Hindistanlı âlim Şibli Numanî’nin (1857-1914) asıl adı Muhammed’dir ve İmam-ı Azam Numan b. Sabit’e nispetle bu şekilde anılmıştır. Dini ilimlerin yanı sıra tarih, edebiyat ve düşünce tarihiyle ilgilenen Şibli Numanî, Hint alt kıtasında yetişen ilk modern Müslüman tarihçi olarak kabul edilir. Geleneksel tarih anlayışıyla modern metodları sentezleyen Numanî, özellikle İslam kültürünün ve dini düşüncenin yeniden ihyasıyla ilgilendi. Bu merakı onu İslam dünyasındaki büyük kütüphaneleri görmeye ve buralarda araştırma yapmaya sevk etti.
Bu amaçla 1892 yılında Anadolu, Suriye ve Mısır’ı ziyaret için yollara düştü. İstanbul’da bulunduğu sırada Sultan II. Abdülhamid tarafından kabul edildi ve Mecidiye Nişanı ile taltif edildi. Osmanlı hilafeti lehine yazılar yazması ve konferanslar vermesi sebebiyle Numanî’ye, Hindistan’daki İngiliz yönetimi tarafından şüpheyle yaklaşıldı. Kabına sığmayan ve gecesini gündüzünü Müslümanların problemlerine çare bulmak amacıyla çalışarak geçiren bir âlimin, İngiliz sömürge yönetimi tarafından sevilmesi beklenemezdi elbette.
İslam dünyasını yakından tanımak ve araştırmalar yapmak amacıyla Osmanlı topraklarında gerçekleştirdiği seyahati sırasında tuttuğu notlar, o Hindistan’a döndükten sonra Sefername-i Rum u Şâm u Mısır adıyla kitap olarak yayınlanır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İslam dünyasının içinde bulunduğu vaziyeti, Hindistanlı bir âlimin nazarından tasvir eden bu kıymetli eser, Yusuf Karaca tarafından Türkçeye çevrilmiş ve büyük bir beğeni toplamıştı. Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi adıyla Dünya Bizim Yayınları tarafından yeniden yayınlanan eser, hem seyahatname tutkunları hem de tarih çalışanlar için el altında bulundurulması gereken bir kaynak.
Hintli Müslümanlar tarafından gönderilen bir elçiydi
Şibli Numanî, bu yolculuğa sıradan bir seyahat olarak bakmaz. Onun amacı İslam dünyasındaki ilmi ve kültürel faaliyetleri yerinde görmek ve kütüphanelerinde çalışmalar yapmaktır. Bu sebeple izlenimlerini kaleme almayı da istemez başlangıçta. Fakat dostlarının teşvik ve ısrarlarına dayanamayıp yazmaya karar verir.
Yusuf Karaca, kitaba yazdığı sunuş bölümünde, Şibli Numanî’nin seyahatnamesi hakkında bazı ipuçları veriyor. Ona göre İngilizlerin tepkisini çekmemek için, ilmi araştırma adı altında gerçekleştirilen bu seyahatin asıl amacı çok başkaydı. Numanî aslında Hint Müslümanları tarafından Sultan II. Abdülhamid’e gönderilen bir elçidir. Yine Karaca’ya göre Şibli Numanî’nin Sultan II. Abdülhamid ve Plevne arslanı Gazi Osman Paşa ya da Ahmed Cevdet Paşa gibi önemli devlet adamlarıyla yaptığı görüşmeler hakkında tafsilatlı bilgi vermemesini de bu doğrultuda değerlendirmek gerekiyor.
13 Mayıs 1892’de İstanbul’a gelen Şibli Numanî önce bir hana yerleşir ve daha sonra Bâbıali yakınlarında bir ev kiralar. İstanbul hakkındaki gözlemlerine geçmeden önce şehrin tarihi hakkında kısa bilgiler veren yazara göre “Dünyada hiçbir şehir İstanbul kadar güzel görünümlü, hoş manzaralı olamaz.” Şehrin büyüklüğünü anlatabilmek için şu bilgileri paylaşır okurla: İstanbul’da 500 cami, 171 hamam, 324 kervansaray, 164 eski medrese 500 yeni medrese, 45 kütüphane, 305 dergâh ve 48 matbaa bulunmaktadır. İstanbul hakkındaki izlenimlerini aktarırken bazen Hindistan’la kıyaslamalar yapar. Mesela devlet daireleri de dahil olmak üzere şehirdeki hemen hemen bütün binaların ahşap olması dikkat çekici bir farklılıktır ona göre.
İstanbulluların vazgeçilmezi kahvehaneler
İstanbul’u farklı kılan mekânlardan biri de kahvehaneler, yani kıraathanelerdir. O dönemde şehirde yaklaşık 4-5 bin kadar kahvehane bulunmaktadır. Bazıları deniz kenarında yer alan bu mekânlarda her zaman her çeşit çay, kahve ve meşrubat mevcuttur. Günlük gazetelerin rahatça okunabildiği kahvehanelerin İstanbulluların vazgeçilmezi olduğunu belirten Numani, Hindistan’da bu tür mekânlara rağbet edilmediğini belirtir. Kendisi de pek çok görüşmesini buralarda gerçekleştirir.
