Eğitim, yüzyıllardır insanoğlunun gündeminde. Bu konuda fikir yürütenler, önce gerekçesinde anlaşamadılar. Şeklinde hiç anlaşılamadı. Tanımında da öyle… Eğitim devlet erkânı için çarkı döndürecek adam yetiştirme faaliyetidir. Sorun çıkarmayacak iyi vatandaş hep ideal olandır. Sanayi için çalışacak elemanı yetiştirmesi esastır. Ebeveynler için çocukların karnını doyuracak iş imkânına ulaşması temel hedeftir. Bunu şahıslar veya beklenti sahipleri gruplar için daha da artırmak mümkün.
Ne İçin Eğitim? kitabının yazarı Nicholas Tate. Mukadder Erkan Türkçeye kazandırmış ve Çizgi Yayınları da okuyucuyla buluşturmuş. 270 sayfalık eser, özellikle Batı felsefesi ile beraber başlayan eğitimi sorgulayan bir derleme niteliğinde…
Nicholas Tate, Birleşik Krallık’ta uzun süre eğitim üzerinde çalışan bir isim. Oxford Üniversitesi’ne devam eder ve tarih alanında doktora yapar. Hem İşçi Partisi hem de Muhafazakâr Parti için eğitim bakanlıklarına tavsiyelerde bulunmuş. 2001'de “Britanya İmparatorluğu Komutan Nişanı” alan yazar, eğitimin değişik yönleriyle ilgili araştırmalarını sürekli paylaşmıştır.
Birinci bölüm “Sorgulanmamış Hayat Yaşanmaya Değmez…” diye başlar… Sokrates ve Platon burada beraber incelenir. Sokrates kendisini ebe olan annesine benzetir: “Annem, insanların çocuk doğurmasına yardımcı olurdu. Ben se onların fikirlerinin doğmasına yardım ederim…” der.
Bu bölümde Plato'nun devleti, devlet görevlilerinin eğitimi, eğitim-sanat ilişkileri üzerine önemli değerlendirmeleri var. En önemlisi de “Filozof Krallar” bölümüdür. Ona göre amaç, sadece kral yetiştirmek değildir. Kral deyince akla filozof özelliği gelmelidir. Bu kral için muhafızlar da aynıdır. Her muhafız, iyi derecede filozof olmalı ve fikirleriyle öne çıkmalıdır. Onlara göre eğitim; sadece daha fazla şey yapıp satmamızı sağlamak için değildir.
Boş zaman eğitimi
Aristoteles’i ikinci bölümde “Boş Vakit Eğitimi” ana başlığında bulacağız. Yine burada eğitim ve devlet ilişkisi önemli bir yer tutuyor. Eğitimin çeşitli amaçlarına Aristoteles'in gözüyle bakmak mümkün… Bugün için de böyledir… Herkesin eğitimden anladığı ve beklediği şey aynı değildir. Aristoteles, eğitim planlarında merkezde durmuştur. “Boş vakit ve meslek” arasında ayırım yapıyor. Antik Yunan’da eğitim tamamen şahısların elindedir. Aristoteles, bu duruma şiddetle karşı çıkar. “Eğitim, kişilerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemlidir” der. Özel eğitime karşı devlet eğitimini savunur. Burada en önemli cümlelerinden birisi şudur “Bir vatandaşın sadece kendine ait olduğunu düşünmemeliyiz. Her vatandaşın devlete ait olduğunu düşünmeliyiz.” Devlet mi halk içindir? Halk mı devlet içindir? Ayrımında önemli bir durak burası… Aristoteles'in ağzından devletin eğitimi neden kontrol etmesi gerektiğine dair değerlendirmeleri buluyoruz… Boş vakit eğitiminin nasıl olacağına dair düşünceler, meraklıları için burada…
Üçüncü bölümde Thomas Aquinas “Ebediyen Eğitim” diyecek. Aquinas hem bir filozof hem de bir teologdur. Bu nedenle şöyle der; “En güzel öğretmen Tanrıdır. Bu nedenle bizim tek bir öğretmenimiz vardır. Kimsenin size ‘öğretmen’ demesine izin vermeyin.” Buna göre bugün öğretmenlik mesleğini icra edenlerin durumu sıkıntılı!
Dördüncü bölümde Michel de Montaigne’ye ait görüşleri “Kitap Yüklü Eşekler” bölümünde okuyacağız. Bu ifade, aynı zamanda Kur’an-ı Kerim'de de geçer. Bildiklerini uygulamama, bilgiyi başkalarına sadece bir yarış aracı olarak saklama ve kendi bireysel yaşamlarından uzaklaştırmanın bir örneği olarak tanıtılır.
Aktif öğrenme ve öğrencilerine söylediğine kulak verme üzerine ilginç bir benzetmesi vardır: “Öğretmenler, kulağımızın içine bağırmaktan hiç vazgeçmiyorlar. Sanki bir huniyle malzeme indiriyorlar. Bizim işimiz de sadece bize söylediklerini tekrar edip durmak… Öğretmenimizin bunu düzeltmesini ve en başından beri bildiği zihin tipinin dışında yeni şeyler denemesini, seçmesini ve bunları yaparak neler başarabileceğini göstermesini isterdim…” Eğitime ve öğretmenlerin tekdüze ders anlatmasını yönelik ilginç bir yaklaşım ve benzetme var burada…
Önemli olan ahlaki erdemleri kazanmaktır
Beşinci bölümde John Locke; “erdem, bilgelik, terbiye ve öğrenim” diyor. Kendisi İngiltere'nin en büyük ve en etkili düşünürlerinden biridir. 18. yüzyılın başında dünyadan ayrıldığında arkasına önemli izler bıraktı. Ona göre asıl önemli olan, ahlaki erdemleri kazandırmaktır. Bu da çocuğu bireysel bir kafese koyarak olmaz… Bunu şu tarihi cümlesiyle anlatır: “Bir çocuğun yetiştirilmesinin başarısı, okullarda edindiği arkadaşlara bağlıdır.”
