Kur’an-ı Kerim ile arınma yolculuğu

"Anlaşılan o ki Kur’an-ı Kerim’i anlama, kuru ve yüzeysel bir metod ile olacak bir iş değildir. Kur’an-ı Kerim’i anlamak, insan hayatına dair bütüncül bir arınma mücadelesi (cihat) gerektiriyor. Çünkü O, hayat kitabıdır." Mustafa Körkün Tarhanacı yazdı.

Kur’an-ı Kerim ile arınma yolculuğu

İmam Gazzali deyince aklıma hemen “ciddi bir arınma yolculuğu” geliyor. Nizamiye Medresesi’ni bıraktığı, sadece Allah’a yönelip uzlete çekildiği ve İhya-u Ulumi’d Din’in neşv ü nema bulduğu süreç. Bugün bu tür bir yolculuğa kimin ihtiyacı yok ki! 

Endonezyalı Katolik Misyoner Irena Handono İslâm’a giriş hikayesini anlatırken şunları söylüyordu: “Hayatımı sadece Tanrı’ya adamak istedim ve rahibe olmaya karar verdim. Aldığım manastır eğitiminden sonra İslâm’ın kusurlarını ve hatalarını bulmak amacıyla göreve başladım. Kur’an’ı aldım, niyetim İslâm aleyhine kullanabileceğim her şeyi bulmaktı. Açtım ve okumaya başladım. İhlas suresini okudum. Kalbim Tanrı’nın bir olduğunu kabul etti. Teslisi sorgulamaya devam ettim. Geceleri Kur’an’a döndüm ve İhlas bölümünü okudum. İçindeki bir şey kalbimi çekti. Çok açıktı. Tanrı bir. Her şey O’na muhtaç. Doğmaz. Hiçbir şey O’na benzemez. Teslis fikrinin insan yapımı olduğunu anlamıştım.” Kalpleri nura kavuşturacak yegâne ana kaynak Kur’an-ı Kerim…        

Hz. Ali şöyle söylemiştir: “Haberiniz olsun, ilmin olmadığı bir ibadette hayır yoktur. Anlayış ve kavrayışın olmadığı bir ilimde hayır yoktur. Düşünüp ibret dersi çıkarılmayan bir Kur’an okuyuşunda da hayır yoktur.” (Dârimî, Mukaddime) Keşke herkes Kur’an’ı anlayacak kadar Arapça bilseydi ama bu mümkün görünmüyor. Arapça bilmeyenler için Kur’an’dan nasiplenmenin en hızlı ve kolay yöntemi meal okumak. Acizane Diyanet’in komisyon çalışmaları gibi hassasiyetle hazırlanmış bir mealin “O’nun nuruna” yaklaştıracak nice anlamların kalplerimize girmesini sağlayacağından eminim. Anlamdan kastettiğim bir ayetin başka bir dilde ifade ettiği “kuru tercüme” değil. Vahyin ihtiva ettiği hikmet ve hakikatlerin “manevî kalple” fark edilmesi ve kalbin aydınlanmasını kastediyorum. Kalpleri itminana kavuşturan, huzura ve neşeye sevk eden, yüreklere genişlik verip umut aşılayan bir anlama faaliyeti.

Gazzali “Kur’an’ı Okumak ve Anlamak” kitabında bu tür bir okuma ve anlama gayretinin yüceliğini ve edeplerini anlatıyor. Ciddi ve devamlı bir Kur’an okuma yolculuğuna davet ediyor. Gazzali’ye göre Kur’an okumaktan maksat düşünüp anlamaktır. O bu anlamayı hüzünle bağdaştırır ve şöyle söyler: “Eğer kişi saf, tertemiz kalpli insanlar gibi hüzünlenip ağlayamıyorsa kendisinin böyle bir hüzün ve gözyaşından mahrum oluşuna ağlasın! Çünkü musibetlerin en büyüğü budur.”

Peki neden hüzün? Kur’an-ı Kerim hakikatin iç yüzünü fark etmeye davet eder. Sahabeler gibi gönülden bir fark edişe... Allah’ın (cc) sıfatlarına daha fazla vakıf olmaya, imtihanların bizi neye sürüklediğini, yaptığımız hatalı işlerin ve yerine getirmediğimiz büyük küçük görevlerin hakkımızda ne kadar kötü sonuçlara yol açabileceğini fark etmeye.

