Giriş:
Jack London, hayvan sevgisi ve bu konudaki duyarlılığı ile tanınan bir yazardır. Kitaplarında genelde köpek başkahramanlar tercih eden London, Katıksız Sevgi romanında da Michael adında bir köpeğin macerasını konu alır. Eserde, Michael’ın tesadüf sonucu karşılaştığı kamarot Dag Daughtry ile arasında oluşan saf sevgi ve bu sevgiye rağmen birtakım olaylar sonucunda ayrı düşmeleri ele alınır. Jack London, romanda iki ayrı insan tipi üzerinden bir hayvan ile kurulabilecek en güzel bağı yalın, akıcı ve gerçekçi bir dille anlatmaktadır.
Dag Daughtry Michael’ı Buluyor
Eugenie adlı gemi, Tulagi adasından ayrılırken Kaptan Keller’ın unuttuğu bir şey vardı, o da Michael’dı. Michael, zenci avcısı olarak bilinen bir köpekti. Kaptan Keller, Michael’ı adada unuttuğunu hatırladığında gemi o gece limana geri döndü. Eugenie’de çalışan tüm tayfa seferber olup limanın her yerinde köpeği arasa da bulamadılar; çünkü Michael o sırada limana demirleyen Makambo adındaki gemiye girmişti. Kardeşi Jerry ile daha önce Makambo’da beraber olduklarını hatırladığı için onu orada bulabileceğini düşünüyordu.
Dag Daughtry, yirmi yılı aşkın süredir çalışmadığı hiçbir gün olmayan bir kamarottu. Uzun meslek hayatı sebebiyle denizciler arasında oldukça bilinen bir adamdı. Kendine has, çalışkan bir karakteri bulunan kamarot, günde altı şişe bira içmek gibi bir rutine sahipti ve bu onun için her şeyden önemliydi. Dag Daughtry, gece kumsalda gezinirken Michael ile karşılaştı. Eğitimli ve sevecen tavrından dolayı onun beyaz insanlara ait bir köpek olduğunu anladı. Bu köpek neşeli, sevimli ve akıllıydı. Kamarot, köpeği almaya ve uğradığı limanlardan birinde yirmi İngiliz lirasına satmaya karar verdi. Bu para hesapsızca bira alabileceği kadar çok miktardaydı. Michael’a yaklaştı, tek eliyle çenesi, kulakları ve boynunu kaplayacak şekilde onu okşayıp sevgisini gösterdi. Michael akıllı bir köpekti ve kamarottan gelen bu saf sevgiyi hissetti. Daha önce hiçbir insandan böyle güven dolu, çıkarsız ve aldatmacası olmayan bir sevgi görmemişti. Dag Daughtry’nin iyi niyetli bir adam oluşu, onun Michael ile hemencecik bağ kurmasını sağladı. Michael’ı gemiye gizlice sokmak için düşünürken birden bir yabancının sesi ile irkildi. Sesin sahibi, ada yerlilerinden zenci bir ihtiyardı. Cüzamlı gibi görünen bu adamın bir bacağı eksikti ve anlattığına göre bacağını köpek balığı saldırısında kaybetmişti. Kamarot, ihtiyar zenciyi biraz tütün karşılığında kendisini ve köpeği kayık ile gemiye götürmeye ikna etti. Kısa süren bir kayık yolculuğu sonrası gemiye lombar kısmından yanaştılar. Kamarot, Kwaque’a seslenip yardım istedi, Michael’ı da kucaklayarak gemiye tırmandı.
Dag Daughtry, bir adada keşif yaparken denk geldiği Kwaque’ı iki mızraklı adamın saldırısından kurtardığından beri Kwaque da kamarot ile beraber gemilerde çalışıyordu. Kamarot yardımcısı olan Kwaque, hiç değişmez, ayda on şilin ücret alıyordu. Kamarot nereye giderse o da beraberinde giden bir köle gibiydi. Michael’ı lombar deliğinden alıp Dag Daughtry’nin kamarasına götürdü. Michael, bu kamarada kardeşi Jerry’yi görmeyi beklese de umduğu gibi olmadı. O sırada Kwaque, Michael’ı sevmeye çalışıyordu. Bu yabancıdan hiç hoşlanmayan Michael birkaç ısırma girişiminden sonra hırlayarak vazgeçse de tetikte bekliyordu. Kamarot odaya girdiğinde gördüğü bu manzara karşısında Michael’a hayran kaldı. Onun, zenci avlamak için yetişen özel bir köpek olduğunu anlıyordu. Zenci adım atsa Michael hemen dikiliyordu. Kamarot, Kwaque’ın iyi bir adam olduğunu söylediğinde köpek anladığını belli eder gibi kulaklarını ve kuyruğunu dikti.