Locke’un müfredatının özü, erdemin çıraklığıdır. Amaç, çocukları bilim insanlarına dönüştürmek olmamalı… Daha önemli şeyler üzerine yoğunlaşmalı… Bir çocuğun İngilizce konuşur konuşmaz sohbet ederek Fransızca, akabinde de Latince öğrenmeye başlamasını savunur. Hatta ona göre Latinceyi öğrenmek, bir beyefendilik göstergesidir! Elbette burada Latinceye verilen önemi anlamak zor değil.
“Merkezdeki Çocuk” başlığıyla altıncı bölümde Fransız bir düşünür Jean-Jacques Rousseau var. Bizde biraz daha tanıdık bir isim… Bir dönem bu topraklardaki Fransız düşünce ağırlığının etkisiyle olmalı... Çocuğu merkeze alan bir yaklaşım… Aktif öğrenmenin savunucusu… Anlayıp özümsemeden hafıza kaydetmeye karşı çıkan bir isim. Ona göre “Şeyler, hafızada depolamadan önce anlaşılmalı. Bazen daha sonra hatırlanan şeyler de anlaşılır. Ama anlaşılan- anlamlandırılan şeyler, daha kolay hatırlanır. Anlamlandırılamazsa bunların hatırlanması çok da mümkün olmayabilir.” Ezbercilikten uzak bir eğitim metodu…
İmmanuel Kant, “Kozmopolit Bir Eğilimi Teşvik Etmek” başlığını taşıyan yedinci bölümde önemli konulara ışık tutuyor. Kant, Antik Yunan’dan bu yana en büyük filozof olarak görülür. Doğal olarak bunun da hem kendi eğitim deneyimi hem de eğitimin diğer bileşenleri ile ilgili görüş ve tespitleri bütün dünyada dikkate alınmıştır. Kant için şu üç temel sorunun –cevabını bulmak önemlidir. “Neyi bilebilirim? Ne yapmalıyım? Neyi umut edebilirim?”
Kant, öncelikle çalışmaya büyük saygı duyar. İnsan, çalışması gereken tek yaratıktır. Küresel ve ulusal vatandaşlık eğitiminden bahseder. Yöneticiler, çoğunlukla halkı ahlaklı yerine yetenekli yapmakla ilgilenirler. Hem ebeveynler, hem de devletin eğitime bakışı böyledir. Bu da çok yanlıştır. Sadece para kazanmak için çalışan insanlar, ahlaklarını unuturlar.
“Ekmek parası için eğitilenler”
Sekizinci bölümde farklı ve aykırı düşünceleriyle Friedrich Nietzsche “Özgürlük İçin Eğitim” başlığıyla yer alıyor. Nietzsche, bizde farklı özellikleri ve düşünceleriyle tanınsa da eğitimin felsefesi ve yapısıyla da ilgilenmiştir. Onun gözünde Almanya eğitimini iki kesim yürütür. Ve işi de berbat eder. Hep bunları eleştirmiş ve mücadele etmiştir. Bunları “Ekmek parası için eğitenler” ve “kız kurularının eğitimi” olarak adlandırır. Özellikle sanayideki üretimi artırma amacına yönelik olan ve devletin çarkları için yapılan eğitimi insanın özgürlüğüne yapılmış bir saldırı olarak nitelendirir. Ona göre böylesi amaçlar için yapılan eğitim, insanın özgürlüğünü katletmektir.
Dokuzuncu bölümde “Demokrasi İçin Eğitim” başlığında John Dewey sizi bekliyor. Hazırsanız buyurun… Onun için; “Eğitim, sosyal ilerlemenin ve reformun temel yöntemidir.” Öğretmeni Tanrının bir elçisi olarak görür. Öğretmenin görevi; kendi bilgi ve düşüncelerini öğrencilere zorla kabul ettirmek değildir. O ancak bilgiye ve özgür seçime giden yolu öğretir. Eğitimde sorgulama en temel ögedir. Şayet sorgulama yoksa eğitim, hedefine ulaşamamıştır.
Onuncu ve son bölümde 20. yüzyılın en büyük siyasi düşünürlerinden birisi olan Hannah Arendt “Durup Düşünme İhtiyacı” başlığıyla okunmaya hazır. Kendini profesyonel bir filozof olarak değil, bağımsız bir düşünür olarak görür. O da “Eğitim, insanları eğlence ve işe hazırlamaktan daha fazlasıdır” diyerek yaklaşımını gösterir. Yaşadığı dönemin Amerika politikalarını hem destekler, hem de eleştirir. Hep kısa vadeli kazanç peşinde olmaktan dert yanar…
Eğitim her devrin ve devletin temel problemidir. Asıl anlaşılamayan konu da bunu niçin yapacağımız meselesidir. Yazar, on ayrı filozofun görüşlerinden özetle eğitimin nasıl olacağından daha çok niçin yapılacağı üzerinde durur.
Haşim Akın