1-Gelecek yıl girilecek bir sınavın verdiği heyecan ile sorumlu bir öğrenci, disiplinli bir programa dahil oluyor. Bu gayret onun tüm dikkatini derslere, hedefine kilitliyor.

2-Şirket yönetimince verileceği duyurulan ek primle gayrete gelen bir satış mümessili gecesini gündüzüne katarak, bireysel hayatına dair birçok şeyden feragat ederek müşteriyi ikna yöntemlerinin her türlüsünü deniyor.

3-Kalbi tekleyen hasta, konulan teşhise uygun tedavi yöntemleri hususunda nefsinin arzuladığı her şeyi bırakıp sağlığını korumanın çabasına girişiyor.

Bu üç örneği okuduktan sonra gözlerinizi yazıdan bir müddet uzaklaştırıp düşünmenizi rica diyorum, örneklerdeki insanların içinde bulunduğu atmosferi hayal ediniz.  

Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği tevhid, nübüvvet, kıyamet, kabir, ahiret, mahşer, hesap, cennet ve cehennem gibi ana mevzularda kalplerimizin yukarıdaki örneklerden daha öte bir heyecana ve hüzne kapılması beklenmez mi? Vüheyb ibn Verd Hazretleri şunu demiştir: “Bütün sözleri, bütün vaazları inceledik, Kur’an’ı okumak, anlamak ve düşünmek kadar insanın kalbine dokunanını ve hüzne gark edenini görmedik.”

Aslında arzulanan sadece hüzün değil. Korku, sevgi, ümit, neşe ve huzur da var. Hüzün, belki Allah’a yaklaşma arzusundaki kulun çoğunlukla bulunduğu hâldir diyebiliriz. Talep edilen nura ve murada doğru arzulu bir yürüyüş ve kavuşma hususunda umut ile korku arasında bir hüzün. Hasan Basri Hazretleri şöyle der: “Vallahi Kur’an’ı okuyan hiçbir kul yoktur ki hüznü artıp da sevinci azalmasın, işi başından aşkın hâle gelip de rahatı ve tembelliği kaybolup gitmesin!” Kur’an-ı Kerim okumakla hedeflenen, ayetleri okurken mânâlarına göre kalbin bu hallerin (korku, sevgi, ümit, neşe, huzur, hüzün vb) her birini ayrı ayrı yaşaması, arınması ve aydınlanmasıdır. Sahabenin Kur’an okuma tarzı işte bu teessürle okuma şeklidir.

Bugün birçok mühtedinin yaşadığı, sahabelerdeki bu aydınlanma hâlini hatırlatıyor. Kur’an-ı Kerim, mucizevi şekilde bu aydınlatma işlevini yüz yıllardır devam ettiriyor. İslâm topraklarında doğmuş, büyümüş ve taklidî bir kolaylıkla ilahi kelamı benimsediği için “hikmetin” farkına varamamış her Müslümanın da bu nurun peşinde olması gerekiyor. Benzeri derin etkinin Yüce Allah’a ve Hz. Peygamber’e (as) karşı hislerimizde de ortaya çıkması lazım. Kur’an-ı Kerim’i anlamak kalplerde bu aydınlanmaya ulaşmak demek. Tekrar edelim, Gazzali bahse konu eserinde Kur’an’ı anlamak ile ilgili şöyle söylüyor: “Eğer kişi saf, tertemiz kalpli insanlar gibi hüzünlenip ağlayamıyorsa kendisinin böyle bir hüzün ve gözyaşından mahrum oluşuna ağlasın! Çünkü musibetlerin en büyüğü budur.”  

Mali’de insani yardım görevinde bulunurken El Kaide’ye yakın bir grup tarafından 3 yıldan fazla Mali’de esir tutulan ve bu süreçte Müslüman olan 75 yaşındaki Sophie Petronin, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a yazdığı mektupta şöyle seslendi: “Sayın Macron! Siz hiç hayatınızda Kur’an okunuşunu dinlediniz mi? Onlar gece gündüz namazlarında Kur’an okurlar. Ne anlama geldiğini anlamasanız da o ne güzel bir okuyuştur. Onları dinlerken vücudunuz titrer, tüyleriniz ürperir. Onlar Allah’ın kelamını okurlar ve ezberleyerek okurlar. İşte o zaman bilinçaltınızla anlarsınız ki o bir beşer sözü değil, aksine göklerden indirilen semavi bir sözdür. Ve içinizde sabah akşam okudukları semavi okuyuşun ne anlama geldiğini anlamak için karşı konulmaz bir istek doğduğunu hissedersiniz.” 