Artık Dag Daughtry, çalışmadığı tüm vakitlerde Michael ile ilgileniyor, onun yeteneklerini keşfediyor ve hayranlığı artıyordu. Köpeği eğiterek türlü yeni numaralar öğretiyordu. Yat, kalk, git, getir gibi basit komutların yanı sıra beşe kadar saymayı da öğretti. Kamarot, yatağın altına beş top fırlatıp üçünü getirmesini istediğinde köpek gerçekten de yalnızca üç tane top götürüyordu. Kamarot izin vermediği sürece köpek yasaklı hiçbir şeye dokunmuyordu. Michael, kamarotu tanrı yerine koyduğu için asla sözünden çıkmıyor, o nasıl isterse öyle davranıyor ve onu memnun etmek için elinden geleni yapıyordu. Dag Dauhgtry, ona “Killeny Boy” adını vermişti.
Kaptan Duncan’ın Michael’ın Varlığını Öğrenmesi
Bir gün kamarada yalnız başına olan Michael, açık denizde dalgalar ile boğuşan geminin sarsılmasıyla açılan kapıdan dışarı çıktı. Odayı terk etmemesi gerektiğini bildiğinden anında geri girmek istese de sallantılar yüzünden kapı çoktan kapanmıştı. Sahibi kamarotu ya da Kwaque’ı bulma amacıyla gemi içinde gezinmeye başladığında yolcularla dolu güverteye çıktı. Burada geminin kaptanı Duncan’ın Acem kedisi ve iki köpeği de vardı. Dümen dolabının üstünde bulunan kedi, Michael’ın üstüne atlayarak ilk saldırıyı başlattı. Önce karşılık vermeyen Michael, kedi saldırmayı bırakmayınca karşılık vermek zorunda kaldı, tekrar üstüne atlayan kediyi omurgasına verdiği darbeyle yere serdi. Yerde yatan kediyi gören iki köpek de Michael’a saldırdı. Kanlı geçen boğuşmaya bir de Kaptan Duncan dâhil olunca ortalık iyice karıştı. Duncan, Michael’a tekmeler savuruyor, kendisini korumaya çalışan köpeğe göz açtırmıyordu. Michael da Duncan’ın çeşitli yerlerini ısırarak hem hıncını alıyor hem de kurtulmaya çalışıyordu. Olay yerine gelen Dag Daughtry, Killeny Boy’u yanına çağırdı ve “yat” komutu vererek onları ayırdı. Öfkesinden ve acısından yerinde duramayan Kaptan Duncan, köpeğin kamarota ait olduğunu öğrenince, tayfaya Killeny’yi denize atma emri verdi. Kamarot buna engel olmak için kaptana aslında Killeny Boy’un ne kadar akıllı, eğitimli olduğunu anlatmaya başladı. Olaya şahit olan yolculardan biri de Solomonlu çiftlik sahibi bir adamdı. Adam, Killeny’nin bir suçu olmadığını, ilk başta kedinin saldırısına cevap bile vermediğini; fakat kedi ve diğer iki köpeğin saldırılarına devam ettiğini doğruladı. Bunun üzerine Kaptan Duncan biraz insafa geldi, Michael’ın gemide kalmasına müsaade etti.
Kwaque’a emanet edilmiş olsa da zenci olduğu için asla onun üstünlüğünü kabul etmeyen Michael, asıl yeteneğini bu zenci sayesinde gösterecekti. Mızıka çalmayı çok seven Kwaque, yine mızıkaya üflediği bir günde, Michael içten gelen bir duyguyla âdeta şarkıya eşlik ediyordu. Basit bir ulumayla eşlik etmiyordu. Michael âdeta şarkı söyler gibi eşsiz bir yetenekle müziğe kapılıp gidiyordu. Bunu fark eden Dag Daughtry, armonikası ile Killeny Boy’a şarkılar çalmaya başladı. Şarkı söyleme, sayıları bilme, sahibini tanımıyormuş gibi âdeta tiyatro sergileme gibi üstün yeteneklerini önce Solomonlu çiftçiye sonra da Kaptan Duncan’a sergileyen Michael’ı satması için kamarota teklifte bulunuyorlardı. Başta satıp para kazanma amacıyla çaldığı bu köpek, zaman içinde yetenekleri ve zekâsıyla Daughtry’i kendisine öyle bağladı ki kamarot ne pahasına olursa olsun vazgeçemeyeceği bir dost edinmiş oldu.
