İnsanlar (üç hususta) şu üç kişinin iyalidirler: Tefsirde Mukâtil b. Süleyman’ın, Şiir’de Züheyr b. Ebi Sulmâ’nın, Kelam’da Ebu Hanife’nin...[1]
İmam Şafii’nin kendilerinden sitayişle bahsettiği bu üç kişiden biri olan Mukâtil b. Süleyman’ın (V.H.150) el-Vücûh ve’n-Nazâir adlı kıymetli eseri, Prof. Ali Özek tarafından tahkikli neşir halinde- yayınlanmış bulunuyor.
Sayın Özek’in İstanbul’da mevcut iki el yazması nüshadan (Bayezid, Umumi, Nr.561 ve Topkapı, Emanet, Nr.2050) hareketle ortaya çıkardığı bu eserin, Tefsir sahasında mütehassis kimseler için taşıdığı değer izahtan varestedir; zira Mukâtil b. Süleyman’ın bize ulaşabilmiş sadece üç eserinin bulunduğu ve eserin müellifinin H.150’de vefat etmiş bir âlim olması hasebiyle bize çok erken devirlerde yapılmış Kur’an yorumlarına doğrudan muttali olabilmek imkanı verdiği düşünülecek olursa, sadece tarihi kıymeti bakımından bile böyle bir neşrin günümüz araştırmacıları için ne denli heyecan verici olduğu takdir edilebilir.
el-Vücûh, Kur’an-ı Kerim’de birden çok anlamı bulunan kelimelerin; en-Nazâir ise aynı anlama delalet eden farklı kelimelerin tahlil ve tedkikinin konusudur ki bu nedenle el-Vücûh manalarda, en-Nazâir ise lafızlarda olur, denilmiştir. Diğer bir tabirle el-Vücûh bir kelimenin birçok anlama gelmesi, en-Nazâir ise birçok kelimenin bir anlama gelmesi demektir. Nitekim Kâtib Çelebi Keşfu’z Zünun adlı eserinde (II/ 2001) şöyle demektedir:
“Bu ilim, Tefsirin dallarındandır. Bunun manası, kelimenin aynı lafız ve aynı hareke ile Kur’an’ın birçok yerlerinde zikredilmesi ve her yerde diğerinden ayrı bir mana murad olunması demektir. Bir yerde zikredilen kelime, diğer bir yerde zikredilen kelimenin lafzına nazir ise buna nazâir, her kelimeyi kendisinin aynı olarak zikredip, diğerinin manasının gayrı bir manayla tefsir etmeye vücûh denir. O halde vücûh manaların, nazâir de lafızların adıdır.”
Bu verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere bu ilim bir bakıma Kur’an’ın Kur’an’la bir işlevi görmektedir; zira her iki halde de kelimelerin ve ayetlerin manalarının tespitinde malzeme olarak yine Kur’an kelimeleri esas alınmaktadır.
Kaynakların verdiği bilgilere göre, bu konuda eser vermiş 13 kadar âlimin adı geçmektedir ki içlerinden bugün için eserleri bilinenler sadece Mukâtil b. Süleyman ile Ebu Abdullah el-Hüseyn b. Muhammed ed-Dâmegânî’nin (Vef.H.478) eserleridir.
ed-Dâmegâni’nin eserinin girişinde de ifade ettiği gibi kendisi Mukâtil b. Süleyman’ın eserini tetkik etmiş ve eksik bulduğu vecihleri de zikrederek eserini alfabetik olarak tertip etmiştir.
Sayın Özek iki eser arasında yaptığı kısa mukayeseden hareketle şu bilgileri vermektedir:
- ed-Dâmegânî’nin eserinde vecihleri izah edilen kelimelerin miktarı Mukâtil b. Süleyman’ın eserinde geçen kelimelerin miktarından çok daha fazladır.
- Buna mukabil Mukâtil b. Süleyman ele aldığı bir kelimenin bir vechini izah ederken bazen beş-altı, hatta bazı hallerde on kadar ayetle istişhad ederken, ed-Dâmegânî bir vechin izahında bir-iki ayet zikretmekle yetinmiş, hatta bazen hiç ayet zikretmemiştir.
- ed-Dâmegânî’nin eseri (alfabetik olmakla birlikte) istişhadlarının azlığı nedeniyle kısır kalırken, Mukâtil b. Süleyman’ın eseri çok daha metodik ve izahları da oldukça doyurucudur. Çünkü bu konuda mühim olan, Kur’an’da geçen bütün kelimelerin vecihlerini vermekten ziyade, bu sistemi kavratmaktır ki bu da ancak Mukâtil b. Süleyman’ın yaptığı gibi çok sayıda istişhad yapmakla mümkün olur.
Erbabını haberdar etmek (hatta kendilerine müjde vermek) maksadıyla kaleme aldığımız bu kısa yazıyı, İslamiyet’in yüzyıllara şamil olan ilmi mirasının kütüphanelerin tozlu raflarındaki mahkumiyetinden kurtarılması çabalarının daha da artması nedeniyle burada noktalarken, bu kıymetli eserin gün yüzüne çıkmasında rol oynayan hocamız Ali Özek’i tebrik ederiz.
Dücane Cündioğlu
Yeni Yeryüzü dergisi, 4. Sayı