Anlaşılan o ki Kur’an-ı Kerim’i anlama, kuru ve yüzeysel bir metod ile olacak bir iş değildir. Kur’an-ı Kerim’i anlamak, insan hayatına dair bütüncül bir arınma mücadelesi (cihat) gerektiriyor. Çünkü O, hayat kitabıdır. Tüm insanlığı ilgilendiren en hayatî çağrı, bozulmamış tek ilahî metindir. Kur’an-ı Kerim ile şuurlanmak için, sürekli Kur’an ile hemhâl olmanın yanında bütün günahlardan tövbe ve kaçınma çabası, ibadet ve iyiliklerin artırılması, dili ve kalbi zikre alıştırmak, boş işleri ve sözleri terk etmek, zaman zaman uzlete çekilip sadece tefekkür ve zikir ile meşgul olmak, sünnete uymak, kötülüklerin bitmesi ve iyiliğin hâkim olması için mücadele etmek gibi çok ciddi ve samimi gayretler gerekiyor. Bu çabalar olmayınca kalpler ilahi kelamı anlayabilecek bir yumuşaklıktan, incelikten ve temizlikten yoksun kalıyor. Yapılan iş, sıradan bir beşerî metni okuma düzeyine iniyor. Bu mücahede olmayınca hakikat sırlarının insan bilincine doğru akıp yol alabileceği kalbî düzlemler oluşmuyor. Allah (cc) cümlemize o irfanı nasip etsin.

Allah-u Zülcelal, aslında yaratılmış her şeyde (Kur’an’da ve kevnî ayetlerde) hikmet dolu mesajların mevcut olduğunu bildiriyor. Bu hikmetleri okuyup anlamanın önündeki engeller ademoğlunun kendi hatalarından kaynaklı kirler, perdeler ve mühürler. İmam Gazzali’ye göre Kur’an’ı anlamaya engel olan perdelerin en büyüğü bir günah üzerinde ısrar etmek, kibirli tavır takınmak ya da dünyevi bir heves ve ihtirasın esiri olmaktır. Bu perde insanların ezici çoğunluğunu karanlıkta bırakmaktadır. Kur’an, ilahi hakikat sırlarını içeren bir kitap olup kendini her kalbe açmamaktadır. Ancak tövbe eden, samimiyetle Allah’a doğru bir yolculuğa çıkan kullarına anlama nimeti nasip olmaktadır. Hz. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: “Ademoğullarının kalplerinde şeytanlar cirit atmasaydı insanlar melekûtu (gayb alemini) görebilirdi.” (Müsned, Ahmed bin Hanbel)

Hasan Basri Hazretleri şöyle buyurur: “Vallahi, Kur’an’la haşır neşir olmaktan daha büyük bir zenginlik, Kur’an’a uzak durmaktan da daha kötü bir fakirlik olmaz!” Kur’an’ı ne kadar zamanda okuyup bitirmek gerektiği ile ilgili farklı görüşler var: Bir gün, üç gün, yedi gün, bir ay gibi… Gazzali, her gün bir cüz okuyarak ayda bir yapılacak hatmin en yavaş okuma şekli olduğunu belirtiyor. Ona göre en iyi kademe ise geceleri ve gündüzleri devam etmek üzere haftada iki hatim yapmak. Benimle birlikte ne kadar Kur’an-ı Kerim okuduğumuzu tekrar düşünün lütfen. Ne kadar da az okuyoruz, ne kadar az anlıyoruz, değil mi?

İmam Gazzali Hazretleri’nin “Kur’an’ı Okumak ve Anlamak” adlı eserini Kur’an ehli olma gayretinde olan tüm dostlara can-ı gönülden tavsiye ederim. Harikulade yol gösterici bir kaynak. Dönüp dönüp bakılması, hatırlanması ve hatırlatılması gereken, orta yola fener tutan kılavuz bir eser.

Mustafa Körkün Tarhanacı

YORUM EKLE
YORUMLAR
PINAR ASTAM
PINAR ASTAM - 1 yıl Önce

Evet keşke ilkokul birinci sınıftan itibaren ezberlediğimiz onca şeyin arasında Kur'an-ı Kerim 'in mealini de ezberleseydik, mezun olana kadar konuşması Kur'an olan kişilerden olurduk veyahutta Arapça dilini de öğrenseydik de Kur'an okurken mealini anlamayan koca koca insanlar olmasaydık.
Yazarımıza bu değerli yazısı için sonsuz teşekkürler.