Killeny Boy’u Vermemek İçin Makambo’dan Kaçış
Girdikleri limanlardan birinde kayıp köpek haberi Kaptan Duncan’a ulaştı. Bu köpek Michael idi. Sahibi Kaptan Keller, her yerde onu arıyordu ve Michael’ın Kaptan Duncan’ın gemisi Makambo ile gittiğinden emindi. Keller, gemiyi o limanda bulunan Albatros gemisinin kaptanına verdiği yetki ile aratmak istiyordu. Duncan, kayıp köpek Michael’ın gemide olduğunu kabul etse de Dag Daughtry ele vermedi ve köpeğin gemiye kendi kendine girdiğini söyledi. Sekiz hafta sonra uğrayacakları Tulagi limanında köpeği sahibine geri vermeleri gerektiğini de kamarota iletti. Kamarot Daughtry, gemideki işlerini bitirdikten sonra limanda gezintiye çıktı. Jackson Koyu’nda gördüğü Mary Turner adlı Amerikan gemisindeki dört adamla meyhanede oturup konuştular. Hepsinin simasını biliyordu. Yetmiş beş yaşlarındaki Eski Denizci, pahalı mücevher yüzüğü ve tecrübesi ile saygı görmeyi hak eden biriydi. Mary Turner’da çalışmak içim teklif alan Dag Daughtry, çalışma şartı olarak paranın yanı sıra günlük altı birayı ve Kwaque’ı yanına almayı da ekledi. Define aramaya giden bu ekipten pay istemeyeceğine dair de söz verdi. Eski Denizci ile birlikte gemide olan Kaptan Doane, Simon Nishikanta, Grimshaw da bu sözün üzerine kamarot ile çalışmayı kabul ettiler. Ertesi gün Mary Turner’da işe başlamak üzere Dag Daughtry oradan ayrıldı. Tüm bu çabası Michael’ı kimseye vermemek, dostundan ayrılmamak içindi.
Gece gitme vakti geldiğinde Dag Daughtry beraberinde Kwaque ve Killeny Boy ile gizlice lombardan aşağı salladıkları halat yardımıyla bir kayığa indiler ve Mary Turner’a doğru kürek çekmeye başladılar. Mary Turner’a çıktıktan bir süre sonra gemi limandan ayrıldı. Kamarot ve yanındakiler geminin aşçısı olan yaşlı Çinli Ah Moy önderliğinde yeni yataklarına yerleşmek üzere kamaraya girdiler. Aslında Çinli adam, Kwaque’da gördüğü cüzzam belirtilerinden rahatsız olsa da bundan kimseye bahsetmedi. Ancak Kwaque’ın mutfağa girmesine izin vermediği gibi korkudan sürekli battaniyesini kaynar suda yıkayıp duruyordu.
Eski Denizci’nin Gerçek Kimliği ve Mary Turner’ın Batışı
Geminin kaptanı seyir haritasını Dag Daughtry’den gizliyor, dört adamın durum değerlendirmesi yaptığı toplantılara kamarot alınmıyordu. Toplantılardan bazen öfkeyle çıkan Yahudi Simon Nishikanta, tüfeğini çıkarıp denizde hangi canlı varsa ona ateş ediyor, acıyla çırpınışını zevk içinde izleyerek kendisini sakinleştiriyordu. Bu kötü huyu gemideki herkesi rahatsız ediyordu. Nishikanta’nın başka bir kötü huyu daha vardı. Dag Daughtry’nin gemide çalışma şartı olarak koştuğu günde altı kutu biraya denk gelecek şekilde yapılan bira stoğu, Nishikanta tarafından gizli gizli tüketiliyordu. Kamarot bunu fark ettiğinde çok öfkelense de ses çıkarmadı. Hızlı düşünerek bir plan yaptı. Gemideki su ihtiyacını karşılayan fıçıları delerek suları boşaltacak ve acil durum ile en yakın limana demir atma kararı aldıracaktı. Planını uygulamak üzere erzak ambarına girdiğinde karanlık ambarda yalnız olmadığını anladı. Eski Denizci de oradaydı. İkisi de birbirine güvenerek neden su fıçılarını delmek istediklerini itiraf ettiler.
