Modern iktisat çok basit fakat çok yaygın bir biçimde “sınırlı kaynakları kullanarak sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılamak” diye tanımlanır. Bu, Mürsel Sönmez’in deyimiyle “koca bir yalan”dır. Kaynakların sınırlı olduğunu kati hükümle söylemek büyük bir iddiadır. Eğer kaynaklar sınırlıysa, ki bize göre sınırsızdır, veya sınırlandırıldıysa bunun sebebi modern iktisadın dinamiklerini oluşturanlardır. Yani insan sınırsız kaynakları sınırlandırmak için özellikle teknoloji ve enerji kullanımı ile kendi ayağına kurşun sıkmaktadır.
Tanımın bir başka vechesi de insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu iddiasıdır. İnsan ihtiyaçları modernizmden sonra sınırsız hale getirilmeye çalışıldı ve büyük oranda başarılı da olundu. Fakat bize göre insan ihtiyaçları sınırsız değildir. Elbette ki nefsin doyumsuz bir tarafı vardır fakat ömrü mahdut insanoğlunun istekleri birleşse dahi namütenahiye ulaşılamaz. Her ne kadar modern iktisat – ekonomi koca bir yalan da olsa hayatın realitesidir ve bugün hepimiz modern iktisat ile yaşamaktayız. Bizler ekonomik dengelerde büyük aktör değiliz. Onları bugünlere getirenler ise model teorisyeni iktisatçılardan ziyade ahlakçılar, filozoflar, hatta ilahiyatçılardır. Peki bizler ekonomik ilişkileri değiştiren, yönlendiren ve dayatan aktörlere tâbi olmadan önce nasıl bir iktisadi anlayışa, düzene, kurallara sahiptik?
Bu sorunun cevabını araştıran kitaplardan biri İnsan Yayınları'ndan çıkan “Gazali’nin İktisat Felsefesi”dir. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin eski rektörü, TCMB Banka Meclisi üyesi Prof. Dr. Sabri Orman’ın kitabı bir hayli ufuk açıcı ve alanında ilklerden biri. Prof. Dr. Sabri Ülgener’e ithaf edilen kitap aslında Sabri Orman’ın Ülgener gözetimde yazdığı doktora tezi. İlk baskısının üzerinden 31 yıl geçen kitap, geçtiğimiz yıl içerisinde 5. baskısını yaptı.
Herkesin okuyabileceği bir kitap
Doğaldır ki herkesin iktisat ilminden anlaması beklenmez. Felsefe de keza öyledir. Bu iki kelimenin yan yana gelmesi ise okuyucuların gözünü kesinlikle korkutmamalı. Kitap bir doktora tezi olmasına rağmen akademik donukluktan bir hayli uzak; hatta yer yer edebî bir dile yaklaşıyor bile diyebiliriz. Esnaf, tezgahtar, iş adamı, akademisyen, ev hanımı…kısaca herkesin okuyabileceği hatta okuması gereken bir kitap diyebilirim gönül rahatlığıyla. Çünkü kitap Gazali’nin İhya-u Ulumuddin eserindeki iktisada dair dağınık düşüncelerini bir araya toplayarak bir iktisat ahlâkı yekününü sunuyor bizlere. İktisadî ve toplumsal ilişkilerin başlamasını, İslam’da bu ilişkilerin yerini Gazali’nin gözünden görebiliyoruz.
Dört bölümden oluşan kitabın her cümlesi önemli olmakla beraber en ilgimi çeken bölüm “İktisadi Faaliyetin Hukukî ve Ahlâkî Çerçevesi”ydi. Sabri Orman burada Gazali’nin hukuk ve ahlak açısından düşüncelerini ele alıyor. Daha sonra ise bunları iktisat subjesi ve objesi, yani insan ve mal-nesne olarak ayırıyor.
Kalbine danış, onun fetvasını da al
Burada vurgulamamız gereken insana dair yedi ahlaki hususa işaret ediyor Gazali:
1) İktisadi hayatta iyi bir niyetle yer almak. Gazali’ye göre insan dilencilik yapmamalı ve başkalarına muhtaç şekilde yaşamamalıdır. Bununla beraber insan kazandıklarıyla dinine ve müslümanlara destek olur, aile efradını geçindirir, adalet ve ihsana uyar. İnsan bu duygu ve düşünceleri taşıdığı takdirde ahiret yolunu tutar, çifte kâr elde eder. Bu cümle günümüzdeki bir kısım “tasavvufçu”ya yerinde hatırlatmadır. El Münkız Mine’d Dalal’de hakikate ulaştırmada tasavvufun en doğru yol olduğunu söyleyen Gazali, insanların bu dünyada kâr elde etmelerine de –kitabın belirli yerlerinde açıklanan kurallar dahilinde – karşı çıkmaz.
2) Çalışan kişi yaptığı işle bir farz-ı kifayeyi yerine getirmeyi amaçlamalıdır. Yani Gazali’ye göre toplum açısından hayati önem taşıyan, kâbiliyet istenen işler tercih edilmelidir. Böylece toplumsal bir fayda gözetilmiş olur.
3) Dünya çarşısı ahiret çarşısına engel olmamalıdır. Gazali kişinin çarşıya çıkana kadar günün ilk bölümünde ve çarşıdan sonraki son bölümünde camiye gitmesi ve ibadet etmesi gerektiğini söylüyor. İş yaparkenki sürede de vakit namazlarını kaçırmamalıdır.
