Katmanlı hikâyeler, karmaşık kurgular: Yarım Ay

Yazarının bir röportajında dediği gibi, katmanlı hikâyeler, karmaşık kurgular, iç içe girmiş öyküler bir bütün oluşturur Yarım Ay’da. Aynı zamanda felsefe, tarih, arkeoloji, mitoloji unsurları da bu kitapta yazarın ilk iki kitabına göre daha fazla yer alır. Mehmet Akif Öztürk yazdı.

Katmanlı hikâyeler, karmaşık kurgular: Yarım Ay

“Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez.”

Yunus Emre

“Aramakla bulunmaz ancak bulanlar arayanlardır.”

Beyazid-i Bistami Hz.

Harun Candan ismine ilginç bir şekilde tesadüf ettim. Benimle alakalı olmayan bir twitte Harun Candan’ın ilk kitabı Hayalname hakkında olumlu bir yorum gördüğümde nedense pek de araştırmaya ihtiyaç duymadan kitabı edindim. Fakat daha sonradan yazarı ve kitabı araştırdığımda hakkında maalesef (hem yazar hem kitapları) pek bilgi bulamadım. Bu sebepten, nasıl olsa bir gün okurum deyip, Hayalname’yi uzun süre kitaplığımda beklettim. Her kitap vaktini bekler. Vakti geldiğinde kendini hatırlatır. Hayalname’yi elime aldığımda su gibi akıp biteceğini tahmin etmezdim. Zaten ne ile karşılaşacağımı bilmediğim için, kitap hakkında yazı yazacak not alma girişiminde bulunmadım. Tabii ki ilk kitabı bu kadar beğenince, yazarın ikinci kitabı Yağmur Dinecek Kimse Bilmeyecek’i hemen satın alıp okudum. Bu kitap da bir oturuşta bittiği ve ben de kitaptan kopamadığım için yine gerekli notları alamadan kapağını kapattım. Fakat Türk edebiyatının iyi bir romancıya sahip olduğu da aklımın köşesinde kendine yer buldu.

Kısmet son kitabaymış. Yarım Aydan bahsederken ara ara ilk iki kitabına da temas etmeye çalışacağım Harun Candan’ın.

Yazarın ilk iki kitabı İletişim Yayınları’ndan neşredilmişti fakat son kitabı Yarım Ay, Doğan Kitap etiketi taşıyor. Yazar, yayınevi değişikliğiyle birlikte roman anlayışında da bazı değişikliklere gitmiş. Örneğin ilk iki kitabında roman karakterlerinin isimleri yokken bu romanda karakterler okurun karşısına, açık seçik isimleri ve cisimleriyle, bütün özellikleriyle çıkıyor. İkinci bir fark ise şu: Cinayet, yazarın her kitabında ortak temalardan olsa da, farklı olarak bu romanda çok fazla ön plana çıkmış. İlk iki kitapta biraz daha yan unsurken bu romanda bu tema üzerine kurulmuş hikâye. Fakat üç romana da salt polisiye roman dememiz mümkün değil. Tabii üç romanın da bir ortak özelliği var: Aşk. Her kitap bu kavram üzerinden dönüyor ve hepsinde de ya kavuşamayan âşıklar görüyoruz ya da aşkın sonunda felakete dönüştüğüne tanık oluyoruz.

Bir akşam evden çıkar ve kayıplara karışır

Yarım Ay’a, en kısa şekilde bir ‘arayış’ kitabı diyebiliriz. Sevdiği kadın Selene’nin bir anda ortadan kaybolması sebebiyle onun peşine düşen Can Temizöz’ün, bu süreçte hayatın içinde savrulması, yeni yerlerde yaşadıkları, tanışılan insanların hikâyeleri kitabı bütünlüyor. Üniversiteyi bitiremeyen, daha sonra işe girdiği Beyazıt Sahaflar Çarşısı’ndaki Arif Bey’in yanında çalışarak hayatına devam eden Can, bir gün dükkânına gelip iş isteyen Selene ile tanışır. Selene’ye karşılarındaki sahafta iş bulurlar ve bu şekilde bu ikilinin arkadaşlıkları başlar. Fakat bir gün Selene, Can’ın evinde akşam yemeği yiyip kendi evine dönmek için sokağa adımını attıktan sonra bir daha ortalarda görünmez. Biz bütün hikâyeyi Can’ın bakış açısından okuruz. Okurlar Selene’nin Can’la olan muhabbetlerini de onun hakkındaki bilgileri de Can’ın, Selene’yi ararken zaman zaman geçmişi hatırlaması sayesinde öğrenir. Selene’ye âşık olan ancak bunu ona hiçbir zaman söylemeyen Can’ı ise şöyle öğreniriz karakterin dilinden:

“Can Temizöz. 29 yaşındayım. Balıkesirliyim. Edebiyat eğitimimi yarıda bıraktım. Renklere karşı özel bir ilgim yok. Adımı annem vermiş. Kedilere hayran değilim ama yine de severim. Karagümrük’te oturuyorum. Yirmi iki yıllık dostum Ahmet’le ev arkadaşıyız. Selene’ye karşı hislerimi tarif etmem imkânsız. Çünkü âşığım ona ve aşkı anlatmanın mümkün olmadığını biliyorum.”