Eski Denizci, anlattığına göre aslında hiç denizcilik yapmamış bir ihtiyardı. Gençliğinde aileden gelen büyük serveti bitince sefil bir hayat sürmeye başlamıştı. Deniz kazası olarak anlattığı kopuk parmakları ise aslında bir tren kazasında kopmuştu. Bu kazadan sonra parası ve kalacak yeri olmadığı için engellilerin kaldığı bir çiftlikte işe girmişti. Burada kopuk parmaklarına rağmen çamaşır yıkıyor, haftalık bir buçuk dolar kazanıyordu. Sefil hayatından kurtulmak ve çiftlikten ayrıldığında kullanmak için kazandığı parayı, dişinden tırnağından artırıp neredeyse hiç harcamadan iki sene boyunca biriktirmişti. Yeterli miktarda para biriktirdiğinde zengin insanların bulunduğu bir çevreye girmek için en pahalı otellerden birine yerleşmişti. Otelde tanıştığı zenginlere güven verip onları denizci olduğuna inandırıyor, hiç yaşamadığı deniz anılarını uyduruyordu. Böylece bu kaymak tabakayı denizde define arama macerasına çıkarıp büyük paralar kazanmak için kullanmaya başlamıştı. Bir süre açık denizlerde kıta kıta gezip sonra da bir şekilde kaza çıkarıyor ve define bulmayı uman zengin adamları eve dönmeye mecbur bırakıyordu. Mary Turner’da bulunan Nishikanta, Grimshaw gibi isimler de Eski Denizci’nin kurbanlarındandı. İşte ambara bu kazalardan birini çıkarmak için girmişti. Suları boşaltıp acil durum eylemi ile eve dönme kararı aldırtacaktı. Tüm bu hikâyeyi dinlediğinde Dag Daughtry denizciye kızmak yerine ona hayranlık duydu ve sırrını kimseye anlatmadı. Zaten Kamarot ve denizcinin planı uygulamasına gerek kalmadan bir felaket oldu. Yahudi Simon Nishikanta, yine tüfeğini alıp bir balina yavrusunu hedef almıştı. Tek kurşunla vurduğu yavru balina çırpınarak ölürken yanında bulunan anne balina intikam almak için saldırıya geçti. Balinanın güçlü darbeleri karşısında gemi sallanıyor, içindekiler sağa sola savrulmamak için tutunacak bir yer arıyordu. Balina kararlı bir şekilde saldırmaya devam edince gemi su almaya başladı. Geminin batacağını anladıkları için filikaları indirdiler ve yanlarına almak için erzakları taşıdılar. Hızlıca kürek çekerek gemiden uzaklaştılar ve Mary Turner’ın batışını izlediler. Balinanın gemi batırdığı daha önce duyulmuş şey değildi. Günler sonra vardıkları San Francisco limanında, balinanın batırdığı gemiden kurtulanları görmek için bir yığın gazeteci onları karşılamıştı.
