Bugün geçmişe döndüğümde, çocukken babamın kardeşlerimle beni bir sobanın başına toplayıp okuduğu hikâyeleri özlüyorum. O anlar, sıcacık yuvamızın en güzel anılarıydı. Babam, eline bir kitap alır ve onu seslice okurken, konuşmalarına verdiği vurguyla bizleri hikâyenin içine çekerdi. Kardeşlerimle benim en çok sevdiğimiz hikâyeler, her zaman peygamber kıssaları olurdu. Bazen Hz. Âdem’in (a.s) çocukları Habil ile Kabil’i, bazen Hz. Nuh’un (a.s) gemisini ve büyük tufanı, bazen Hz. Yunus’un (a.s) bir balığın karnında yaptığı seyahati, bazen güzeller güzeli Hz. Yusuf’un dipsiz bir kuyudan, Mısır’a hükümdar oluşunu dinlerdik. Ama benim en çok sevdiğim, Hz. Süleyman’ın kıssaları ve Hüdhüd’ün üzerine kurulmuş hikâyelerdi.
Şimdi artık o hikayeleri anlatacak kimse yok. Zaten artık etrafında sohbet edeceğimiz sobalarımız da yok. Kitaplara olan okuma tutkumun kaynağı da o okumalardır diye düşünmüşümdür her zaman. Geçenlerde bir kitapçıda Semerkand Yayınları’nın çıkardığı “Merhaba Hüdhüd” isimli kitabı görünce aklıma çocukluğum ve cayır cayır yanan sobanın etrafında okunan o hikâyeler geldi.
Şiirin epik dili sizi alıyor ve başka diyarlara götürüyor
Ayak üstü kitabın önsözüne şöyle bir baktım. Kitabın çevirmeni Mehmet Çelik söze şöyle girmiş. “Şarkın mecazi hakikatinin yolu efsanelerden geçer. Attâr'ın kuşlarının kanatları hakikatin can yakan ateşine dayandı mı bilmem, fakat hakikat kimyası can feda etmeyi ister. Efsâne-i Mecnûn-ı Leylî'den usanmış bir çağın, aşkımıza ‘majör depresyon’ diyen psikiyatristleri arasında uzayarak gerçeğe ulaşabilecek miyiz?” İnsan söze böyle başlamışsa sonu nasıldır diye merak ediyor. Bu merakla kitabı hemen aldım. Merhaba Hüdhüd, Ferîduddin Attâr'ın, Mantıku't-Tayr adlı eserindeki kuşların maceralarının anlatıldığı bölümü esas alınarak hazırlanmış. Şiirin epik dili sizi alıyor ve başka diyarlara götürüyor. Fabl’ın, hayvanlar üzerinden, insanı insana anlatan o dilini ise söylemeye gerek bile yok. İran'ın meşhur mutasavvıf şairi şeyh Ferîduddin Attâr'ın elinde fabl, bir kez daha zirve noktalarından birine ulaşıyor.
Mantıku't-Tayr, Tuyurname şeklinde kayıtlı olan ve nüshalar arasındaki farklılıklar dikkate alındığında 5 bin beyti biraz aşan ve otuz bir bölüm halinde remel bahriyle kaleme alınmış bir eser. Hamd, Tevhid, Münacat, Naat ve dört halife ile ashabın övgüsüne ayrılan bir girişin ardından mesnevi “Hüdhüd”e merhaba ile başlar ve 25 Eylül 1187 günü tamamlandığı kaydedilen bir hatime ile sona erer. Hellmut Ritter'e göre Mantıku’t-tayr’a konu olan asıl hikâyeyi daha önce İmam Gazâlî, hem Arapça hem Farsça yazmış olduğu Risaletü't-Tayr adlı eserinde işler. Kur'ân ı Kerîm'de geçen (en-Neml 27/16) “Mantıku't-tayr” terkibini Attar'dan önce İbn Sina, Hakanî ve İmam Gazâlî de kullanır. Eserin adında yer alan mantık kelimesi "Söylemek, konuşmak, lisan-ı hal ile anlatmak" gibi anlamları ihtiva ediyor. "Kuş" anlamına gelen “Tayr” ise salikleri temsil ediyor.
Kuşların diliyle insana, insanı anlatıyor
Attâr, kuşların diliyle insana, insanı anlatır. Dünyanın aldatıcılığına kapılmış Si (otuz) Murg’un (kuş) hikmet, hakikat ve vahdet yolculuğu, bir başka bilge kuş olan Hüdhüd'ün önderliğinde devam eder. "Hüdhüd", Hz. Süleyman’a yoldaş olmuş bilge kuş, bir imge olarak bu hikâyelerde karşımıza çıkıyor. Yolculuğa çıkmadan evvel her bir kuşun, dünya namına ürettiği mazeretleri bulunur. Biz o mazeretleri okurken kendimizi buluruz bazen. Hüdhüd ise bir bilgenin nasihat pınarından dökülen damlalarıyla teskin eder dünyaya bağlanmış ruhları.
Hüdhüd, yolculuk boyunca, kuşlara bir kılavuz, bir rehber gibi önderlik ediyor. Yedi vadinin yedi kapısından geçerken bütün korkuları tek tek yok ediyor. Bazıları yolda kalsa da hikmetin yolculuğu biter ve Simurg'a ulaşılır. Anlaşılır ki aslında Simurg, her birimizin dünya namına bağlarından kurtulup kesretten (çoklukta) vahdete (birliğe) yolculuğun adıdır. İşte "Merhaba Hüdhüd", Mantıku't-tayr adlı eserin nazım kısımları alınarak, epik bir şiir diliyle bu muhteşem yolculuğu anlatmaya çalışmış bir eserdir. Bilge kuş, sabrın ve marifetin temsilcisi olarak, kuşlara yol gösterirken, onların vahdete ulaşma gayretlerini, şiirin o muhteşem ahengiyle takip ediyoruz. Bazen bülbülün sevdasına, bazen serçenin korkaklığına, bazen papağanın dünyaya olan tutkusuna, bazen de baykuşun riyazetine şahit oluyoruz.
Mantıku't-tayr kitabının günümüzde pek çok çevirisi mevcut. Biliyoruz ki bir çeviride en zor şey şiirin dilidir. Eserin Farsça orijinalinden günümüz Türkçesine özenle ve dikkatle, şiirin bütünlüğünü bozmadan aktarılmış olması da ayrıca memnuniyet vericidir.
Gökhan Özmen
Keşke türkçeye çevrilmiş hali olsa