"Seni hak ile elçi gönderene yemin ederim ki, bu adam göklerde, yeryüzünde tanındığından daha çok tanınır" diye cevap vermişti Dihyetil Kelbi kılığına giren Cebrail. Rasulullah "Bu mertebeye neyle ulaştı?" diye sordu şaşırarak,
“Yaşadığı zühd hayatıyla” dedi Cebrail.
Birçok hadis rivayet etmiştir Ebu Zer. Muhaddis diye tanırız biz onu. Hayatımıza ışık tuttuklarına inandığımız güzide sahabilerden en yalnızı olarak tanıdım okuduğum yeni eserle.
Mısırlı yazardan yeni roman
Abdulhamit Cude es -Sahhar'ın Yalnız Sahabi Ebu Zer isimli romanını Ankara'daki Kitap Fuarından temin ettim. Sade, anlaşılır anlatımıyla yazar; Ebu Zer ile Rasulullah arasında geçen diyaloglara yer vermiş. Bir gün bıraktığım yerde bulamayınca kitabı, ilköğretim 5. sınıf öğrencisi olan kızımın elinde gördüm.
"Anne ne güzel bir kitap. Ben de okuyabilir miyim?" dedi. Sanırım dış kapağı da cazip gelmişti kızıma.
"Tabi kızım! Baksana gök ehli bile tanıyor bu güzel sahabiyi." dedim.
İmtihan hoş geldi safa geldi
Rasulullahın çizgisinden ayrılmadan koskoca bir ömrü zühd ile geçiren güzel insanın zor zamanları Peygamberimizin vefatıyla başlıyor. Ne tevafuk ki; aynı gün Ebu Zer'e bir kız çocuğunun doğduğunu haber veriyorlar. Doğan çocuğun kız olduğu için üzüldüğünü sanıyor karşısındakiler.
"Haşa lillah dedi Ebu Zer. İnsanlar ölmek için doğarlar, harap olması için imar ederler. Fani şeyler için hırsa kapılır, kalıcı olanı terkederler. Sevilmeyen iki şey aslında ne güzeldir ölüm ve fakirlik.”
Hayattayken Rasulullahın yanından, dizinin dibinden ayrılmayan Ebu Zer'e verilen öğütlere yer verilmiş romanda sık sık. Hatta Rasulullah:
"Ey Ebu Zer dedi bir seferinde. Sen salih bir adamsın benden sonra senin başına bir sürü bela gelecek.”
"Allah yolunda mı dedi Ebu Zer.” “Evet Allah yolunda." Bu cevapla kalbine bir serinlik ve selamet geldi.Salih bir mü'mine yakışır şekilde:
"Öyleyse Allah'ın emrine merhaba; hoş geldi, safa geldi..
Ölmek için doğduk
Peygamberimizden sonra Ebu Bekir ve Ömer dönemlerinde çok fazla ayrılığa düşmemişti sahabi. Ganimet bütün müslümanlara olağan bir şekilde paylaştırılıyordu. Ebu Zer ganimetin müslümanlara doğru taksim edilmesi konusunda mücadelesini Muaviye döneminde verdi. Muaviyeyi tenkit ettiği bir hutbe sonrası kızının hastalığı aklına gelip hızlı adımlarla evine dönüyordu. İçinden bir ses ona "Mal ve evlatlarınız sizin için bir imtihandır.." diye fısıldıyordu. Evine vardı, hızla içeri gidiğinde kızını yatağında cansız uzanmış görünce,
"İnna lilllahi ve inna ileyhi raciun" dedi. Kureyş Müslüman olmadan önce Medine'de Peygamberimizle olduğu günü hatırladı. Kureyşliler Medine'ye saldırmışlar, oğlunu kaçırıp öldürmüşlerdi. Peygamberimiz onu teselli etmişti:
"Allah'tan başka güç ve kudret sahibi yoktur. Ölmek için doğarlar, yıkmak için yaparlar."
Son günler
Ebu Zer ömrünün son günlerini Mekke'de geçirmek istiyordu.Mervan'ın da müsadesiyle Mekke'ye yakın konaklama yeri olan Rebeze'ye geldi. Hac zamanı haccını yaptı tekrar Rebeze'ye döndü.
Hac mevsimi bitmiş yollar ıssızlaşmıştı. Ölümün yaklaştığını hissederek hanımına
-Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu duymuştum. Sizden biriniz ıssız bir çölde ölecek, bir grup mü'min de onu bulacak buyurmuştu. Kalk ve yola çık bak, ölümümde birileri hazır bulunacak.
-Hacılar gitti, dedi hanımı, yoldan kimse geçmez.
Ümmü Zer evden çıktığında kum fırtınası çıkmıştı. Geri dönerek kimseyi göremediğini söyledi.
-Hayır diyordu Ebu Zer, sen yine de gidip bak!
Ümmü Zer kum tepeciklerinin üzerine tırmandı uzakta develerle seyahat eden üç kişi gördü, işaret etti yanına çağırdı onları.
-Burada ölmek üzere olan bir adam var, onu kefenlemeye yardım edin.
-Kimdir, diye sordular
-Ebu Zer!
-Rasulullah'ın arkadaşı olan Ebu Zer mi?
-Anam babam sana feda olsun ey Ebu Zer deyip koştular yanına. İçeri girdiklerinde son anlarını yaşıyordu. Selam verdiler
-Eğer kefen olabilecek bir elbisemiz olsaydı beni onunla kefenlemeniz benim için daha iyi olacaktı. Allah rızası için beni kefenleyin dedi. Birbirlerine baktılar. En genç olanı ticaretle uğraşıyordu, Ensardandı.
-Şu hırkayla kefenleyeyim mi annem örmüştü, dedi.
-Peki dedi Ebu Zer. Bu haldeyken son nefesini verdi, yıkanıp kefenlendi.
O sırada Kufe'den dönen İbn Mesud da Rebeze'den geçiyordu. Cenaze namazını kıldırmak İbn Mesud'a nasip oldu. Namazın ardından ağlayarak:
-Rasulullah'ın şu sözleri ne kadar da doğrudur
"Yalnız yürüyeceksin, yalnız öleceksin ve yalnız haşrolunacaksın"
Tebük Seferinde bir yalnız sahabi
Tebük Gazvesi'nde, Allah yolunda cihattan geri kalmamak için bin bir güçlükle attığı adımların akabinde Rasulullah Ebu Zer'i kucaklayıp:
-"Bana yetişmek için attığın her adıma karşılık Allah bir günahını bağışlasın"dedi.
Onlar, gökteki yıldızlar gibiydi. Zühd ve sadakatları ile Rasulullah'ın övgüsüne, dualarına mazhar olmuşlardı.
Rabbim gönüllerimizi, hayatımızı sönmeyen yıldızlarla parlatsın.
Bir kez daha kendimi sorguladım bu eserle. Zühd ile barışık bir hayatın takipçisi olmak isteyenlere okumalarını tavsiye ediyorum.
Rabia Önder bu yalnız yürüyüşe imrendi