İpekli Mendil'in Yazarı Sait Faik'i Necati Mert'ten Okumak

Necati Mert’in 'Sait Faik' adlı biyografik eseri, bir öykücünün başka bir öykücüyü anlattığı, geniş kapsamlı bir eser. Mustafa Uçurum bu kitap hakkında yazdı.

İpekli Mendil'in Yazarı Sait Faik'i Necati Mert'ten Okumak

Necati Mert adının anıldığı her ortamda gözümün önüne gelen iki isim var: Ömer Seyfettin ve Sait Faik. Bu iki isimle adeta özdeşleşmiş olarak hayal ederim Necati Mert’i. Kendi adıma söyleyecek olursam, benim için de Necati Mert ve Sait Faik adının yeri çok özeldir. Hayatımda kendi paramla ilk kitabımı Sakarya’da Necati Mert’in kitapçısından almıştım. Sene 1988. Sait Faik öykülerini okuyarak da öykü yazmaya karar vermiştim. Üçümüzü birleştiren ortak payda: Sakarya. Gönül birlikteliği için bunlar yeter de artar bile.

Necati Mert’in Cümle Yayınları'ndan çıkan Sait Faik kitabı, uzun yıllardır beklediğim bir çalışma idi. Böyle bir çalışmanın içinde olduğunu bildiğimden de değil bu beklenti. Sait Faik’i en iyi anlatacak isim olarak Necati Mert’i görmemden kaynaklanan bir iç geçirmeydi bu. Nihayet beklediğim oldu ve 2018’e Sait Faik kitabı ile giriş yaptı Necati Mert.

İlk öyküsünü öğrenciyken yazıyor Sait Faik

Bazı yazarlar vardır. Zorlamaya gerek kalmadan doğal bir şekilde hayatın akışına kaptırırlar kendilerini. Sanatçı dağınıklığı falan değildir muratları. Yaşam biçimidir bu onlar için. Sait Faik öykülerini okurken kafamda canlanan pejmürdelik, Necati Mert’in kitabını okuyunca yerli yerine oturdu. Akışına bırakılmış bir yaşam, yarını olmayan bir boş vermişlik ve hayata tutunmayı bile arzulamayan bir aylaklık.

Necati Mert, yoğun bir hazırlık döneminin ardından kaleme aldığı bu kitabında, canlı tanıklar eşliğinde, Sait Faik’in akrabalarının şahitlikleriyle, komşularının anlattıklarıyla bizlere bir belge niteliğinde onun hayatının gerçek yüzünü sunuyor.

İstanbul’dan Bursa’ya uzanan hayat çizgisinde Sait Faik’in Bursa günlerinin bir mükâfatı olarak kaleminin ucuna düşen “İpekli Mendil” hikâyesinin, yazarın ilk hikâyesi olduğunu öğreniyoruz. Hem anlatım olarak hem de sonu ile her zaman büyük bir hayranlıkla okuduğum bu hikâyenin Sait Faik’in ilk hikâyesi olması, hem de lise sıralarında yazılmış olması yazara karşı hayranlığımı bir kat daha arttırdı. İpekli Mendil hikâyesi çok trajik şekilde sona erer. Ölen çocuğun avucu açıldığında birden fışkıran ipek mendili tasvir eder Sait Faik ve ölen çocuğu bir kenara bırakarak şöyle der: “Ölmek üzereydi. Sımsıkı kapalı yumruğunu kapıcı açtı. Bu avucun içinden bir ipekli mendil su gibi fışkırdı.

Ya.. İyi, halis ipekli mendiller hep böyledir. Avucunun içinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun; sonra avuç açıldı mı, insanın elinden su gibi fışkırır.”

Bir iğne ile Bursa’ya sürgüne

İlk öyküsünü Bursa’da yazmış olması önemli bir ayrıntı olarak dikkat çekiyor kitapta. Ayrıca öykülerinde sıradan kişilerin karşımıza çıkması da özel bir parantez açılmayı gerektiren bir durum. Bunu şu şekilde açıklıyor Necati Mert: “Sait Faik sevdiği insanları hep halk içinden seçmiş, hep onların hikâyelerini yazmışsa bunun nedeni ve kökü bu Bursa yıllarında aranmalı.”

Bursa’ya sürgün gider Sait Faik. Bu sürgünlük ona yazarlık olarak dönüş yapar.

Peki, Sait Faik’in Bursa’ya sürülüşünün sebebi nedir? Bunu da dönemin gazete haberlerini kaynak göstererek anlatıyor Necati Mert. Çünkü olay dönemin gazetelerine konu olacak kadar önemli.

