Estetik değer tartısında günümüz öykücüleri

Necip Tosun, 'Günümüz Öyküsü’yle, belki de hiçbir zaman bir araya gelmeyecek, gelemeyecek elli öykücüyü ve eserlerini inceliyor. Hatice Ebrar Akbulut yazdı.

Estetik değer tartısında günümüz öykücüleri

Araştırma yapmadan duramayan, okumadan kendini eksik hisseden kimseler şu cümleyi hep kullanırlar: “Bunlar el altında bulunan kitaplarım, olmazsa olmazlarım.” Necip Tosun, bu cümlenin içerisine girebilecek türden bir kitapla çıktı okuyucunun karşısına. Günümüz Öyküsü adını verdiği kitabı, baskısıyla birçok okuru etkilemiş olmalı.

Kitabın kapağını incelerken aklıma Virginia Woolf’un “bir kitabı anlatırken onun dışını, baskısını inceleyin, bunun üzerine cümleler kurun” türünden sözleri geldi. İnceleme türündeki kitaplar genelde itici ve sıkıcı gelirken Günümüz Öyküsü’nün Nil yeşili tonlarındaki renkli kapağı ve sarı kenarları hemen ilk bakışta okurun içini ısıtıyor, iştahı artıran bir yemek gibi okuru kitabı okumak için sabırsızlandırıyor. Her yazara “el altında bulundurulan kitap” yazmak nasip olmazken, Necip Tosun’un Günümüz Öyküsü kitabı, Modern Öykü Kuramı ve Öykümüzün Kırk Kapısı’ndan sonra üçüncü başucu kitabı. Her zamanda başvuru kaynağı olma niteliğini kaybetmeyecek olan Günümüz Öyküsü, elli yazarın öyküsü ve öykücülüğü üzerine incelemelerde bulunuyor.

Son dönem öykücülüğümüzün karakteri

Necip Tosun, yüz çizgilerinde öykünün sorunlarından, geçmişinden, geleceğinden, bugününden izler taşır. Öyküyü sadece yazılarını kaleme aldığı bir tür olarak görmez. Öykü üzerine derin çalışmalar yaparak öykücülüğümüze teorik çalışmalar kazandırmıştır. Yeni yetişen öykücülere bir metot sunarken, öykücü kimliğiyle belirginleşen yazarlara sanat ve estetik kaygıyı gözeterek bakabilme imkânını sağlamıştır.

Günümüz Öyküsü’nde son dönem öykücülüğümüzün karakteri ortaya çıkarılıyor. '80 sonrası dönemin izi sürülerek öykücüler ve öyküleri hakkında çıkarımlarda bulunuluyor. İnsan böyle kitapları okurken keşifler yapıyor. Kitabın yazarı da araştırmaları sonucunda iki kapak arasına aldığı yazılarını yazarken keşifler yapmış, bunun tarifsiz mutluluğunu satırlarına yansıtmış olmalı. Günümüz Öyküsü’nde öykücü kimliği belirginleşmiş, öyküde dilini ve anlatımını bulmuş yazarlar inceleniyor. Kitap, Necati Mert ile öykücülüğümüzün serüvenini anlatmaya başlıyor, Aykut Ertuğrul ile sona eriyor. Her öykücünün öykülerinde kendisiyle özdeşleşen tarafı yazılara başlık olarak konulmuş. Öyküler, tema, dil ve anlatım tekniği bakımından incelenirken, öykücüler de yetiştikleri ortam, aldıkları eğitim, geldikleri çevre, düşünce yapıları, etkilendikleri isimler göz ardı edilmeden incelenmiş. Siyasî, toplumsal, kültürel farklılıklar görmezden gelinmemiş. Bu unsurların da öyküyü etkilediğinin üzerinde durulmuş. Necip Tosun, okuru çelişkilere düşürücü, okurda bir önyargı oluşturucu ifadelerde bulunmuyor. Aleyhte ya da lehte konuşmuyor. Estetik değeri önceleyerek öyküleri ve öykücüleri inceliyor.

Aynı türlerde yazanlar arasında bir rekabet ve çekişme olduğunu görüyoruz. Necip Tosun, bu çekişmeye mahal vermeden değerlendirmelerde bulunuyor. Dil, anlatım, kurgu yönünden öyküleri inceliyor. Duygusal ve şahsî yorumlardan uzak olan bu değerlendirmeler, öykücülerin emekleri göz ardı edilmeden öyküleri üzerine yapılıyor. Yeni bir kavram üzerine herkes bir şeyler söyler, yazar, çizer. Yenidir çünkü, söylenmemiş bir şeyler bulunması daha kolaydır. İçimizde uzun zamandır var olagelen bir şey içinse kimse kolay kolay bir yorumda, değerlendirmede bulunamaz. Onun üzerine tüm söylenecekler söylenmiş kabul edilir. Yeni bir şeyler söylemesi, üretmesi zor gelir, cesaret gerektirir. Necip Tosun, Günümüz Öyküsü’nde yeni bir şeyler söylüyor. Daima ileriye dönük bir bakış açısıyla bakıyor ve konuşuyor. Klişelerle karşımıza çıkmıyor.

Necip Tosun, öykücülüğümüzün hem atardamarı hem toplardamarı

Kitaplığımın raflarına baktığımda, bu yazarları bir arada görmek herhalde imkansız, diyorum. Sözün gücü dedikleri bu olsa gerek, işte buradalar, bir kitaplığın rafında bir aradalar. Grupların, çekişmelerin, ötekileştirmelerin, kıskançlıkların yazı insanlarının arasını açması trajik bir durum. Ne yazık ki ülkemizde bunun örnekleri bir hayli fazla. Necip Tosun, Günümüz Öyküsü’yle, belki de hiçbir zaman bir araya gelmeyecek, gelemeyecek elli öykücüyü ve eserlerini anlatıyor. Siyasal, toplumsal, kültürel açıdan farklı atmosferlerde yetişen öykücülerin ortaya çıkardıkları ürünler hakkında analizlerde bulunuyor.

Günümüz Öyküsü, elli öykücünün öykülerini nasıl yazdıklarını, nasıl bir anlatım biçimini tercih ettiklerini, öykücülüğümüze katkılarını, öykülerinin konularını, ne şartlarda ve nasıl bir zamanda öykülerini yazdıklarını, kimlerden etkilendiklerini, esinlendiklerini, öykülerinin konularını, öykü anlayışlarını anlatıyor. İncelenen öykücülerin ortak temaları, ayrıldıkları noktalar saptanıyor. Necip Tosun, öykücülüğümüzün hem atardamarı hem toplardamarı. Yaptığı çalışmalarla öykü türünün gizlerini açığa çıkarıyor, türe dair yeni bir şeyler ortaya koyuyor, türün keşfedilmemiş yanlarına bir keşif çentiği atıyor. Belki de başka hiçbir yerde ismine rastlayamayacağımız ya da hakkında araştırma/inceleme yapmak istesek fazla bir bilgi bulamayacağımız isimlere ulaşmamızı, onlarla tanışmamızı sağlıyor.

Öykü türü insanı, hayatı, insanın yolcuğunu anlatıyor. Öyküyü ne kadar açarsak, öykümüzün izini ne kadar sürersek insanı/insanlığı ve hayatı o kadar iyi anlayacağız. Duyguların ve düşüncelerin yoğun bir şekilde işlendiği, fazlasının atılıp özünün bırakıldığı bir tür olan öykü, insanın his ve algılama yönünden derinleşmesini sağlıyor.

Necip Tosun, yaptığı kritiklerin yanında öyküye dair ansiklopedik bilgiler veriyor. '80 sonrasının izlerinin günümüze öykü cephesinden nasıl yansıdığını okuyoruz Tosun’un kaleminden.

Netice olarak, öykücülüğümüze dair güçlü bir bellek niteliğinde bir eserdir Günümüz Öyküsü.

Hatice Ebrar Akbulut yazdı

YORUM EKLE