Hiç kuşku yok, İslâm ümmetinin bir dirilişe ihtiyacı var. Namaz Gönüllüleri Platformu, 19 Ağustos 2006 tarihinde (Miraç arefesi), İstanbul Şehzadebaşı Camii Külliyesi’nde, “Haydi Namazla Diriliş Seferberliğine!” çağrısı ile söz konusu dirilişin merkezinde namaz olacağını ilan etmişti.
Platforma destek veren çok sayıda âlim, yazar, kanaat önderi, ülke sathında yüzlerce program düzenledi. Bu yıl “Yine, yeni ve yeniden Namazla Diriliş Seferberliği” sloganı yürüyüşlerine devam ediyorlar. Bu, yeryüzünde secde etmeyen tek insan kalmayana kadar, kıyamete kadar sürecek bir yürüyüş.
Namaz Gönüllüleri Platformu kurucularından Ahmet Bulut Hocamız “Cennete Götüren Namaz” adlı eserinde “Namazı nasıl huşu ile kılarım?” sorusuna cevaplar veriyor.
Hocamızın kitapta tek tek ele alıp incelediği her madde ehemmiyet arz ediyor. Ben özellikle şu başlıklara dikkatinizi çekmek istiyorum:
Kalbine girenleri kontrol et
Amerika’da davet çalışmaları yapan Yasmin Mogahed’in ifadesiyle “Bedeniniz canlı kalabilmek için oksijene ihtiyaç duyar. Eğer oksijeniniz biterse çok kısa bir süre hayatta kalabilir, sonrasında ölürsünüz. Aynı şekilde kalp de oksijene ihtiyaç duyar. Ağaçlar da bize oksijen verir. İlginç bir şekilde Allah, Kur’an-ı Kerim’de ağaçları ‘güzel ve iyi’ sözle ilişkilendirmiştir. O güzel söz imandır, tevhid (La ilahe illallah) sözüdür. Kalbin oksijeni zikirdir, Allah’ı hatırlamaktır. Namaz kılmayan veya bırakan bir insanın kalbi, oksijensiz kalan vücut gibi ölür.”
Namazımızda kiminle sohbet ettiğimizi anlamak, kime yakarıp durduğumuzu bilmek, Marifetullah nuruna kavuşmak için manevi kirlerden arınmış, temiz bir kalbe ihtiyacımız var. Bu kirler kalplerimize gözden, kulaktan ve kendi dilimizden giriyor. Bilgisayar, telefon ve internet, çağın belki de en büyük nimetleri iken, kalbi kolayca ve leş gibi kirleten zeminlere dönüşebiliyor. Bu kirler yüzünden sanırım huşu, hikmet ve ihsan bize mesafeli duruyor.
İmam Gazali, Kur’an-ı Kerim’i anlamaya en büyük engel olarak şunları görüyordu: “Bir günah üzerinde ısrar etmek, kibirli tavır takınmak ya da dünyevi bir heves ve ihtirasın esiri olmak. Bunlar sanırım, namazdaki huşudan da bizleri alıkoyan en önemli perdeler.”
Namazlarını ihsan makamında kılmaya gayret et
Namazlarını coşku ile kılanlar, camiye adeta koşa koşa gider. Amerika’da matematik profesörü iken ihtida eden Jeffrey Lang’ın kitapta anlatılan ilk namazı hepimizi heyecanlandıracak: “…Bu esnada kelimelerle ifade edemeyeceğim bir hâl yaşadım. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı... Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, gözyaşlarım aktıkça rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim… Sanki büyük bir set açılmış; içimdeki korku ve keder sel olup gidiyordu…”
Belçika’da hidayetle tanışan Nazan ablamızla yapılan çok güzel bir röportaj ([1]) var. Herkesin dinlemesini isterim. İhsana dair çok kapılar açıyor. Tüyleri diken diken edecek samimiyette. Tüm depresyonların dibinde iken perdeler açılıyor. Allah’ın her şeyin sahibi olduğunu ve teslimiyeti keşfediyor. O gün sabaha kadar ağlayarak namaz kılıyor. Sabah kalktığında bebek gibi arınmış bir hissiyat içinde, büyük bir aşkı bulmuş, o Allah aşkı ile insanın her şeyi yapabileceğini görüyor. Allah’ı bulduktan sonra artık her şeyin farklı bir tadı var, başına ne gelirse gelsin çok önemi yok. Bu aşkı yaşayıp hidayetin tadına varınca istiyor ki herkes yaşayıp görsün! Öyle güzel anlatıyor ki…
Namazını vaktinde ve cemaatle kıl
Bilhassa sabah ve yatsıda camide miyiz? Hayatımızın merkezine işi, okulu, kariyeri, parayı vb. dünyevi şeyleri mi koyduk? Bedir’de sahabe efendilerimiz, Çanakkale’de ecdadımız, namazlarını cemaatle kılma gayretindeydiler!..
Ne olursa olsun, hâlâ zamanımız varken şu kısa ömürde, arzularımızın en başına imanı, namazı, Kur’an’ı koymamız gerekiyor. Ahmet Bulut, “Tek derdimiz namazımızı huşu içinde kılmak olmalı… Bir ömür namaz kılıyoruz da huşuyu keşfedemeden göçüp gidiyoruz.” derken can yakıyor. Sonra şu müjdeli nasihatle devam ediyor: “Gönlümüzü Allah ile meşgul etmeye çalışalım. Namaz dışında da Rabbimiz’i zikretmeye devam edelim. Baktığımız her şeyde O’nu hatırlamaya çalışalım. Besmelesiz işimiz olmasın. Zikrimiz önce dilimizde olur. Dil zikrede zikrede kalbin çalışmasına vesile olur. Kalp zikretmeye başlarsa bütün hücreler zikretmeye başlar. Bu durum elde edilince miracımız olan namazı elde ederiz. İşte o zaman namaz sırtımızda bir yük olmaktan çıkar özlenen bir buluşma olur.” Allah-u Zülcelal, cümlemize böyle güzel namazlar nasip etsin, bizi o hâlde yaşatıp o hâlde öldürsün inşallah.
Mustafa Körkün Tarhanacı
Dipnot: