Hikâye denilince ilk aklımıza gelen yazarlarımızdandır, Mustafa Kutlu. Hikâyeleri de ilk akla gelen hatta akıldan çıkmayan hikâyelerdendir. Bir kere okuduğunuzda aklınızda ve gönlünüzde hemen yer eder. Çünkü hikâyelerinde bu coğrafyayı, toprakları ve bu toprakların insanını, bu topraklarda yaşayan insanların diliyle anlatır. Kısacası bizi, bize anlatır. O yüzden gönülden bir istekle okuruz hikâyelerini.
Bir musikide notalar nasıl âhenkliyse Kutlu’nun hikâyelerinde de olaylar öyle âhenklidir. O, hayatın bir portresini çizer. Hikâyeleriyle hayatın gerçekliğini yakından seyrettirir. Zira o, hikâyelerinde aldatmaz, avutmaz ama çokça ağlatır.
Kutlu, “Hayat Güzeldir” kitabında basit gibi görünen fakat en mühim ve en muhtaç olduğumuz düşünceyi, ruhlarımızın daraldığı şu zamanda sade, akıcı, samimi üslubuyla bıkmadan hatırlatmaya devam ediyor. Günümüzde çoğu kimse için basit, önemsiz görülen fakat aslında çok değerli olan hayatın güzelliklerinin farkına varabilme düşüncesini anımsatıyor. Ruhlarımızın daraldığı, ruh hastalıklarının çoğaldığı, insanların psikolojik ilaçlardan medet umduğu bu zamanda bir ruh doktoru gibi reçete mesabesindeki sözlerini iki kapak arasında sunuyor bizlere.
Kitaptan bahsedecek olursak öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Para, şan, şöhret, makam, mevki geçmiyor bu kitapta. Peki, “Nasıl hayata dokunuyor bu hikâyeler?” diyebilirsiniz. O, hayatın gerçekliğinin, güzelliğinin bu kelimelerde değil, kadim medeniyetimizden tevarüs eden kelimelerde olduğunu göstermek istiyor. Hatta hikâyenin birinde, “Paradan korkulur mu? Korkulur efendim. Babayı oğuldan, karıyı kocadan ayıran, haneleri viran eden, sarayları deviren o. Bu nasıl bir yüktür efendi” [1]diyerek parayı eleştiriyor. Aslında yaşadığımız hayatın gerçek bir hayat olmadığını, bir serabın ortasında olduğumuzu gösteriyor. Yaşadığımız buhranın para, mal, mülk, makam, mevki gibi yalanlar üzerine bina ettiğimiz hayattan kaynaklandığını söylüyor.
Kitap, birbirinden bağımsız gibi görünen fakat aslında birbirinden ayrı düşünülemeyecek yirmi bir hikâyeden oluşuyor. Okuyucu hikâyelerin her birinde kendi hayatından kesitler buluyor. Hikâyeleri okurken insanın gözünde sanki anıları canlanıyor. Kitapta neredeyse her yaş grubundan ve her sosyal statüden insan var. Bu da dolayısıyla kitaba renk katıyor. Bu şekilde, her mevsimin ayrı bir güzelliği olduğu gibi her yaşta da hayatın görülen güzelliklerinin farklı olduğunu yansıtıyor. Asıl maksadı, hayatın güzelliklerinin her daim var olduğunu, her yaşa göre bu güzelliklerin çeşitlendiğini gösterebilmek. Fakat bu güzellikleri görebilmek için de o güzelliklerin dilinden anlamanın elzem olduğu vurgusunu yapıyor şu cümleyle: “Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.”[2]
Yazar kitabın başlarında geçen, “Ya Rabbi dünyada ne güzellikler var” [3]cümlesiyle ferahlatıyor kalbimizi. Kitabın temeline çakıyor bu cümleyi. Bu hayret cümlesini bir şükür cümlesi takip ediyor. Kitabın birkaç yerinde geçen belki çevremizdeki insanlardan uzun zamandır duymadığımız hatta belki de uzun zamandır söylemeyi unuttuğumuz bir cümleyi hatırlatıyor, “Sizi (güzellikleri) bana gönderen Rabbim’e şükürler olsun.” [4]Önce hayret sonra şükür. Sonra bunların akabinde zikri hatırlatıyor okuyucuya, “Her nefeste Allah demek lazım.” [5]Hayatın temel taşlarını yani hayret, şükür ve zikri hatırlattıktan sonra dikkatimizi hayatın güzelliklerine çekiyor, “Ne güzel şey nefes almak. Şu çiçeklerin, kuşların arasında olmak.”[6] İnsanın her an yaptığı fakat pek de farkına varmadığı bu fiilin en büyük nimet olduğunu ifade ediyor. Sonrasında çarpıcı bir cümleyle çevremize ne kadar az dikkat ettiğimizi söylemeye çalışıyor, “Laleler açmış, gördün mü?” [7]Mevsimlerin de bir dili olduğunu ve bu dili, hayvanların biz insanlardan daha iyi bildiğini anlatıyor. Hayvanların yaşamlarından alacağımız birçok ibret olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Bunlar bana göre kitabın temel noktaları ve olmazsa olmazlarıydı. Eğer okumaya vaktiniz olursa ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız. İstifadeli bir okuma dileyerek kitabın kilit taşı olarak kabul ettiğim şu alıntıyı paylaşmak istiyorum:
“Ya Rabbi, hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde, paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli?”[8]
Süleyman Çınar
[1] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[2] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[3] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[4] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[5] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[6] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[7] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.
[8] Kutlu, M., Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, 2017, İstanbul.