Mevlid, birçoğumuzun kandil gecelerinde, cenaze, sünnet ve düğün cemiyetlerinde ister istemez okutmak ve dinlemek zorunda kaldığı yaygın bir ayin. Çok az kısmı hariç okuyan ve okutanımızın pek manasından haberdar olmadığımız bir manzum eser. Süleyman Çelebi hazretlerinin şaheseri.
Okutanımızın birçoğu âdete mügayyir davranmamak için okutuyor. Hatta bir mecliste denk gelmiştim, düğün sahibi “Yahu hoca da amma uzattı ha.” gibisinden kabaca bir laf etmişti.
Okuyanımızın birçoğu gene aynı durumda. Sesini alakasız, beytin manasına aykırı olarak, kısması yahut pesleştirmesi bunun göstergesi. “doğdu ol saatte Sultan-ı din/ nura gark oldu semavat-ü zemin” derken kaynayan bir gönlün uğultusunu duymak istiyor insan.
Dinleyenlerimizse “Yahu Osmanlıca bu, bir şey anlamıyoruz ki” sabit fikriyle hiç anlamaya çalışmaktan yana değil. Halbuki 1950’li yılların Türkçesine bile aşinalık yeter, Mevlid-i Şerifi anlamak için.
Bir rüyayla giderildi tereddütler
Fakat Mevlid-i Şerifi dinlerken gözleri dolan, yerine göre coşan, kabaran, taşıp dökülenlerimiz de eksik değil. Mâlum-u âlileridir fakat gene de bir hatırlatma olması bâbında bahsetmek istiyorum. Gülzâr-ı Aşk isimli eser Hüseyin Vassaf Efendi’nin Mevlid-i Şerif’e yazdığı şerh. Vassaf Efendi eserini, Mevlid-i Şerif’in manasını mütaâlasıyla zevk-yâb olanların zevk ve şevklerini ziyade etmesi için kaleme almış.
İrfan kültürümüzün velûd kalemi Hüseyin Vassaf Efendi, eserini yedi ay gibi kısa bir sürede tamamladığında tarih 3 Nisan 1904’ü (16 Muharrem 1322) gösteriyordur. Vassaf Efendi, şerhe başlamadan evvel bir parça tereddüttedir. Süleyman Çelebî’nin nazmettiği Mevlid-i Şerif’in ruhuna uygun bir şerh olup olmayacağı kafasında soru işaretidir.
Şerhe başlamazdan evvel Peygamber Efendimiz hazretlerinden “Sen yaz, Allah tevfîkini yoldaşın eder, benim de şefaatim vâcib olur” diye manada emir ve müjdesini alır. Allah’ın inâyetine, Muhammed Mustafâ aleyhisselâm’ın ruhâniyetine ve müellif Süleyman Çelebi’nin himmetlerine itimâd ederek başlar.
Bütün bu yaşadıklarını kitabın mukaddimesinde anlatır ve Mevlid-i Şerîf’in her bir beytinin bir çok hakikati câmî, uçsuz bucaksız bir mana denizi olduğunu, eserin kulak dolgunluğuyla okuyup geçilmemesini, üzerinde güzelce düşünüp anlamaya çalışılmasını ve Süleyman Çelebi’ye hürmet hissiyle mütehassis olunmasını sâlık verir.
Kaynak eserlerin tek tek ismi yazılsa bir makale uzunluğunda olur
Gülzar-ı Aşk’da şerh vesilesiyle birçok konu ve kavram ele alınıyor. Süleyman Çelebi’nin hayatı; Mevlîd-i Şerîf’in yazılma sebebi; Mevlîd-i Şerif okuma geleneği; Mevlîd-i Şerif okumanın bid’at olup olmadığı; Esma’ül- Hüsnâ’dan bazı isimlerin şerhi; zikir, zâkir ve mezkûr hakkında; mü’minin kalbi; aşk ve muhabbetin tarifi; tevhid nedir; ulvî ve suflî âlemler; Muhammed ismi; Salâvat-ı Şerîfe hakkında; peygamberler hakkında, Furkân’ın sırrı, cemâlullah ve daha birçok konu ve kavramın ne olup ne olmadığı hakkında tafsilatlı açıklamalar mevcud.
Şerhe birçok ilmî ve irfânî eser kaynaklık ediyor. Eserlerin tek tek ismi yazılsa bir makale uzunluğunda olur. Kaynak eserlerden bir kaçı; Fütûhat-ı Mekkiyye, Rûhu’l Beyan, Şifâ-i Şerîf, Hüsn-ü Aşk ve onlarca, döneminin ve geçmiş dönem sûfilerinin divanları. Vassaf Efendi, paragraf aralarına iliştirdiği şiirlerle de adeta bir “güldeste” vücuda getirmiş.
Eseri yayına hazırlayan Mustafa Tatcı, Musa Yıldız ve Kaplan Üstüner ve kültür hayatımıza bu yayınıyla bir güzel hizmet daha sunan Dergâh Yayınları kocaman bir teşekkür hak ediyorlar. Bizlere de böylesi eserlere iltifat edip yayıncı ve hocalarımızı teşvik etmek düşüyor.
Ahmed Sadreddin yazdı