Michael’ın Yeteneği ile Para Kazanması
Mary Turner’dan kurtulanlar bir şekilde yeni işlere başlayıp şehirden ayrıldı. Dag Daughtry ise Michael ve Kwaque ile birlikte San Francisco’da tuttuğu küçük dairede geçinmeye çalışıyordu. Eski Denizci de tuttuğu küçük odada yaşamaya başlamıştı. Eski Denizci’yi kalmaya ikna eden kamarot, biraz daha para biriktirince yine birkaç zengini define avına çıkararak para kazanabileceğini söylemiş, bu da ihtiyara mantıklı gelmişti. San Francisco’da geçinmek kolay değildi. Bir süre hazır paradan kullanan Daughtry, artık bir haftalık kirasını ödeyecek kadar parası kalınca bir şeyler yapmak için harekete geçmeye karar verdi. İş ararken bir gemi kaptanından söz aldı. Kaptan Jorgensen, gemide çalışan diğer kamarotu bir bahane ile kovacak ve yerine Dag Daughtry’yi işe alacaktı. Günlerini belirsizlik içinde iş haberi alma umuduyla geçiriyordu kamarot. Artık bira için bile parası kalmamıştı. Öyle ki günde altı bira içmek isterse kira için ayırdığı para eksik kalacaktı. Bira ısmarlatma düşüncesiyle Şahmerdancılar Yuvası denen meyhanede Kaptan Jorgensen ile buluştu. Kaptan’a Killeny Boy’un yeteneklerini gösterecek, bedava birayı kapacaktı. Dag Daughtry, köpeğinin sayı sayabilme yeteneği olduğundan bahsettiğinde kaptan buna imkân vermedi. Bir hayvanın sayı sayması imkânsızdı onun için. Bunun üzerine Daughtry, Killeny Boy’un sayı sayıp sayamayacağı üzerine Kaptan Jorgensen ile bahse girdi. Garsona iki bira getirmesi için seslenen Kamarot, sonradan eliyle bir işareti yaptı. Michael, iki birayı duyunca pür dikkat garsonu izlemeye başladı. İki yerine bir bira geldiğinde Michael havlamaya, garsona diş göstermeye başladı. Kaptan Jorgensen ve garson bu numaraya o kadar şaşırdı ki tekrar yapmasını istediler. Michael aynı numarayı tekrarladıkça masaya insanlar toplanıyor, bir kez daha izlemek için durmadan bira ısmarlıyorlardı. Kaptan Jorgensen gibi birkaç kişi daha Michael’ı satın almak istediyse de kamarotun asla dostundan ayrılmak gibi bir düşüncesi yoktu.
O akşam, Dag Daughtry istemediği kadar bira ısmarlattı kendine. Daughtry ve Killeny Boy ikilisi kısa bir sürede şehirde ün salmıştı. Yine bir akşam meyhanede sayı gösterisini yaparken çalan Roll Me Down To Rio şarkısı her şeyi değiştirdi. Michael, kardeşini hatırlatan bu şarkıyı mızıkayla çalan Kwaque’a eşlik ettiği zamanki gibi yine şarkıyı yürekten mırıldanmaya başladı. Şarkı bittiğinde tüm salon büyülenmişti. Mekânın sahibi, Daughtry’e Michael’ı tekrar getirmesi için beş dolar teklif etti. İlerleyen günlerde geceliği tam tamına yirmi dolara sahne almaya başlayan Michael sayesinde Dag Daughtry, geçim sıkıntısını çoktan unutmuştu. Gösteriyi izleyen Doktor Emory ve Harry Del Mar, bu köpeği satın almak için oldukça yüksek meblağlar teklif etmelerine rağmen reddedilmişlerdi. Daha iyi bir evde yaşıyor, daha çok bira içiyor ve küçük dostu ile parlak günler geçiriyordu. Kwaque da yeni giysiler, yeni ayakkabılar ve yeni bir şapkaya sahip olmuştu. Her gün en az iki seans sinemaya gitmek gibi bir alışkanlık edinmişti. Michael, tanrısı olarak gördüğü kamarotu mutlu etmek için elinden geleni yapıyor, gösterilerde bir yıldız gibi parlıyordu. Kamarotun planı ömür boyu bu şehirde Michael ile para kazanmak üzerine değildi. Eski Denizci define avı için ağına yeni zenginler düşürür düşürmez mavi denizlere geri döneceklerdi. Kwaque’ın hastalanmasını iklim değişikliğine yoruyor denize tekrar açıldıklarında iyileşeceğine inanıyordu.
Kwaque’ın ağrıları dayanılmaz hâle gelince Dag Daughtry, onu tanıdığı tek doktor olan Emory’ye götürdü. Doktor Emory, Kwaque’ın vücudundaki yaralı dokunun kamarotta da olduğunu fark etti ve bunun cüzzam demek olduğunu çok iyi biliyordu. Cüzzamlı olduklarını söylemek yerine bir bahane ile odadan çıkarak polis merkezini aradı. San Francisco’da cüzzam demek zorla cüzzam hastanesine kapatılıp hapis hayatı sürmek demekti. Doktor, kamarotu içeri kapattırıp çok arzu ettiği köpeğe el koyabileceğini düşünerek Dag Daughtry ve Kwaque’ın hastaneye kapatılmasını sağladı. Plandan habersiz olan kamarot ise köpeğini kendisinin yanına hastaneye aldırması için kaldığı odanın adresini doktora vermiş oldu. Doktor, adrese giderek Killeny Boy’u aldı ama sahibine değil, evine götürdü.
