“1000 tarihinden sonra gelen padişahların a’zamı” sayılan IV. Murad, suistimallere nihayet verip varidatı artırmak, orduyu tensik ve ıslah edip inzibat altına almak ve ticaretle sanayii kuvvetlendirmek gibi hizmetleriyle Osmanlı Devleti’ne yeni bir hayatiyet vermiş ve Hammer’in kanaatince Karlofça Muahedesi’ne kadar elli dokuz senelik bir azamet devri geçirilmesine sebep olmuştur. Herhâlde IV. Murad’ın Osmanlı’yı bir inkıraz uçurumundan çekip kurtardığı muhakkaktır.
Sultan IV. Murad’ın bu mühim icraatında, kuvvetli şahsiyetinin yanı sıra zamanının değerli fikir adamı Koçi Bey’in de tesiri vardır.
Aslen Göriceli olan Koçi Bey devşirmedir. Kendisine Koçi veya Kuçi denilmesi, yüzünün kırmızılığından ve Arnavutça’da kırmızı manasına kullanılan “kuç” kelimesindendir. Nerede, ne zaman devşirildiği bilinmeyen bu zatın vefat tarihi de bilinmemektedir. Enderun’da yetişen ve önce IV. Murad’a, bilahare Sultan İbrahim’e musahip olan Koçi Bey, bu her iki padişaha verdiği layihalarla ün yapmıştır.
Bu “layihalar, devletin teşkilatına derin vukufunu belirtmesi, hükümet nizamlarının o zamanki bozuk taraflarını iyi kavradığını göstermesi ve bunları ıslaha medar olacak samimi tavsiyeleri ihtiva etmesi bakımından kıymetlidir.”
Koçi Bey, 1631 yılında Sultan IV. Murad’a sunduğu layihada, Devlet-i Âliyye’deki çöküntüyü isabetle görüp bu çöküntünün Kanunî Sultan Süleyman devrinde başladığını kaydetmiş, nizam ve intizamın nasıl bozulduğunu örnekleriyle gösterip bozulan nizamın, idarenin ıslahını da ayrıca beyan etmiştir. Layihada zaman zaman sert bir dil kullanan Koçi Bey’in, Sultan IV. Murad üzerindeki tesiri, padişahın icraatında açıkça görülmüştür.
Daha evvel tafsilatıyla incelediğimiz gibi IV. Murad’ın on altı sene, dört ay, yirmi dokuz gün devam eden saltanatının ilk sekiz yıl, sekiz ay, yirmi sekiz günü anası Kösem Mahpeyker Sultan’ın saltanat nâibeliğiyle geçmiş, son yedi sene, sekiz ay, bir günlük saltanatında ise IV. Murad, pek mühim icraatıyla “Osmanlı’yı bir inkıraz uçurumundan çekip kurtarmıştır!”
İşte, IV. Murad’ın bu devredeki icraatında Koçi Bey layihaları müessir olmuş ve IV. Murad, tarihteki parlak mevkiini bu dönemdeki faaliyetiyle kazanmıştır.
Bazı kaynaklarda, Koçi Bey hakkıyla takdir edilememişse de layihalarının Fransızca, Almanca, Rusça gibi çeşitli dillere çevrilmiş olması, onun şahsiyetini ve eserinin değerini tespit yönünden mühimdir. Bursalı Tahir Bey Osmanlı Müellifleri adlı eserinde, “başlıca maarif erbabının ilim ve siyaset bakımından, zamanına göre en güzidelerinden olduğunu” kaydettiği Koçi Bey’in edebî şahsiyetine temasla:
“Siyasî işlerle iştigâle zihin sarf ettiği mertebede, mesela, edebiyatta mu’ciz-beyan olmağa ikdam eylemiş olsaydı, ihtimal ki kendisinden iki asır sonra Akif Paşa’nın himmetiyle vücud bulmuş olan şimdiki edebî tarzımız daha o zaman vaz’ edilmiş olurdu.” diyor.
