Bilindiği gibi, Tolstoy, Kilise'yi eleştiren çok sayıda makale yazmış, yazdıkları nedeniyle Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmiştir. Tolstoy'un, Türkçe çevirisi Dedalus Yayınları’ndan Haziran ayında çıkan Aşkın Yasası Şiddetin Yasası isimli kitabı, aforoz edilmesine neden olan düşüncelerini özetliyor. Tolstoy bu kitapta, Kilise'nin İsa'nın iki bin yıl önce getirdiği dinden uzaklaştığını vurguluyor. Kilise, dinî bir aldatmaca içerisinde ve orijinal Hristiyanlık öğretisini bizzat tahrif ediyor (bkz. s. 86).
Kilise milyonlarca insanı uyuşturuyor ve manipüle ediyor
Tolstoy, bilim adamlarının insanın imansız yaşayabileceğine dair düşüncelerini “safsata” olarak nitelendiriyor. Nitekim iman, insanın içinde kendiliğinden mevcut ve insana öğretilmesi gereken ya da insan tarafından icat edilmiş yapay bir şey değil. Kanatları olmadan uçamayan kuş gibi, insan da iman olmadan yaşayamıyor ve tarihin hiçbir döneminde yaşayamamış, yaşayabilmesi yaratılışına ters. İman doğuştan içimizde ve Tolstoy saptırılan Hristiyanlık akımını aslıyla kıyaslayarak yeniden tanımlıyor. Nitekim Tolstoy'un aforoz edilmesine neden olan kitabının adı Tanrının Egemenliği İçimizdedir. Aşkın Yasası Şiddetin Yasası, bu kitaptaki düşüncelerin devamı niteliğinde; onları pekiştiriyor.
Tolstoy, en büyük otoritenin Tanrı olduğunu, Kilise'nin “Ruh'ul Kudüs'e iman ediyoruz” diyerek, başka bir otoriteyi asıl otoritenin üstünde tuttuğunu söylüyor. Kilise, konseylerin değersiz müzakerelerini asıl kutsal olandan daha mukaddes saymasından bu yana, Tolstoy'un “iğrenç” dediği faaliyetlerde bulunuyor ve milyonlarca insanı uyuşturuyor, manipüle ediyor.
John Morrison Davidson (1857-1909) şöyle bir vak'a naklediyor: 1682'de İngiltere'de, saygın biri olan Dr. Laytian piskoposluk aleyhinde bir kitap yayınlamış ve bunun üzerine sadece kırbaçlanmakla kalmamış, kulağının ve burnunun bir parçası kesilmiş, kızgın demirle yanağına “fitneci” yazısı damgalanmış, yedi gün sonra ise, Laytian tekrar kırbaçlanmış ve yaralarının henüz iyileşmesine bakılmaksızın burnunun diğer yarısı, sonra kulağı kesilmiş, ve diğer yanağı da damgalanmış. Davidson'ın ve Tolstoy'un eleştirdiği şey, bunların Hristiyanlık adına yapılmış olması. Tolstoy, Hz. İsa'nın arkasında herhangi bir otorite bırakmadığını söylüyor. Bu yapılanlar, İsa'nın öğrettiği şeylerle çelişiyor. Kilise Hz. İsa'nın adını kullanıyor, ama onun adına çalışmıyor.
Tolstoy, herkesi, Kilise'nin sözlerini değil, kendi içimizdeki imanı dinlemeye çağırıyor
Tolstoy, İsa'nın getirdiği dinin, nefrete nefretle karşılık vermeyi, intikamı, herhangi bir canlının canını yakmayı kesin şekilde yasakladığı üzerinde duruyor. Kilise ise, Hristiyan olduğu gerekçesiyle savaşmayı reddedenleri ağır şekilde cezalandırmış, hatta Hristiyanlara eziyet etmiş. Maximillian, “Adım Hristiyan, o yüzden savaşamam” dediği için şehit olmuş, Cessian askerlik yapmayı reddettiği için benzeri şekilde idam edilmiş. Marcellus, savaşın İsa'nın öğretisine ters olduğuna inandığı için, lejyonunun önünde rütbesini ve nişanlarını çıkarıp yere atmış, Hristiyan olduğu için artık askerlik yapamayacağını söylemiş. Bu yüzden hapse atılmış ve “Bir Hristiyan silah taşıyamaz” dediği için idam edilmiş. Kilise tarihi benzeri örneklerle dolu.
Kafkasya valisi Moraviev'in anlattığına göre 1818'de, askerliğe celp emrini reddeden beş şef Tambov bölgesinden Kafkasya'ya gönderilmiş. Bunlar defalarca kırbaçlandıkları, sıra dayağından geçirildiği halde Çar'a boyun eğmeyi reddetmişler, “Çar da bizim gibi insandır” demişler ve “İtaat etmeyeceğiz; en önemlisi, savaşta öldürmeyeceğiz. Bizi parça parça etseniz de boyun eğmeyeceğiz. Asker paltolarını giymeyeceğiz, asker tayınından yemeyeceğiz, asker olmayacağız. Bağış alırız, ama hükümetten para almayız” diye diretmişler. Bu insanlar, çok sayıda benzerleri gibi, ölünceye kadar kırbaçlanmışlar, hapishanelerde yok edilmişler ve haklarındaki bütün bilgiler titizlikle gizlenmiş.
Şöyle diyor Tolstoy: “İyi kimselerin izzeti, başka insanların ağzında değil, kendi vicdanlarındadır.” Bu yüzden herkesi, Kilise'nin sözlerini değil, kendi içimizdeki imanı dinlemeye çağırıyor. Zira, vicdanımız gibi doğuştan gelen bütün özelliklerimiz bizi başkasına değil sadece Allah'a kulluk etmeye çağırıyor. Bugün kazananlar, 1800'lerde Çar'a destek çıkarak lüks içinde yaşayanlar değil, Çar'a boyun eğmeyi imanları dışında her şey pahasına reddedenler…
Yusuf Emre yazdı