İnsanoğlu bir muammaya gebe. Bir köşede okunmaya muhtaç tozlu bir kitap misali bekliyor. Cümle kurmaya değen bir Dünya’nın, onun hem mihmanı hem mihmandarı olan insana dair söylenen her kelimenin, modası geçmeyen kapaklar arasında nefes bulacağımızın ispatı olan kitapların hakkını vermeli. Vermeli ki düşen söz ayağa kalksın.
“Tasavvuf Tedbirleri” yarım kalan cümlelere, dallanıp budaklanan hayatlarımızın zayıflayan köklerine, el yordamı hallerle karanlık Dünya’ya tutunma acziyetine, insanın kendini anlatmaya dair çabasına, ölümü hayat içinde ayet ayet okumaya velhasıl insanın hayat yolculuğuna dair sadra şifa niyetine yazılmış bir kitap. Şikâyet değil hikâyet kabilinden cümleler, kabuktan öze geçişin sancılarını hafifletecek cinsten. “Şu modern zamanlar” diye başladığımız, suçu hep başkasına attığımız, çoğu kez kalbi teğet geçtiğimiz Dünya’da canımızı yakan ne varsa acı söyleyen dostun dilinden damlayan bal misali yazılmış yazılar vakitleşmeyi çoktan hak ediyor. Dokunmaya hasret kaldığımız şu vakitlerde özlemek ve unutulmak dokunuyor insana. Hep bir ağızdan konuşan Dünya içinde kendi sesimizi arıyor, sadece şiire ve şarkıya yakışan unutmayı bir tek insana yakıştıramıyoruz. Bir yanda dünya evine girmeyi bekleyen okumak ve yazmak, öbür yanda davete icabet etmesi beklenen insan. Zira yazmak kâğıda mürekkep damlatmaktan daha fazlası, eşik atlamak gibi desek hiç de abartmış olmayız. Sayfalar ilerledikçe vicdanımızın sesini işitecek, insafa geleceğiz. 3K (kâğıt, kalem, kitap) kapsama alanına giremeden birbirimizi anlayamayacağımız şu zamanlarda Hüseyin Akın, “Kış uykusu değil bahar temizliği” diyor bizlere. İnsana hayatla ve insanla olan bağını sorgulatan, çıkmaz sokağı değil aksine, uzunca bir süre içine hayatı sığdırdığımız evimizi işaret ederek “Nerede kalmıştık?’’ sorusunu sorduran bir kitap Tasavvuf Tedbirleri. Mahalleye ve yitip giden komşuluğa dair cümlelerde, sınanan dostluklarda, sayfalara serpiştirilen türkü ve şiirlerde, kendinizden bir parça bulacağınız muhakkak. Şehrin bizden aldıklarının ardından hüzünle bakarken bir taraftan müstehzi bir tebessüme misafir olacak yüzünüz. El vermeyi bekleyen bir şairin “aşk şiirleri ile ölüm şiirleri yer değiştirse de” şiir yine bir adayış ve vazgeçiş olarak yerini alacak hayatımızda. Cesaret biraz da “Oraya gitmeyin!” cümlesine inat “Sizin neyiniz var?” cümlesini kurabilmek. Biz o cesareti bu satırlarda okuyor, bir yazarın sözüyle eyleminin nasıl örtüştüğüne şahitlik ediyoruz. Belki de canımızı acıtacak ve uzunca bir süre hatırlamak istemeyeceğimiz “Online Bayramlar”ı okurken de buruk bir tat bırakacak ağzımızda. Yine de “Yazmanın Tadı”na daha okurken ereceğimiz bu satırlar, usta bir yazarın kaleminden süzüldüğünü daha ilk sayfalardan ispat edecek.
Eşya ve para ile mesafemiz belki de en zayıf yanımız. Hele ki kalabalıkların ortasında ve kesret içinde yaşadığımız nice yokluklar sarsa da dört bir yanımızı karamsarlık düşmeyecek payımıza. Bu bile altı çizilesi satırlar vaad etmeye yetiyor. Müşfik bir yazarın dilinden sadır olan kelimelerin anlama daha bir anlam katması bir kediyle olan dostluğunu öğrenince hiç de şaşırtmıyor bizleri. Bir deneme kitabı olsa da her sayfasında şiir kokusu alacağınız, şair duyarlılığını hissedeceğiniz bu kitaba, “Nasılsınız?” sorusuyla başlayacak ve belki hiç de iyi olmadığınızı itiraf edeceksiniz. Belki de hayatınızın pencerelerini keşfedeceksiniz. Bu bir farkındalığın ilk sesleri olacak. Sona doğru kabuktan öze bir yolculuğa çıktığınızı hissederken kelimelerin kalp atışlarını dinleyecek, hangi vakit olursa olsun size nihayet kucak açan “yıllarca eteğine tutunduğunuz’’ Ayasofya’ya nimetin şükrünü eda etmek istercesine yine ve yeniden koşacaksınız.
Ayşe Aydın