Çok eski ve köklü bir medeniyetin sahibi olan milletimizde İslam dinine büyük bir aşkla katılana kadar da bir cihan hakimiyeti mefkuresi vardı. Türk milletinin dünyayı idare etmek için yaratıldığına ve dünyaya adalet ve nizam ancak Türk milleti tarafından getirilebilir inancına sahiptiler.
İslam'dan sonra da Türk milleti aynı mefkureyi yeni bir mesaj ile ilan ederek İla-yı Kelimetullah ve Nizam-ı Âlem davası tarzında formüle edilmiştir. Türk-İslam medeniyetinin bu mefkuresi, asırlarca dünyada yankılar yaptı; sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve askeri zaferlerle taçlandı. Dünyaya yön veren, büyük bilge insanlar ve büyük âlimler yetiştiler. Biz de bu büyük bilgelerin ve âlimlerin pınarlarından doya doya içeceğimiz bir eser oluşturmaya çalıştık.
Eserde, tarihi geçmişimizle geleceğimizi bağlayan klasik eserlerimizden alıntılar yapılarak günümüze ışık tutulmuştur. Edip Ahmed Yükneki’nin eseri olan, Atabetü’l-Hakayık, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügat’it Türk ve Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig gibi Türk edebiyatının ilk döneminden günümüze kadar ulaşabilen edebiyatımızın önemli eserlerinden alıntılar yapılmıştır. Misal olarak; Atabetü’l-Hakayık, adlı klasik eserimizde, Peygamber Efendimizin (s.a.) bir Hadis -i Şerifi beyitler halinde anlatılmıştır.
“Peygamber (s.a.) demiştir ki: “İlim Çin’de bile olsa isteyin.”
Bilgili, bilginin peşinden gider
Ey dost, bilginin tadını bilgili bilir
Bilgi bildirir insana bilginin kadrini
Bilgisiz odun ne yapsın bilgiyi
Bilgisize hak söz tatsız gelir
Ona öğüt ve nasihat yararsızdır.
Türlü kirler yıkanmakla arınır
Cahillik yıkamakla arınmayan bir kirdir
Bilgili kişi her işin olurunu bilir
Bilerek yapar işini ve pişman olmaz
Ne türlü iş yaparsa yapsın bilgisize düşen
Pişmanlıktır, bundan başka payı olmaz
Bilgili gerekli sözü söyler
Gereksiz sözünü gömüp gizler
Bilgisiz ne derse anlamadan söyler
Onun kendi dili kendi başını yer
Bilgiyle bilinir yaratan Tanrı
Bilgisizlik içinde hayır yok dedi
Bilgisizlikten birçok halk
Kendi eliyle put yapıp, Tanrım bu dedi
Bilgili sözü öğüt, nasihat ve edeptir
Bilgiliyi hem Acem hem Arap övmüştür
Davarsız için bilgi tükenmez davardır
Hesapsız için bilgi bozulmaz hesaptır”
“Devletin adının “Devlet-i Aliyye Muhamediyye” diye adlandırılması
Kitabın bir bölümünde de Osmanlı Devleti’nin adının niçin Devlet-i Aliyye Muhamediyye diye adlandırıldığı şöyle açıklanmıştır:
“Öncelikle, Osmanlı Devleti’nin davası kuru bir cihangirlik davası değil, Nizam-ı Alem davası (dünyaya adaletle nizam verme düşüncesi) ve İ’la-yı kelimetullah davası (Allah’ın dinini yüceltme) idi.
Osmanlı Devleti, devletin ebedi devam etmesi temennisi olan, “Devlet-i Ebed- Müddet” adıyla anılmaktadır. Devletin bir hanedan adıyla anılsa bile Osmanlılar, devletlerini Hz. Peygamberin (s.a.) Medine’de kurduğu devletin devamı niteliğinde kabul etmişlerdir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’ne “Devlet-i Aliyye” denildiği gibi “Devlet-i Aliyye Muhammediyye” de denilmiştir. Böylece bu devamlılık, Hz. Peygamber (s.a.) kadar dayandırılarak, ebedi yaşayacak bir İslam devleti şuuru oluşmuştur.”
Aşkı; ruhların çeşitli varlıklar arasında bölünmüş parçalarının birleşimi, ruhta oluşan bir duygu, ruhi bir gönül hoşluğu ve canların birbirinde kaynaşıp erimesidir, diye tarif eden Endülüslü alim İbn Hazm’ın aşkın mahiyeti, belirtileri ve çeşitleri hakkındaki görüşleri de kitaba renk katmıştır.