Caner Taslaman, eğitimini sosyoloji alanında tamamlamış; antropoloji, din sosyolojisi, bilgi sosyolojisi gibi alanlarla ilgilenmiş ve çalışmalarını ekseriyetle bu alanlar üzerine temellendirmiş bir yazar; aynı zamanda bir eğitimci. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde profesör öğretim üyesidir.
Caner Taslaman ismini özellikle son dönemlerde televizyonlarda sıkça duyuyoruz. Katıldığı programlardaki konuların cazibesinden mi yoksa konuların bir akademisyen tarafından gayet anlaşılır üslupla anlatılmasından mı bilmem, Etkileşim Yayınları’ndan çıkan “Ahlâk, Felsefe ve Allah” isimli son kitabını farklı iştiyakla okudum ve ilginç notlar kaydettim.
“Felsefî metinler hep sıkıcıdır” algısını kırdım
Yazar kitabın ilk sayfalarında kitaba ilişkin yol haritası çiziyor. Nelerden, nasıl bahsedeceğini ilk aşamada okuyucuyla paylaşıyor; bu da eğitim bilimleri adına dersler almış bir eğitimci adayı olarak bildiğim bir gerçeği hatırlamama yardımcı oluyor. Şöyle ki, özellikle anlatılacak konu hakkında önceden açıklama yapmak, bilgi vermek okuyucuyu/dinleyiciyi kitaba/konuya motive etme noktasında büyük fayda sağlıyor. Kitabın yol haritasını okumanın, benim gibi felsefi okumaları sıkıla sıkıla gerçekleştiren biri için motivasyon kaynağı olduğu söylemeliyim. Kitap, Caner Taslaman’ın ahlak, felsefe ve din üçgenindeki makalelerinin derlenip kitaplaşmış hâli. Akademik bir metin ve dolayısıyla kitap boyunca karşımıza feylesoflar ve onların görüşleri de çıkıyor. Sıkıcı bir metin gibi tahayyül edilse de yazar öyle naif bir üslûpla işliyor ki konular, akademik metinlerden yer yer ayrılıyor bu konuda bence. Salt bir akademik metin olmanın ötesinde mevzuyu okuyanların anlaması için yazar ziyadesiyle emek harcıyor gibi…
Kitap, ahlak kavramını felsefe ve din bilimleri açısından ele alıyor. Ahlak kavramından hareketle Allah’ın varlığı konusunda argümanlar sunuyor okuyucuya. Örneğin insan zihninin boş bir levha olduğunu iddia eden görüşün tezini aktarıp ona anti-tez üretirken mukayese metoduyla konuya açıklık getiriyor. Gerçekten insan zihni boş bir levha mıdır? Çevresel faktörlerle mi inşa edilir yoksa tesadüfî süreçler mi etkilidir? Bu soruların cevaplarını arıyoruz ilk bölümlerde…
Allah inancı olmadan ahlâkın rasyonel bir temeli yoktur
Üzerinde durduğu başka bir konu ise bazı ahlâki temellerin iyi-kötü, doğru-yanlış, adaletli-adaletsiz, kasıtlı-kasıtsız kavramlarının insan zihnine Allah tarafından yerleştirildiğini düşünen teist yaklaşımla, bunların tesadüfî süreçlerle oluştuğunu savunan naturalist-ateist yaklaşımın görüşleri.
Ahlâki özelliklerin fıtratımıza yerleştirilmiş hâlde dünyaya geldiğimiz görüşünü diğer görüşten ayıran özelliği iki maddede açıklıyor yazar. Birincisini “ahlaki farkındalık” olarak tanımlıyor. İkincisini ise, “Doğuştan Ahlaki Özelliklere Rasyonel Temel Bulmak” başlığında konuya açıklık getiriyor.
Kitaptaki hususan ahlaki özelliklere rasyonel temel bulmak kısmındaki şu ifade beni fazlasıyla düşündürmüştü: “Ahlâki bir sistemin Allah inancı olmadan işlemesi pratikte elbette mümkündür, bu yüzden birçok ateist oldukça ahlaklıdır. Fakat en önemli özelliklerinden birisi bağlayıcılık olan ve insanların şahsî çıkarlarından gerektiğinde fedakârlık yapmalarını gerektiren yasalardan oluşan ahlâkî sistemlerin, Allah inancı olmadan rasyonel temeli olamaz.”
Zihnin boş bir levha olduğunu savunan görüşe bir reddiye
Caner Taslaman, kitabında modern bilimin verileri ışığında ahlâki özelliklerimizin doğuştan varlığını deneysel süreçleri de göz önünde bulundurarak okuyucuya aktarıyor. Kitap, zihnin boş bir levha olarak kabul edildiği görüşüne dâir bir reddiye esasen. Bunun yanında biraz önce de bahsettiğim sadece insana mahsus ve ziyadesiyle kompleks bir özellik olan “ahlaki farkındalık” konusunda ahlâki özelliklerimizin, yalnızca Allah inancı çerçevesinde rasyonel bir temele sahip olunabileceğinin altını çiziyor yazar. Bu görüşün diğer tüm naturalist-ateist yaklaşıma sahip görüşlere nazaran izâhı daha mümkün, daha mantıklı ve yazarın ifadesiyle “daha iyi bir açıklama” olacağını savunuyor.
Anlatılanlardan daha fazlasını bulabileceğiniz, özellikle felsefi okumalarla arası iyi olan okuyucular için tavsiye edilebilecek, ahlaktan Allah’a nasıl ulaşırız sorusuna da bir yerde yanıt olabilecek bir eser.
Gül Hanım Gürsoy yazdı