Dag Daughtry’nin ardından Michael’a sahip olmak isteyen sadece doktor değildi. Harry Del Mar, kamarotun hastaneye kapatıldığı haberini alır almaz kamarotun evinde koştu; fakat Michael orada yoktu. Onu götürenin Doktor Emory olduğunu öğrendiğinde gece yarısı doktorun evine gizlice girdi. Bahçede bir kulübeye kapatılan Michael, bu yabancıyı sadece bir defa sahibinin yanında görmüştü. Ondan hiç hoşlanmasa da kendisini sahibine götüreceği düşüncesiyle sesini çıkarmadı ve Del Mar, köpeği de alarak kendisini amacına ulaştıracak gemiye bindi. Harry Del Mar, Michael’ı sirke satmak istiyordu. Diğer köpekleri gibi Michael da eğitilecek ve sirk gösterilerinin bir numaralı yıldızı olacaktı çünkü onu eşsiz kılan bir yeteneğe sahipti. Kamarottan gördüğü şefkati asla bu adamdan göremeyecek olan Michael’ı bir kafes içinde gemi ambarındaki diğer hayvanların yanına koydular ve günler sonra Chicago’ya vardılar. Gemiden kamyona aktarılırken kafese ayağı sıkışan Michael acı içinde kıvranıp havlıyordu. Acımasız Del Mar, sıkışan parmağı kurtarmak yerine vahşice keserek Michael’ı daha da yaraladı. Köpeği, Chicago’dan New York’a giden bir trenle sirk sahibi ve sözde hayvan eğiticisi Harris Collins’e gönderdiler. Harry Del Mar ise bir başka trendeyken trenin devrilmesi sonucunda hayatını kaybetti. Michael’ın kaderi artık tamamen Collins’in elindeydi.
Michael’ın Sirkteki Acılı Günleri ve Keşfedilen Yeteneği
Harry Collins, Michael’ı teslim aldığı ilk andan itibaren ona üstünlüğünü kabul ettirmeye çalıştı. Michael, aldığı acı darbelerden sonra yeni tanrısına karşı koyamayacağını yavaş yavaş kanıksamaya başladı. Hoşuna gitmeyen her davranışta ısırarak, havlayıp hırlayarak tepkisini belirtmekten geri kalmıyor, ancak sonuçlarına katlanıyordu. Sıradan bir sirk köpeğinin yaptığı her şeyi yapabilen Michael, basit komutları zaten biliyordu. Harry Del Mar, ölmeden önce yazdığı notta bu köpeğin sıra dışı bir yeteneği olduğundan söz etmişti. Collins ne kadar uğraşıp çabalasa da Michael’ın bu yeteneğini asla keşfedemiyor, ne olduğunu merak ediyordu. Sirkin acımasız şartlarında günlerini geçiren Michael, kendisi gibi tutsak bir arkadaş edinmişti. Adı Sara olan bu arkadaş, Güney Amerikalı bir maymundu. Sara ile Michael arasında beklenilmeyen şekilde kuvvetli dostluk gelişmişti. Sara, sirkteki eğitimleri ciddiye almıyor, her zaman bir sorun çıkararak gösteriyi bozuyordu. Collins, Sara’yı ilk fırsatta sirkten göndermeye karar vermişti. Artık işe yaramaz gözüyle baktığı Michael’ı ise Ralph adında bir pars eğiticisine verdi. Ralph’in iki köpeğinden birini pars Alphonso öldürünce yeni bir köpeğe daha ihtiyacı oldu. Michael, Ralph’in diğer köpeği Jack ile beraber Alphonso ve diğer parsın bulunduğu kafese girdi. Kafesin dışından birkaç eğitmen silah niyetiyle kullandıkları çelik çatallar ile parsları kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Alphonso, ilk başta Michael’a doğru hareketlenmeye başlasa da çelik çatallar kendine