4) Sadece bununla kalmamalı, işinin başında da Allah’ı anmaktan geri durmamalıdır. Allah’ı, O’nu unutmuş kişiler arasında zikretmek daha faziletlidir. Takva hayatı yaşamak bakımından cami, ev ve çarşı arasında hiçbir fark yoktur. Gazali’nin ilk cümlesi aklıma başka bir cümle getirdi: “Eli işte gözü oynaşta olmak”. Zahirde iş başındayken gönlün O’nunla olması ne büyük nimettir. Son cümle ise adeta “yeryüzü size mescid kılındı” hadisinin şerhidir.
5) Çarşıya ve ticarete fazla düşkün olmamalıdır. Bu hususta ölçü, geçim için yeteri kadarını kazanınca, kişinin dünya işini bırakıp “ahiret ticareti”ne yönelmesidir. Mal ve para kazanmak insanın nefsini azdıracağı için ve onu dünyaya bağlayacağı için Gazali ne ifrata ne tefrite varmamızı istiyor.
6) Sadece haramdan sakınmakla yetinmemeli, şüpheli şeylerden de sakınmalıdır. Fetvaya, yani hukuki bakımdan ruhsat verilen şeylere itibar etmeyip, bu hususta kendi kalbine danışmalı, onun fetvasını da almalıdır. Gazali’nin bu şartı aslında kitabın diğer bölümlerinde de mevzubahis edilen bir durumdur. Gazali sürekli olarak cevaz verilen hallerin ve eylemlerin helal olduğunu fakat helal olan şeylerin de bir mertebesinin olduğunu, takvada yol kat etmek isteyen bir müslümanın ‘helal’lerden bile sakınması gerektiğini belirtiyor.
7) İş ilişkisinde bulunduğu herkesle aralarında geçen işlemlerin takip ettiği seyri dikkatle kontrol etmelidir. Çünkü kendisi kontrol edilmektedir ve ilerde hesaba çekilecektir. Gazali, insanın, ticarette ve para kazanma eyleminde işteş ve toplumsal bir yönünün olduğunu söyler ve insanın kazancının “nereden” ve “nasıl” olduğuna dair büyük bir önem verir. İnsanın iş ilişkisinde bulunduğu şahıslar da o insan için bir hayli önemlidir. Çünkü muhatap haram bir mal ya da faiz parası kullanıyorsa, bu, o malı ve parayı kullanan diğer kişiyi de etkiler. Gazali’ye göre helal kazanç sağlamaya çalışmak diğer dini vecibeler arasında anlaşılması ve uygulanması en zor olandır.
Aşırı kâr zulümdür
Sabri Orman, “İktisadi İlişki ve İşlemlerde İhsan” altbaşlığıyla tasnif ettiği kısımda Gazali’nin altı husus ile ihsan mertebesine yükselinebileceğini belirttiğini anlatıyor. Aşırı kâra kaçmamak, fakir ve zayıflarla alışverişte onlar lehine fedakarlıkta bulunmak, bedelin ve borçların ödenmesinde kolaylık sağlamak, borç ödemede kolaylık, akitten dönme isteğinin kabul edilmesi ve fakirlere para bulmadıkları takdirde hiç geri almamak üzere veresiye mal vermek mezkur altı husustur.
Gazali’ye göre bir maldan belirli bir oranın üzerinde kâr elde etmek hukuken meşru olsa bile ahlâken meşru görülmez. Hatta alışverişte adalet şartlarına riayet eden satıcının bile aşırı kâr sağlaması zulümdür.
“Sürümden kazanmak” deyimini Gazali kullandı mı bilemiyoruz ama Sabri Orman Gazali’nin bu kâr yöntemini övdüğünü söylüyor. Gazali’ye göre malı az bir kârla ama pek çok miktarda satmak bereketin kaynağıdır. Buna örnek de Abdurrahman bin Avf’tır. Sabri Orman’a göre Gazali, Abdurrahman bin Avf’ın bu yönteminden, huyundan yola çıkarak şunu işaret ediyor: Geniş ufuklu ve becerikli olunduğu taktirde ahlaki ideallerle iktisadi menfaatler aynı yönde işleyebilir.
Sabri Orman, Gazali’nin iktisadi faaliyetleri insanın hayat gayesi olarak kabul etmediğini fakat onun rasyonel tarzda icra edilmesini istediğini belirtiyor. Yani iktisadi faaliyetin İslam’daki değeri ile icra ediliş tarzı birbirinden farklıdır. İcra sırasında kararların rasyonel şekilde alınmasını öğütlüyor Gazali.
Açıkçası kitaba başlarken beklentilerim pek yüksek değildi. Çünkü sufimeşrep bir âlimin iktisadi ilişkilere-faaliyetlere dair bu kadar geniş bir yelpazede fikir ve hüküm vermesini beklemiyordum. Kaldı ki Gazali’nin iktisada dair fikirlerini İhya’daki onca bahsin arasından çekip çıkarmak da bir hayli zordur. Fakat Sabri Orman bunu 34 sene önce başarmış. Umarız kendisi ve kitapları bu alanda çalışma yapan ve yapacak pek çok kişiye öncülük eder.
Ömer Yüceller yazdı