinin farkına varmayışımız.

Bunun farkına varmıyoruz çünkü bu eczayı rafine yöntemlerle kalbimizden çıkaranlar, onun yerinde durduğunu sanmamız için hepimizde ziyadesiyle merhamet var‘–mış gibi’ yapıyorlar ve bizler de buna şahane bir şekilde inanıyoruz.

-mış gibi yapmanın aracısı olan semboller

Bu –mış gibi yapmayı da, kendilerinin cilalayıp parlattıkları semboller aracılığıyla gerçekleştiriyorlar.

Şair kitabında bu –mış gibi yapan sembollerden birinin adını da vermiş: ‘Angelina’nın Dudakları’. Kitabın on sekizinci sayfasında yer alan “Yok Benim Dudaklarım Angelina” başlıklı şiir, tam da benim bahsettiğim bu illüzyona göndermelerde bulunuyor ve şair de elbette bunun farkında gibi görünüyor. “Bak ben şairim, bak dudaklarıma/ İşte “Türkiye’nin her yerinde…” mührüm/ İşte burada tütmesi gereken ocak/ Burada koca bir bozkırın ortasında/ Herkesi bir kerede terk etmenin hazzıyla/ Uzak dediğimde gerçekten uzak/ Hiçbir şey olmamış gibi ne demek/ Ben buradaysam gerçek burada” dizeleriyle çizilen fotoğraf, bir yalana inandırılıp her şeyin süt liman olduğunu düşünen insanlara rağmen gerçeğin çok farklı olduğunu net, sarsıcı ve çıplak bir şekilde haykırmıyor mu?

Şiir denilen şeyin şu üç şeyi başarabildiği ölçüde şiir olduğu söylenir: Hatırlatma (tahattur), duygulandırma (tahassus) ve çağrıştırma (tedai). Zeynep Arkan’ın “Orada Merhamet Varmış” kitabı, en azından bana çağrıştırdıklarıyla okunası bir kitap olmayı hak ediyor.

Ahmet Serin yazdı

YORUM EKLE