doğru yöneldiğinden duraksadı. İlk gün vukuatsız geçti. İlerleyen günlerde parslar da Michael’ın varlığını kabul etmiş görünüyor, eğitimler sorunsuz geçiyordu. Ara sıra çığlık sesleri duyulan Sara, eğitmenin elinden kurtulup Michael’ın yanına kaçıyor, dostuna olan özlemini gideriyordu. Yine eğitimin başladığı günlerden birinde, bir kargaşa çıktı. Collins, Ralph ve yardımcıları koşarak geldiklerinde kafesin içindeki Jack, Michael ve Alphonso birbirine girmiş, diğer iki hayvan yaralanmış şekilde bir köşeye çekilmişti. Bu manzaraya dâhil olacak biri daha vardı, o da Sara. Sara, omzundan yaralı Michael’ı görünce demir parmaklıkların arasından kafese atladı, önce dostuna sarılarak onu okşadı, acısını paylaştı. Michael, maymundan kurtulmaya çalışıp tekrar hamle yapmak istese de ayakları üzerinde bile duramıyordu. Alphonso sahibi Ralph’i ve eğitmenlerden birini de yaralayınca Collins parsı vurmak için silahı doğrulttu. Ralph, ne pahasına olursa olsun Alphonso’nun ölmesini istemediği için Collins’i vazgeçirdi. O esnada Sara, kendisinden beklenmeyen bir şekilde Alphonso’nun üzerine atladı. Parsın yüzünü tırmalayarak ondan hırsını çıkarmaya çalışan Sara’nın küçük bedeni, Alphonso’nun tek hamlesiyle paramparça oldu. Michael, o gün hem küçük dostunu kaybetti hem de omzundaki kırıklar ve derin yarası yüzünden hayatı riske girmişti. Başarılı bir cerrahın gerçekleştirdiği ameliyat sayesinde kurtuldu.
Harris Collins, artık onunla uğraşmak istemediği için Michael’ı bir karı kocaya neredeyse bedavaya verdi. Yine uzun süren bir tren yolculuğundan sonra Davisler ile yaşayacağı yere geldi. Michael yemek yemiyor, su içmiyor, gösteri provalarında istenilenlere kulak asmayıp zorluklar çıkarıyordu. Yeni sahipleri ise Michael’ın işe yaramaz ve uğraşmaya değmez bir köpek olduğunu düşünmeye başlamışlardı ki bir mucizeye tanık oldular. Yine bir gösteride köpekler sahne arkasında sıra beklerken birden şarkı çalmaya başladı. Bu, Michael’ın Kwaque’a ve Dag Daughtry’ye eşlik ettiği Roll Me Down To Rio şarkısıydı. Sahibiyle beraber geçirdiği günleri hatırlayarak hüzünle eşlik etmeye başladı. Davis, gösterinin bozulmasına sinirlenmiş, Michael’ın bu yaptığını rezillik olarak değerlendirmişti. Köpeği, sahne görevlisi Johnny ile beraber Collins’e geri gönderdi. Michael, Collins’in yanına geldiğinde maymunlar bandosunun gösterisi başlamak üzereydi. Johnny, Michael’ı tesadüfen sahne taburesi üzerine bıraktığında, kemancı Home Sweet Home şarkısına giriş yapmıştı. Roll Me Down To Rio’da olduğu gibi bu şarkıya da istemsizce eşlik etti. İşte bu olay, Collins’in ondaki yeteneği keşfetmesini sağladı ve Jacob Henderson’a iki bin dolara satıldı. Michael, tam iki yıl boyunca Henderson’la beraber tüm Amerika’yı gezerek gösterilere çıktı. Henderson tifoya yakalanıp yatağa düşünce Mulcachy Hayvanlar Yuvası’na verildi. Burada üç ay süren bir esaret sonrasında Henderson ile olan hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler.