Kitabı üç kısma ayırmış Candan. Birinci Kitap, İkinci Kitap ve Üçüncü Kitap şeklinde. Her kitapta Can’ın Selene’yi arayışının farklı bir safhası yer alır. Birinci kitaba ‘Gerçeğin Kıyısında’, ikinciye ‘Ölümün İzinde’ ve üçüncüye de ‘Hayatın Sonunda’ ismini vermiş. Ve her kitap da dünyaca ünlü tabloların isimlerinden oluşan bölümlere ayrılmış. Tabii bu tablolar ve isimler rastgele seçilmemiş. Her isim, bölümle bir bağ taşıyor. Örneğin: Ay Perisi, Son Akşam Yemeği, Şövalye Ölüm ve Şeytan, Sessiz Göl gibi.

Kıssalara gizlenmiş ipuçları

Romanın ilk kısımlarında muhtelif olaylar üzerinden okurun merak duygusunu canlı tutar yazar. Zaten Harun Candan’ın yaptığı en iyi şeylerden biridir bu. Bu merak duygusu körüklenirken sonradan mânâ kazanacağını düşündüğümüz olaylar da yavaş yavaş gerçekleşmeye başlar. İlk bölümlerde karakterlerini de tanıtır Candan. Karakterler arasında Arif Bey (Can’ın patronu) dikkat çeker. Mistik bir kişi olarak resmedilen Arif Bey, zaman zaman anlattığı kıssalarla Can üzerinde tesirli olur. Aynı zamanda tıpkı bölüm isimleri gibi, Arif Bey’in anlattıkları da olayların gidişatı üzerinde ipucu verir okura.

Kitap, bir arayış romanı demiştim. Sevdiği kızın peşine düşen Can, bu süreçte onun hakkında da birçok bilgiye ulaşır; fakat olayın aydınlanması kitabın sonuna bırakılmış. Bu süreçte Can’ın psikolojisi ise iyi tasvir edilmiş yazar tarafından. Bazen boş vermişlik halinde Kendime bir bardak çay söyleyip altıma tabure çektim. Menekşe Kitabevi’nden tarafa bakmıyordum artık. Selene’yi bulmak için bakmadığım yer kalmamışken ona böyle yavaş yavaş yüz çevirerek sevgisini silecektim kalbimden. Sorumsuz, saygısız, vefasız biriydi o.- bazense paranoya şeklinde görürüz bu psikolojiyi.

Arayış genelde olaylar üzerinden gerçekleşir. Kişiler üzerinden ise en etkin karakter Can’dır. Biraz da Can’ın çocukluk ve ev arkadaşı Ahmet’i söyleyebiliriz.

Harun Candan’ın kitaplarındaki başarısının sebeplerinden biri detaylara verdiği önemdir. Kitabı okuyanlar, okuyacaklar fark edecektir. İlk bölümün sonunda bir eldiven detayı var. Sadece bu bile yazarın yazdığı hiçbir şeyi açıkta bırakmama kaygısı güttüğünü gösterir.

İkinci kitap, ilk kitaptan altı ay sonraki süreci işler. Her bölüm sonunda diğer bölümü merak ettiren sonlar okuruz. Can karakteriyle beraber okur da sona yaklaşır. Arayış sona gider ama dediğim gibi düğüm en sonda çözülür.

İç içe geçmiş uykular

Yazarın da bir röportajında dediği gibi, katmanlı hikâyeler, karmaşık kurgular, iç içe girmiş öyküler bir bütün oluşturur Yarım Ay’da. Aynı zamanda felsefe, tarih, arkeoloji, mitoloji unsurları da bu kitapta yazarın ilk iki kitabına göre daha fazla yer alır. Ancak, eğreti durmayacak şekilde, oldukça başarılı harmanlanıp hikâyeye yedirilmiş.

Harun Candan’ın –üç kitabı için de konuşursak- başarısının en önemli sebeplerinden biri de dilidir. Basite kaçmadan, okuru yormayan bir dil oluşturmayı başarmış yazar. Bunu 351 sayfalık bu hacimli romanda sürekli yapabilmesi kolay olmasa da yazar bunu başarmış. Bu roman özelinde kendi açımdan eksik gördüğüm tek şey Arif Bey karakterinin az işlenmiş olması. Sadece hikâyeler, kıssalar anlatıp kenara çekilen mistik bir karakterdense, Can’la daha çok diyaloga giren bir Arif Bey olsaydı, karakter daha etkili olabilirdi.

Harun Candan başarılı bir romancı. Fakat takip edebildiğim kadarıyla üç kitabı da maalesef bir baskıdan ötesini görememiş. Hâlbuki iki yayınevi de Türkiye’nin başarılı ve tanınmış yayınevlerinden. Bunun sebebini merak ettim doğrusu.

Kurgu açısından sağlam, açık kapı bırakılmayan, iyi işlenmiş karakterleri olan, sade bir üslûp ve yalın bir dille yazılmış roman(lar) okumak isteyenlere sadece Yarım Ay’ı değil Harun Candan’ın bütün kitaplarını tavsiye ederim. Salt polisiyeden fazlası var bu romanlarda. Ayın iki tarafı gibi, hem karanlık hem aydınlık.

Mehmet Akif Öztürk

YORUM EKLE