Mufassal Osmanlı Tarihi’nde ise Koçi Bey’in ahlâkî durumundan bahisle,
“Kendisi bir devşirme olduğu, onun yaşadığı devirde ekseri devşirmeler türlü nizamsızlıkların âmili vaziyetinde, hem kendilerini hem devleti yeyip bitirmeye çalıştıkları hâlde Koçi Bey’in, bu memleketin nef ’ine medar olacak inandığı doğru yolu göstermesi, onun şahsının da layihaları gibi değerli olduğunu gösterir.” denilmektedir.
Baştarafta kaydettiğimiz gibi ölüm tarihi bilinmeyen Koçi Bey’in nerede medfun olduğu da meçhuldür. Eşi ve oğlunun Görice’de, Mirahur Camii bahçesinde yattıklarını yazan Bursalı Tahir Bey, Koçi Bey’in de Görice’nin Polamcu köyünde medfun olduğu yolunda bir rivayet varsa da kat’i değildir bu rivayet diyor.
Layihalarında Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasını 1532, ilmiye sınıfındaki çöküntüyü ise 1594 yılında başlatan ve bu tesbitinde Kâtip Çelebi ile ittifak eden Koçi Bey, kendisine has üslubuyla bu büyük çöküntüyü pek güzel anlatır. Okuyalım onun Yeniçeri Ocağı’nın nasıl bozulduğunu anlatan bölümü: “Yeniçeri taifesinin ibtidâ tağyiri ne cihetten olduğu beyan olunur.” diye başlayan bu layihada, ocaktaki çöküntünün, bozulmanın kimler eliyle nasıl yapıldığı ibretâmiz bir şekilde anlatılmakta ve ocağın eski hâli üzerinde durularak şöyle denilmektedir:
“Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin Mısır seferi esnasında bir ara hazine, ihtiyacı karşılayamamış, bu ihtiyaç dolayısıyla ordu defterdarı bir bezirgandan borç aldığı altmış bin altın ile ihtiyacı gidermiş, bilahare para geldiğinde bezirgana alacağını ödemiş; ayrıca gösterdiği hassasiyetten, fedakârlıktan kendisine teşekkür etmiş, ancak bezirgan bu paraya ihtiyacı olmadığından bahisle altmış bin altını hazineye bırakmak istemiş ve dünyada bir oğlundan başka kimsesi olmadığını, bunun da günde iki akçe ile cebeci olarak alınmasını rica etmiş, defterdar bezirganın bu ricasını Yavuz Sultan Selim Han’a arz ettiğinde Yavuz şöyle demiştir:
Böyle, kanuna aykırı bir teklifi bana getirdiğin için yemin ederim ki seni de bezirganı da katleylerdim. Lakin, herkes ‘Harameyn’in fatihi olan Sultan Selim, bir bezirganın malına tama’ edip bezirganla defterdarını katletti!’ derler, bundan korkarım. Hemen bezirganın parasını ödeyin ve bir daha bana böyle kanunsuz işleri getirmeyin!”[1]
Koçi Bey bu olayı naklettikten sonra “Bugün, altmış bin altına değil, on altına cebeci yazılmak mümkündür.” diyor ve ilave ediyor:
“Hâsılı, eskiden asker az, pak ve mazbut idi. Her nereye sefer eylerse Allah’ın izniyle zafer müyesser olur, İslâm’ın şânı yükselirdi. Şimdi asker, eskiye göre çok arttı, fakat bir şey yapamaz oldu. İtaat kalmadı. İslâm askeri böyle mi olur? Bu askerle uğraşmak (ocağı ıslah etmek) farz-ı ayn olmuştur. Bakî ferman padişahımındır.”
Kaynak: Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Sayfa:208-210
[1] Koçi Bey ve Lahiyaları için bkz. Mufassal Osmanlı Tarihi, c. 4, İskit Yayını, İstanbul 1960