Michael ve Kardeşi Jerry’nin Kavuşması
California Orpheum Tiyatrosu’nda, şarkı söyleyen bir köpeğin gösterisi olduğunu öğrendi, Halley Kennan ve eşi Villa Kennan. Gösteri başlayıp köpek uluduğunda, bu köpeğin neredeyse kendi köpekleri Jerry’den daha yetenekli olduğunu düşündüler. Kadın, köpeklerinin Michael adında bir kardeşi olduğunu ve onun da aynı Jerry gibi kulakları bükük ve şarkı söyleyen bir köpek olduğunu hatırladı. Kocası, Villa’ya hak verdi. Kaç köpek böyle şarkı söyleyebilirdi ki? Üstelik Michael’ın söylediği şarkılardan biri olan God Save the King sadece İngilizlere ait Solomon Adaları’nda söyleniyordu. Gösteriden sonra Michael’ın yanına gidip Henderson’dan onun hikâyesini öğrendiler. Hem hikâye tutuyor hem de köpek, Kaptan Kellar’dan ayrıldığından beri hiç duymadığı ismi Michael’a tepki veriyordu. Kennanlar, Jerry’nin kardeşini Henderson’dan satın alarak onu kardeşine kavuşturmak üzere çiftliklerine götürdüler. İki kardeş, yıllar sonra birbirlerini görmenin verdiği heyecanla eskisi gibi yan yana koşturup sevinçlerini gösterdiler. Kennanlar iki köpeğiyle güzel günler geçiriyor, onlarla beraber at binip kırlarda koşturuyordu.
Hırsızlık ve cinayet suçlarından aranan bir adam, ıssız ormanlarda saklanarak iki haftadır polisten kaçıyordu. İki gündür de Kennan ailesinin çiftliğinin kurulu olduğu ormanda gizleniyordu. Harley Kennan, Jerry ve Michael ile gezintiye çıktığı günlerden birinde bu adamla karşılaştı. Kaçak adam, üçüne birden saldırdı. Harley atından düşüp yaralandı, Michael atla kaçan haydutu kovalamayı sürdürdü. Çiftliğin oduncusu olarak çalışan Enrico Piccolomoni, bu kovalamacayı gördüğünde Michael, adamı atın üzerinden düşürmüştü. Köpekler, adamın bacağından ve gırtlağından yakalayarak onu etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. Piccolomoni, köpeklere yardım etmek için yanlarına gitti, mendiliyle adamın ellerini bağladı. Tam o sırada gelen polisler, bu suç makinesini yakaladığı için oduncuya teşekkür ettiler ve aranan bir suçluyu bulduğu için de üç bin dolar ödül Piccolomoni’nin oldu.
Harley, Jerry ve Michael sargılar ve alçılar içinde dinleniyordu. Kennanlar, olanları kendi aralarında değerlendirirken Michael’ın onca kamçı darbesine rağmen hiç ses çıkarmamış olmasına değindiler. Aslına bakılırsa bu pek de anormal değildi. Michael, sirkte kaldığı sürece o kadar can acıtıcı muameleye maruz kalmıştı ki artık hiç tepki vermiyordu. Bu iki köpek kardeş olmasaydı, kaçak adam Harley’i de öldürebilirdi. Yaşadıkları kötü olayı unutmak ve moral bulmak için dördü beraber şarkı söylemeye başladılar.
Sonuç:
Romanda bir köpeğin ne kadar akıllı, yetenekli ve sevgi dolu olabileceğini anlatan Jack London, Killeny Boy ve Dag Daughtry özelinde insanlar ile hayvanların arasında çıkar ilişkisi kurmadan güzel bir bağ oluşturabileceğini örnekliyor. Michael’a sevgi ile yaklaşan kamarot, Michael’dan sadece sevgi, saygı ve sadakat gördü. İnsanlar da dâhil tüm canlılara kötü davranan ve keyfi olarak onlara zarar veren Simon Nishikanta ise burada bu bağın tam tersini temsil eden bir olaya sebep oldu. Nefretini yansıttığı küçük balinanın intikamı, Nishikanta’nın içinde bulunduğu geminin batmasıyla ve canını kurtarma çabasına girmesiyle alınmış oldu.
Roman, hayvanlara zarar verenlerin sadece kötülük bulacağı; sevgi ve şefkat ile yaklaşanların da karşılığında daha çok sevgi ve sadakat göreceğini kanıtlar niteliktedir. Ayrıca dışarıdan eğlenceli ve sevimli bulunan sirk hayvanlarının aslında ne kadar eziyet gördüklerini ve insanlık dışı muameleler ile gösteriye hazırlandıklarını anlatan London, sirklerin gerçek yüzünü gözler önüne seriyor.
Derleyen: Rumeyse Eyice