Bir Eyüpsultan akşamının yanıma kâr kalan en güzel bakiyesinden bahsedeceğim sizlere. Niyetim bahse ve okunmaya değer bir şair ve yazarın-kıymetli Hüseyin Akın’ın- heybesinden çıkarıp biz okurlara emanet ettiği, bir kahramana ad verircesine, “Niye Gülmüyorsun, Bu Senin Hikâyen” adını verdiği kitabı üzerine naçizane bir iki kelam etmek.
Herkesin kendi hikâyesine dair kırıntıların ustaca serpiştirildiği, hikâyelerin dile geldiği pek çok eser var belki yazın dünyamızda. Bu pencereden baktığımızda sizi dünyasına davet eden bu hikâyelerin sıcacık yanı, biraz da herkesin kendine dahi söylemeye cesaret edemediği sözlerin dile gelmiş olması. Hele bir de “Mobilyaların Kırılan Kalpleri” olduğuna inananlardansanız eminim sizi daha girişte sıcacık bir hikâye içeri buyur edecek. İlerledikçe daha neler neler göreceksiniz bu imge ve kurgu ülkesinde. İhtimaller boşluğuna çizilen ürkek hayallerin tanığı olacaksınız. Bu çağın insanına çok iyi gelecek dizeler ve türküler de bu yolculukta size eşlik edecek. Bir zehirli sarmaşıktan farksız kibrin ülkesine: Kibristan’a yolunuz düşecek. İroni ve mizahın ustaca giydirildiği cümleler göreceksiniz. Tabiatın, hayvanların, gökyüzünün ve çocuk yüreğinin de size söyleyecek şeyleri olacak elbette. Yadırgayan ve yadırganan ruhların sesine kulak vereceksiniz. İsminin ve hayatının, üzerinde iğreti durduğu Tijen’in iyileşen yanı da çok şey söyleyecek. Vakti kendi lehine çevirmeyi bilen Hüsnü Abi, “Tepenin Arkası”nı tarif edecek sizlere. Bir kış günü yüksekçe bir tepenin arkasında öykü konusu aramaya çıkan ve kendileri öykü konusu olan kişilerin tuhaf yitikliğine şahit olacaksınız. Ve “öyküsü yazılasıcalar” nidasını işiteceksiniz.
Şairlerin yazarların ve kitapların konuk olduğu hikâyeler sizi bu isimlere davet edecek. “Mesafelere, statükoya, tabldot kafalara karşı bir çeşit meydan okuma olan Kalenderliğin” kitabı da göreceğiniz en güzel detaylardan biri olacak. “Hiçbir yerden gelmeyip, hiçbir yere gitmeyen adam” size semtlerin karakterlere sirayetine dair birkaç şey söyleyecek, Levent ve Gültepe arası bir yolculukta. “Benim geçtiğim sokakların hiçbiri yerinde değil, birer birer kalkmış yerlerinden dükkanlar, sinemalar. Ben henüz çocukken yüzlerimi okşardı, ne zaman bu caddeden geçsem.” diyenlerdenseniz çok şey işitecek kulaklarınız, maziye bir bakış atacaksınız.
Rüya ile hakikatin iç içe geçtiği anlar, ürperdiğiniz cümleler ve çığlıklar da duyacaksınız. “Yattığı yerden kısık gözlerle sanki son kez çevreyi süzen bir anne kedinin vedası” bu çağın insanına acımanıza vesile olacak. “Kendilerinin meğer büyük anlamlar yüklediği insanlık” yolculuğuna çıkan iki kardeş kedi size hiç de hoşunuza gitmeyecek şeyler söyleyecek, hazır olun: “İnsan dünyayı menfaat ehlinin kapısına üşüştüğü bir ciğerci dükkanına dönüştürmüştür, insanlık bu kapının dışında kalmıştır. Bu alemde insandan kimseye sıra gelmediği içindir ki fareler bile aç kalmıştır.”
Ama Hüseyin Akın, her şeye rağmen yine de yüreklerimize Zafer Acar’ın şu dizeleriyle umut çiçeklerini ekmeden gitmiyor yanımızdan:
“Hazırlan önümüz bahar
Ellerini kıra sürmelisin
Dağ var bilirsin taş var yağmur var
Önümüz bahar
Su iner çerçöp iner
Ve sağrısı yelesi toy bir tay iner…”
Daha nice cesur ve sahici cümlenin, dizenin bir araya geldiği, kıymetli Şair Hüseyin Akın’ın şair duyarlılığı ve yazar tecrübesiyle okunmayı çoktan hak eden bu kitap size de çok şey söyleyecek. Kendi hikâyenizi dinlemeye ne dersiniz?
Ayşe Aydın