Aksiyoner bir yürek ve cevval bir kalem sahibi olan Acem diyarının önemli şahsiyeti Ali Şeriati’den İnsanın Dört Zindanı’nı okumak demek; insanı, kuşatması altına alan ferdi, fiziki, siyasi ve tarihi; hepsi birbirinden farklı mahiyette olan mahpus mahfillerini yeniden enine boyuna ele alıp idrak sınırlarımızın potasında eritme yoluna koyulmaya başlamak, demektir.
Dünya üzerindeki bütün sorunlar çözülse, var olan tüm sıkıntılar giderilse ve dört kıtanın her birine aydınlık ulaştırılsa da; ne gariptir ki, insan sorunu giderek daha belirsiz ve içinden çıkılmaz bir boyuta dönüşüyor. İnsanın ne olduğu, nasıl bir nitelik içerdiği meselesi çözümlenmeden hendekler aşılmış sayılamaz. Ve insan öyle bir tabiata sahip ki, o anlaşılmadan, ona doğru bir tanım bulmadan kolay kolay hiçbir konu anlaşılamaz, halledilemez. İşte Şeriati’nin bu çalışmasında okuyucuya (aslında dinleyiciye demek daha uygun düşer; çünkü bu eser Şeriati’nin aynı başlıktaki bir konferansının, seminerinin çözülmüş ve kitaplaştırılmış halidir) hatırlatmaya çalıştığı espri, insanın ne’liği ve ne değil’liği mevzusudur.
O, huy ve mizaçlarıyla, fıtratına uygun hareketleriyle anlamlı ve alımlıdır
20. yüzyıla kadar yaşamış ne kadar filozof, düşünür, yazar ve sanat adamı varsa, hemen hemen hepsi muhakkak surette insan üzerine, insan konulu bir eser vermiş, çalışmalar sunmuşturlar. Bu da göstermektedir ki, insan olgusunun mesele edilmediği, gündeme alınmadığı bir çağ, tarih sayfalarına kaydedilmiş değildir.
İnsan için bir tasvirde bulunmaya koyulmak için evvela, onun beşer yönünü, insanî yönünden ayırmak gerektiğini belirtmek icap eder. O, bedensel ve fizikî oluşumuyla beşerdir. Lakin manevi ve ruhani, yani fıtratına uygun bir vaziyet kuşanmış haliyle insandır. Onu kıymetli ve değerli kılan, kara kaşları, sürmeli gözleri ve taranmış saçlarıyla insanlar nezdinde yakışıklı ya da güzel yaftasıyla anılması değildir. O, huy ve mizaçlarıyla, fıtratına uygun hareketleriyle anlamlı ve alımlıdır.
İnsan, durağan olmayan ve daimi değişim içeren bir varlıktır. Ve değişmekle kalmayıp sürekli gelişen olma özelliğine de sahiptir. İnsan şu üç özelliğiyle ön plana çıkar ve kendini beyan ederek tanıtıp tanımlar: Bilinçli, seçmeci ve yaratıcı olmak. Bu üç özellik ki, insanı diğer yaratılmışlardan/ varlıklardan tamamen ayrıştırır. Kendisine şuur aşılandığı için seçme hürriyetini de üzerinde taşır. Yine edindiği bilgi ve becerileri çerçevesince oluşturduğu yeniliklerle farklılık katar dünyaya. Bilginin, hür iradenin ve üreticiliğin yoğurduğu şerefli bir yaratık olan insan, bunların bilincinde olarak hayat sürerse hem kendine hem de tüm insanlığa büyük iyilikler yapmış olur.
Şeriati, eserin veyahut konuşmasının ortalarından itibaren asıl maksadını ifşa yoluna koyuluyor. İnsan’ın insanlığının, insanca yaşamasının önündeki handikapların neler olduğu üzerinde yoğunlaşıyor ve haklı olarak bunların üzerinde okuyucusunun da/ dinleyicisinin de yoğunlaşmasını istiyor. Bunlar, sosyolojizm, materyalizm, natüralizm ve historizm gibi oluşumlardır, sistemlerdir, düşünce akımlarıdır.
İnsan, isar zırhını kuşanmalıdır
Ve işte şimdi, o meşhur zindanların neler olduğunu ifade etme zamanı geldi: doğa, tarih, toplumsal kurallar ve insanın kendisi/nefsi. Ali Şeriati’ye göre, insana ne yapıyorsa bu dizginlenmeye muhtaç dört karanlık unsur yapıyor. Aydınlık ve özgürlük diyarı olan dünyayı, hayatı kişiye kapkaranlık mahzenlere çevirmeye şartlanmış olan bu dörtlü zehrin panzehirini bulmak zorundadır insan.
Mevzubahis zindanlardan kurtulup aydınlığa göz açmayı yeğleyen insan, isar zırhını kuşanmalıdır. İsar ki, başkalarını kendine tercih etmenin şanıdır. Asla ve asla yaptığı iyi ve güzel şeylerin karşılığında insanlardan bir beklenti içerisinde olmamaktır. Kendini, hayırlı şeyler uğruna feda etmeyi bilmektir. Hele başkaları için yaşama erdemini ise büyüttükçe büyütmektir. Bu büyütme ki, fıtrata kavuşturur, olması ve durması gerektiği noktada insana kendini buldurur.
Zindanları daha karanlık ve çekilmez kılan, önyargılı davranmak, cehalet şartlanmışlıklarını sürdürmenin perişanlığı ve yalan yanlış bilgilenmelerdir aslında. Öyle bir hale dönüşür ki insan, bilinçsizlik, bilgisizlik ve aptallaştırılmışlıklar denizinde hoyratça yüzüp durur yıllar yılı, belki ömür boyu.
Eşref-i mahlukat olan insan, tüm bu zindanlarından fıtrat diniyle ve diliyle hemhal olmakla refaha ve felaha ulaşır. Tevhid yolunun girizgâhı demek olan iman nimetiyle bezenmiş gülistan yürekliler ancak muvaffak olurlar aydınlık günlerin ve ömürlerin sabahına uyanmaya, doğmaya ve doymaya…
Fatih Pala yazdı