Sait Faik İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken bir gün Arabî dersinde Muallim Seyit Tahir Efendi derse girdiğinde kürsünün önündeki sandalyeye oturur. Oturması ile bir çığlık atarak kalkması bir olur. Büyük bir iğne vücuduna batmıştır. Bu olayı hemen okul idaresine bildirir. Kırk bir kişilik sınıftan suçu üstlenen olmaz. Okul idaresi de bütün sınıfa okuldan çıkarma cezası verir. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi’nin araya girmesiyle ceza sürgüne çevrilir. Sait Faik de kırk bir arkadaşı ile Bursa Lisesi’ne gönderilir. 1925’te girdiği liseden 1928’de mezun olur Sait Faik. İstanbul’a döner. Yazmaya da Bursa yıllarında başlar.

Lisede çizilen hedef: Hiçbir şey olmamak

Öğrencilikle arası iyi olmayan bir çocukluk dönemi vardır Sait Faik’in. Adapazarı’ndaki çocukluk yıllarında Rehber-i Terakki’de okumama isteği lisede de devam eder: “Edebiyat dışında hiçbir dersten hoşlanmaz. Hatta edebiyattan da. Sıkıcıdır dersler. O da ilgisiz. Kendi ağzından: Lisenin onuncu sınıfından çıkınca hiçbir şey olmamaya karar vermiş, ama neden onuncu sınıfı bir daha okumuştum, bilmem… Hiçbir dersi sevmezdim. Talebelik hayatıma ait hatıralarımın hepsini unuttum. Talebelikten nefret ettim.”  

Adapazarı’nda doğup, babasının işi sebebiyle Karamürsel’e taşınınca aile, Sait Faik deniz ile ilk defa Karamürsel’de tanışır. Sait Faik’in hayatında denizin yeri çok özeldir. Öykülerinin ana mekânlarından biridir deniz.

Hırçın bir çocukluk dönemi geçirir Sait Faik. Bunun sebebi olarak da anne ve babasının üç buçuk yıl süren ayrılık dönemi gösterilir. “Sert baba ile otoriter anne arasında kalmışlık.”

Meslek: Muharrir

Sait Faik birçok işe girer çıkar ama hiçbirinde de uzun soluklu çalışamaz. Çünkü hayatı başıboş yaşayan bir fıtrata sahiptir. Öğretmenlik de dâhil olmak üzere girdiği işlerde ruhunun daraldığına şahit olan yazar kendisini yazının özgür dünyasına teslim eder. “Haritada Bir Nokta” kitabının sonunda kendisinin alınyazısı olacak cümleye sığınır: “Yazmasam deli olacaktım.”

Yurtdışına çıkacağı bir zaman pasaportunun meslek hanesine “yazıcı” yazdırmak ister. Memurların bunun ispatını istemesi üzerine herhangi bir belge olmadığı için “mesleksiz” yazılır meslek hanesine. Bu çok dokunur yazara. Daha sonraki bir seyahatinde arkadaşının gayreti ile “muharrir” notu düşülür mesleğine. Bu da ziyadesiyle memnun eder Sait Faik’i.

Meslek hanesini de “yazar” olarak belirler artık. İlk başlarda bunu kullanmakta tereddüt etse de daha sonra her fırsatta yazar olduğunu belirtir. Hayatının ayrıntılarına girildiğinde öyküleriyle örtüşen bir yazarı tanıdığını anlayacak okuyucu ve kahramanın kim olduğu hakkındaki tereddütler tek tek silinecek zihinlerden. Yazardır Sait Faik, hem de başkahramanı çoğu kez kendisi olan öykülerin yazarıdır.

Necati Mert, birçok öyküden kesitler sunuyor kitabında. Öykülerinden hareketle Sait Faik’in yaşam öyküsü de canlanmaya başlıyor muhayyilemizde. Şehirler, insanlar, yaşamlar öyküleriyle birlikte Sait Faik’in hayat hikâyesini bir koza gibi örüyor.

Sait Faik hakkında onlarca kitap yazılmış. Elbette bunu hak ediyor yazar. Sait Faik’le aynı şehri paylaşmasının yanında yazarın öykü ve ruh dünyasına gönüllü seyahat eden bir yazar olan Necati Mert’in bu çalışması ise özenle okunmayı hak edecek bir titizlikle hazırlanmış.

Modern öykümüzün büyük ustasını yine bir öykücü olan Necati Mert’ten okumak isteyenler için, bu kitap mutlaka okunacaklar listesine girmeyi hak ediyor ve okuyucularını bekliyor.

Mustafa Uçurum

YORUM EKLE

banner36