“Alçak yerde yapılmıştır, Tanrı evi Mekke güzel”
Dede Korkut soylamalarında rehber olmuş dinin mütevazılığına o mübarek şahsı ile ta o zamanlar. Kolaylığın ve güzelliğin dini olan İslam yol gösterici olmuş bütün çıktıları ile insanlık tarihi boyunca. Bunu anlamak için ise Kur’an-ı Kerim’i sade bir vatandaş olarak rehber almak, meali ve tefsiri ile okumanın yanında siyer okumanın gerekliliği de yadsınamaz.
İslam’ı doğru anlamak için Hz Muhammed (sav)’in hayatını okumak ve anlamlandırmak şart. Diğer türlü döneminde belli olaylar silsilesi içinde yol gösterici olmak adına indirilen ayetleri, günümüz anlayışı ile yorumlamak en büyük hatamız oluyor. “Nasıl yani kadını dövmek mümkün olur mu? Birkaç evlilik yapmak da ne demek? Kur’an kadını metalaştırıyor” gibi klişe soru ve söylemler dâhilinde günümüzün gözlüğü ile olaylara bakmak aynı zamanda bilimsel bir anlayış da taşımıyor. Her şeyden önce kalbimizi kaplayan gurur ve kibirden sıyrılarak önyargıları bir tarafa bırakmak gerekiyor. Aksi takdirde olaylara inanmak istemeyişimiz bizi sadece yanlış yönlendirecektir.
Aslında kafamıza takılan bu klişe sorular noktasında sadece objektif kalmak yeterli. İslam’a karşı yakınlık duymasanız bile bilimsel bir bakış açısı ile objektif olarak da kafanıza takılan o soruların cevaplarını Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimizin (sav) sünnetlerinde bulabilirsiniz. Sanırım kadınlar olarak en çok takıldığımız konu Peygamber Efendimizin evlilikleri. En büyük hatayı hikmeti anlayamamakta yapıyoruz. Bu konuda da çok iyi açıklamalar yaparak hepsinin hikmetini açıklayan ve ayrıca Peygamber Efendimizin hayatını sade bir dille sade vatandaşın anlayacağı şekilde yazarak başucu kitabı haline gelen bir siyer kitabından bahsetmek istiyorum size: Salih Suruç’un Allah’ın Elçisi Hz Muhammed (sav)’in Hayatı.
Sade bir dil kullanılmış
Kitabın en büyük artısı kesinlikle sade bir dile sahip olması. Acaba bu ne demek diyerek bilmediğiniz Arapça ifadelere bakmak zorunda kalmadığınız için okumanız bölünmüyor ve dönemin halet-i ruhiyesini daha iyi anlayabiliyorsunuz. Suruç yaptığı alıntıların Türkçe ve daha anlaşılır ifadelerini de alıntıların yanında parantez içinde bize veriyor ve kitabı elimizden bırakmadan okumamızı sağlıyor. Bu da okurun bölünmesini engelleyerek okurun kendini olayların içinde hissetmesini sağlıyor. Nitekim belli bir birikim ya da çalışarak okuma gerektiren diğer bazı siyer kitapları bütün değerlerine rağmen biz sade vatandaşları empati yapmaktan alıkoyuyor ve duygusal bir okuma yapmamıza engel oluyor. Hâlbuki Suruç bize bunu yaşatmıyor ve Kur’an’ın ve Efendimizin (sav) kararlarının hikmetlerini anlayabilmemizi sağlıyor. Kalben duyduğumuz sevgiyi aklen de onaylamamız noktasında bize yol gösteriyor.
Diğer bir taraftan Suruç yazımında belli bir üslup takınmış ve olayları kavrayabilmemiz adına didaktik bir biçimde direkt bilgi vermek yerine o an bahsedilen karakterin ya da zatın ne düşünebileceğini “o an belki de şöyle düşünüyordu”, “belki de bunları demek istemişti” diyerek zatın ağzından yazıyor. Sonra da bu durumu olayın ya da kişinin gelecekteki akıbetine bağlayarak yorumlarını destekliyor. Bu da okuyucuya inanılmaz bir keyif veriyor. Diğer bir deyişle sade vatandaşın ya da durumlara vakıf olmayanların bilgi eksikliğini ya da yorumlamada yaşayabileceği bazı sıkıntıları önceden seziyor ama bunları didaktik bir şekilde bilgi vererek gidermek yerine edebi bir üslup ile hikâyeleri birleştirerek yorumluyor. Kitabın kendisi zaten Efendimizin hayatını anlattığı için okur olarak hazır bulunuşluk noktasında gayet hevesli ve istekli oluyoruz ama bunun üslup ile desteklenmesi de gerçekten harika: Ali (ra), susup dinledi sadece. Bakışlarıyla sanki: ‘Sen, neyi nasıl söyleyeceğini çok iyi bilirsin’ der gibiydi”(168)
Hz Aişe titredi mi o an, sevindi mi? Kayıtlarda yok. Ama sanırım ikisini bir arada yaşadı. Titremiştir; ‘Böyle dehşetli bir tercihle karşı karşıya gelecek ne işledik?’ diye içinden geçirerek. Ama titremekten çok sevinmiştir şüphesiz…” (s. 766)
“Sen batarsan ben doğarım”
“Güneş tam tepeden batmaya doğru kayıyordu. Efendimiz (sav) çadırından çıktı. Sanki güneşe; ‘Sen batarsan ben doğarım. Sen insanların dış dünyasını aydınlatıyorsun, Ben ise iç dünyalarını. Sen maddi güneşi isen Kâinatın, Ben de Manevi Güneşi’yim. Senin nasıl etrafında gezegenlerin var, gör işte Benim de binlerce yıldızım var. Sen yalnızca ışık veriyorsun onlara, Ben ise hem nur hem de huzur veriyorum. Sen, gittikçe yaşlanırken Kitab’ım Kur’an, gittikçe gençleşecek, benim ışığım daha da parlayacak, sesim daha da gürleşecek’ diyordu hal diliyle, çadırından çıkışıyla” (s. 803)
(Kâbe için) ”… Sanki bir anneydi tüm insanlar için. Dünyanın dört bir yanına dağılan evlatlarını her yıl, her ay, her gün, her saat, hatta her dakika ve saniye şefkatli sinesine çağıran bir anne. Çağrısına gelenlerle kucaklaşan, gelemeyenler için ise hasretiyle karalar bağlayan bir anne” (s. 810).
Yukarıda kitaptan paylaştığımız bölümler bu güzel örneklerden sadece bir kaçı. Ve kitap boyunca Suruç bizleri hak dinin ifadeleri ile tevazua davet ediyor, yer yer içtenliğini okuyucuya da hissettirerek okuyucunun gözlerini yaşartıyor. Kitap aynı zamanda kronolojik olarak tam bir düzen içinde devam ediyor ve bu durum sade bir dil kullanan yazarın anlatımının akıcılığına güç katıyor. Tabii tüm bunlar da kitabı tam bir başucu kitabı yapıyor. Öyle ki Müslüman ya da değil herkesin Peygamber Efendimizi tanımak için okuyabileceği harika bir kitap. En nihayetinde hepimiz Salih Suruç’un ödüllü bir siyer yazarı olduğunu da biliyoruz. Kendisinden Allah razı olsun ki bize Peygamber Efendimizi anlamak ve örnek alınması gereken davranışlarını anlamlandırmak adına çok güzel bir rehber sunmuş; iki cilt ve 862 sayfa. Allah kabul etsin.