Şibli Numanî’ye göre Müslümanların içinde bulundukları vahim durumdan çıkabilmelerinin tek yolu eğitimdir. Bu sebeple seyahati esnasında gittiği şehirlerdeki eğitim kurumlarına ve eğitim sistemine dair ayrıntılı araştırmalar yapar. İstanbul’da bulunduğu sırada hem modern okulları incelemiş hem de geleneksel eğitim kurumlarını gözlemlemiştir. Numanî’nin seyahatnamesinden ayrıca İstanbul’daki camiler, dergâhlar, tekkeler, basımevleri, müzelerin yanı sıra günlük yaşam, ahlak ve giyim-kuşam gibi konular hakkında önemli bilgilere ulaşmak mümkün.
Ancak şehre ilmi araştırma amacıyla gelen Numanî için İstanbul’daki kütüphaneler ayrıcalıklı bir ehemmiyete sahiptir. Acaba 19. asrın sonlarında İstanbul kütüphaneleri ne durumdaydı diyorsanız; bu soruya en iyi cevabı, hepsini ziyaret etmiş ve incelemiş bir âlim verebilir sanırım. Numanî’ye göre Türklerin ilmi başarıları arasında övünebilecekleri en önemli şey kütüphaneleridir. Hindistan, Arabistan, Mısır, Suriye, Fas Tunus, İran ve Marekeş’teki kütüphanelerin çoğunu incelediğini belirten yazara göre, Arapça yazma eserler bakımından İslam dünyasındaki en zengin kütüphaneler İstanbul’da bulunmaktadır.
İlim söz konusu olduğunda kimse Türkler kadar cömert olamaz
İstanbul’da 45 adet kütüphane bulunduğunu belirten yazar, bunların çoğunun sultanlar ve devlet adamları tarafından kurulduğuna dikkat çeker. Bu sebeple hiçbir Müslüman halkın ilim yolunda Türkler kadar cömert olamayacağını vurgulayan Numanî, sahip oldukları 5 özellikten dolayı İstanbul’daki kütüphanelerin İslam dünyasındakilere üstün geleceğini belirtir. Peki, nedir bu 5 özellik?
1.”Bu kütüphanelerin en büyük özelliği kitapların genelde çok eskiden yazılmaları, yazarının yazısının tıpkısı ve önceki büyük bilginlerin tashih ettikleri kitaplar olmasıdır.” Mısır kütüphanelerinde de eski kitaplar bulunduğunu belirten Numanî, çoğunun sonradan istinsah edilmesi sebebiyle onları yeterince güvenilir bulmaz. Uzun süreden beri Abdükadir Cürcanî’nin Esrârü’l-Belâğa adlı eserini arayan yazarımız, İstanbul’da bu eserin birçok nüshasına ulaşabilmiştir. Hepsi de sapasağlamdır.
2.Hamidiye gibi eski kütüphanelerde kitapların birçoğu yaldızlıdır veya altınsuyu kullanılarak yapılan tezhiplerle süslenmiştir. Ayrıca yaprak kenarları da aynı şekilde süslüdür. Bu gösterişli hallerine göre kitaplardaki yazılar son derece güzeldir. Bu özellikler kütüphaneyi kuranların zevklerini yansıtmaktadır ve bunu başka yerde görmek pek mümkün değildir.
3.”Abbasi döneminde tercüme edilerek yayılmış eski Yunan ve Mısır dönemlerine ait kitapların dünyada izine rastlanmadığını ve tamamen yok olduğunu sanıyordum. Ama İstanbul’a geldikten sonra bu düşüncemin yanlış olduğu ortaya çıktı.” diyen Şibli Numanî’ye göre İstanbul kütüphanelerinin en büyük özelliklerinden biri dünyada nüshası nadir bulunan çok eski eserleri barındırmasıdır.
4.Başka bir özellik de bu kütüphanelerin tarih ve edebiyat eserleri açısından çok zengin olmasıdır. Yazarımız bu konular üzerine yazılmış ve uzun süredir aradığı bir kitabı yine Yeni Camii Kütüphanesi’nde bulur. Özellikle şairlerin hayatları ve eserleri üzerine yazılmış olan tezkiretü’ş-şuaralara hayran olur.
5.Ona göre İstanbul kütüphaneleri, dünyaca ünlü filozofların (hâkim) pek çok eserinin bir arada bulundurması açısından da eşsizdir. Yine buradaki kitapların konu çeşitliliği de övgüye layıktır.
Hindistan’ı coşturan şiirler
İlgi alanına girmesi sebebiyle Şibli Numanî, sadece İstanbul’da gördüğü tarih kitaplarından da uzun uzun bahseder. Hatib-i Bağdâdî’nin Târih’i, Zehebî’nin Tarihü’l-İslâm’ı, İmam-ı Buhârî’nin 3 ciltlik Tarihü’l-Kebîr’i, Bedreddin Ya’nî’nin 18 ciltlik Ikdü’l-Cümân’ı, İbni Asakir’in 4 ciltlik Muhtasar u Tarih-i Dımeşk’i bunlardan sadece birkaçıdır.
Numanî İstanbul’da büyük bir aşkla kütüphanelerde çalışırken bir taraftan da Sultan II. Abdülhamid’in katıldığı Cuma ve bayram namazı selamlığı hakkında yazdığı şiirlerle Hindistan’daki dostlarını duygulandırmaktadır. Yazımızı onun Osmanlı Devleti’ne bakışını ve muhabbetini gösteren şu dizeleriyle sonlandıralım:
Devletimiz Osmanlı ortadan kalkarsa adımız şanımız artık ne zamana kadar anılacak?
Toplumumuzun söndürülmüş lambasından duman ne zamana kadar çıkacak?
Munise Şimşek