İnsanlık tarihi kadar gerilere giden bir tartışma: Haz mı, yaşam mı?

Ahmet Faruk Çağlar’ın doktora tezi üzerine inşa ettiği Yaşamın Amacı Olarak Yaşam adlı çalışması felsefeden yola çıkıp biyoloji, etik ve psikoloji duraklarına uğrayan özgün bir çalışma diyebiliriz. S. Burak Manav yazdı.

İnsanlık tarihi kadar gerilere giden bir tartışma: Haz mı, yaşam mı?

Felsefe tarihinde kadim bir “yaşam” tartışması vardır. Tartışmanın taraflarından Epikürcü filozoflara göre canlıları harekete geçiren ilk içgüdü haz arayışıdır. Diğer taraf olan Stoacılar ise bu çıkarımın doğru olamayacağını, canlıları harekete geçiren ilk içgüdünün doğanın içlerine koyduğu kendini koruma, yaşamı devam ettirme olduğunu savunmuşlardır. Stoacılar bu güdüyü kısaca “Oikeiosis” olarak da kavramsallaştırmışlardır.

Ahmet Faruk Çağlar’ın Ketebe Yayınları arasından çıkan Yaşamın Amacı Olarak Yaşam: İnsan Davranışlarını Belirleyen Birincil Güdüye Dair isimli çalışması işte bu tarihsel süreç içindeki dönüşümlerini ortaya koymaktadır. Büyük oranda Stoacı oikeiosise yakın duran çalışma, haz arayışının insan davranışlarını anlamak ve açıklamak için bir çıkış noktası olamayacağı iddiasını ontolojik, biyolojik ve psikolojik düzlemlerde tartışıyor. Zaten Ahmet Faruk Çağlar, eserine “İnsanın (ilelebet) yaşama arzusu kelimenin tam anlamıyla kadimdir, yani öncesiz, ezelîdir” diyerek başlıyor. Çağlar’a göre insan davranışlarının ve yaşamın asıl amacı her şeyden önce yine yaşamın kendisi, yani yaşamın muhafazasıdır. Kitaba da ismini veren yaşamın amacı olarak yaşam düşüncesi işte böyle ortaya çıkıyor.

Eser önce tartışmanın taraflarını net bir şekilde ortaya koyabilmek için öncelikli kaynaklar olan Aristoteles ve Platon’nun eserlerindeki haz tanımlarını ve bu filozofların söz konusu kavrama yaklaşımlarını aktarıyor. Ardından felsefe tarihinde hazcılık olarak bilinen ekolün (ilk hazcı filozoflardan klasik İngiliz faydacılarına kadar) görüşlerini ortaya koyuyor.

Stoacılardan günümüze

Kitapta “Ontolojik Argüman” başlığını taşıyan bölümde ise Stoacı öğretiden Spinoza, Schopenhauer ve Bergson’a ulaşarak yaşamın amacının yaşamın muhafazası olduğunu savunan felsefi ekolün sınır hatları belirleniyor. İkinci bölüm “Biyolojik Argüman” olarak isimlendirilmiş ve bu bölümde birincil güdünün yaşamın muhafazası olduğu görüşüne dair biyoloji ve fizikten bazı örneklikler aktarılıyor. İkinci bölüm temelde mikro ve makro yelpazede organizmaların ortaklaşa sahip olduğu hayatta kalma güdüsünün gösterilmesini amaçlamış. “Psikolojik Argüman” bölümü Freudyen psikolojiye ayrılmış. İlgili bölümde Freud’un felsefi okumasının ne kadar hazcı olduğu ama aynı zamanda Freud’un dürtü ve güdüye yönelik arayışlarının onu farklı okumalara da izin verip vermediği inceleniyor.

“Yaşamın Amacı Olarak Yaşam” adlı sonuç bölümde ise yazar, tartışmayı nihayete erdirmek için hazcılığa karşıt net bir Stoacı tavır alıyor. Ahmet Faruk Çağlar, “yaşama arzu ya da çabası” temelli bir psikolojik yaklaşımın insan davranışlarını anlamak ve açıklamak için çok daha makul bir zemin sunabileceği iddiasında bulunmuş. Daha önce ortaya konan görüşler ışığında, insanın her şeyden önce varlığını sürdürmek çabasıyla hareket ettiğini, bu çabanın önündeki engellerin başka her şeyden çok somatik ve psikolojik sorunlara yol açtığını, insan ruhunun dinamiklerini anlamak için bunun gözden kaçırılmaması gerektiğini savunmuş.

Ahmet Faruk Çağlar’ın doktora tezi üzerine inşa ettiği Yaşamın Amacı Olarak Yaşam adlı çalışması felsefeden yola çıkıp biyoloji, etik ve psikoloji duraklarına uğrayan özgün bir çalışma diyebiliriz.

YORUM EKLE