İslam’dan önceki risaletler, iki resul arasında kalan bir zaman için bölgesel olarak ve belli bir ulusa gelmişti. İnsanlık bu risaletin getirdikleri ile yürüyordu, adımları sınırlıydı. Fakat bütün bunlar en son şümullü risalete bir hazırlıktı. Risaletler hep, insanlığın o günkü durumuna münasip olan bir değişme ve yenilenme içindeydiler. Son risalet gelince, sürekli yenilenmeye müsait asıllarla geldi. Bütün insanlığa hitap eden bu risaletten sonra nesiller ne başka bir risalet ne de bir Resul görmeyeceklerdi. Çünkü bu risalet bütün insanlara cevap verebilecek kapasitededir.
Bu risaleti, fıtratına insanların yeryüzünde iç içe bulundukları değer ölçülerinde bir şey bulaşmadan, eğitimi Allah Teâlâ’nın üslendiği ümmi bir peygamber getirdi. Görevi bu risalet bütün insanlara cevap verebilecek kapasitededir.
“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bilmez.” (Sebe, 28)
“Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım de.” (Hacc, 49)
Bu Yüce Resul (sas), insanlığa getirdiği, onları kemale götürecek programla bütün zaman ve mekânlarda Allah’ın insanlara rahmeti idi.
Bu risalet, insanlığın gerekli olgunluğa ulaştığı bir zamanda geldi. Getirdiği kitap, nesiller boyunca bütün akıllara açık bir kitaptır. Hayat için değişmez ve bütün yönleri içeren temel öğeler koymuştur. İnsanı yaratan Allah Teâlâ’nın olacağını bildiği sürekli yenilenmelerin yekûnuna cevap verecek durumdadır. Çünkü O, yarattığını en iyi bilendir.
Resulullah’ın getirdiği nizam, kendisindeki sabit, istikrarlı prensiplerle Allah’ın âlemlere ölümsüz bir ayettir. Cüzîyatında ki elastikiyet de gelişme ve yeniliğe müsaittir. Bunun için diyoruz ki İslâm, devamlı değişen şartlara rağmen insanın ihtiyaçlarına, asıl öğelere dokunmadan cevap verecek bir niteliğe sahiptir.
İnsana düşünme hürriyeti tanındı. Tanınan bu hürriyet, hayat için konmuş nizam dairesinde olmalı ki yeryüzünde insan hayatı için takdir edilen büyüme ve gelişme uysun. Yaşanan tecrübeler bu nizamın insanlığı daima ileri götürdüğünü ispatlamıştır. Zira attığı adımlar hep ileri adımlardır. İnsandaki birikimin kayıtlı bir noktaya harcamasını şart koşmadığı gibi, gayretlerin sonucunda yararlanmaya da mani değildir.
Bu nizamın üstünlüğü, uyum ve dengeli bir nizam oluşundadır. Ne ruhu cesetten ne de cesedi ruhtan ayırmaz. Fertleri, cemaat ve devlet uğruna harcama veya bazı fertler için bir ferdi göz ardı etme gibi bir metodu da yoktur. İnsanın omzuna yüklediği bütün görevler onun gücü ile orantılıdır. Üstelik ona bu görevinde yardımcı olarak ek unsurlar da getirmiştir.
Resulullah’ın risaleti ve temel prensipleriilk anda insanların düşüncesine zıt geldi. Zira onlarla, İslâm’ın çağırdığı ruhî hayat arasında derin uçurumlar vardı. Ama insanlık, başka başka adlarla da olsa o günden beri bu prensipler etrafında toplamaktadır.
İslâm, coğrafya ve cinsî farklılıkları içinde eritecek bir “insanlık” kavramına çağırmıştı. Kölelerle, efendilerin ayrı ayrı topraklardan yaratıldığına inanılan bir dönemde, İslâm tek bir akide ve tek bir sosyal nizama davet ediyordu. Bu nizam, güneşin doğduğu ilk andan itibaren insanlara Allah’ın bir rahmeti idi. İnsanlık en fazla bu gün, bu dairesi geniş rahmete muhtaçtır. Özellikle zulüm ve ırkçılığın alıp yürüdüğü, insanlık ruhundan uzak ırk ayrımının gözetildiği topraklarda…
İnsanlığın tabakalara dökülüp, her tabaka için ayrı bir kanunun yapıldığı bir dönemde İslâm, insanları yargı ve kanun önünde eşit yaptı. Hatta kölelik ve derebeyliği sisteminde kanun da yoktu. Kanun efendi idi. İslâm’ın yargı önünde insanların eşitliği ilkesini savunması, o günün ortamında garipsenmişti. Fakat bugün insanlar teorikte olsa, İslâm’ın on dört asır önce getirdiği prensipleri savunmaya başladılar.
Bu ve benzeri sebepler, Muhammedî risaleti, insanlık için bir rahmet yapmıştır. Muhammed (sa), âlemlere rahmettir. İster iman etsin ister etmesin, bilerek veya bilmeyerek bütün insanlar onun getirdiği nizamın rahmetinden yararlanmışlardır. Ruhî bunalımlarda boğulan ve maddeci akımlara kapılıp giden insanlık, bu gün yeniden o şefkatli ellere muhtaçtır. Onun tatlı rüzgarını, yanıp kavrulan kalpler bir an önce beklemektedirler.
Gün be gün şiddetlenen bu ihtiyaç Allah Teâlâ’nın şu sözünü doğrulamaktadır:
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107)
Prof. Dr. M. Ali Haşimi, "Kur'an'da Resulullah", Risale Yayınları, 2018