Devletler, yönetimlerinin her döneminde hızlı ve güvenilir haberlere ihtiyaç duymuştur. Etrafta neler olup bittiğine ilişkin haber alma, alınan bu haberi olabildiğince gizli tutarak menfaat sağlama isteği ve olası tehlikeleri önceden görüp tedbir alma ihtiyacı, istihbaratın önemini artırmıştır. Bunun yanında ülke içinde siyasi rakiplerin gizli planlarını deşifre etmek, devlet adamlarının hâl ve hareketlerine hâkim olmak, halkın emniyetini ve huzurunu sağlamak güçlü bir istihbarat mekanizmasıyla mümkün olabilmektedir. Günümüzde teknolojik imkânlar sayesinde istihbarat faaliyetleri modern devletler için vazgeçilmezdir.
“Selçuklularda İstihbarat” kitabında, Büyük Selçuklu Devleti ile şubeleri Irak, Kirman, Suriye ve Türkiye Selçukluları kronolojik ve coğrafi açıdan bir bütün olarak ele alınmıştır. XI. ve XIII. yüzyıllar arasında çok geniş bir sahada hüküm süren Selçuklular, tarihimizin önemli dönüm noktalarından birini teşkil etmektedir. Dönemin istihbarat faaliyetleri hakkında kaynaklarda yeterince bilgiye rastlanmaz. Bunun sebebi, istihbaratın ve casusluğun doğası gereği gizli bir faaliyet olmasıdır. Bu gizlilik, kaynaklara da yansımıştır. Konu ile ilgili bir başka sorun ise istihbarat faaliyetlerinin devletin rutin haberleşme hizmetleriyle karışmış olmasıdır. Haber iletiminin insan ve hayvan unsuruna dayandığı ve fiziki bir iletime bağlı olması, Ortaçağ’da her iki faaliyetin birlikte değerlendirilmesini beraberinde getirmiştir. Selçuklular devrinde açık ve gizli olarak bilgi toplamak yanında başta casusluk faaliyetleriyle olmak üzere yürütülen operasyonel istihbarat da söz konusu olmuştur. İstihbarat, her devlet için önemli olduğu gibi Selçuklular için de son derece önemlidir. Anadolu’nun kapılarını açan bu büyük devletin başarısında bu gizli habercilerin payı çok önemlidir.
İstihbarata Dair Birkaç Söz
Casuslukla ilgili ilk kayıtlara eski Hitit ve Mısır tarihlerinde rastlanır. Mısır tarihi, Hititlerin casusluk ve istihbarat teşkilatını detaylı olarak aktarır. Mısır Kralı III. Tutmotis ajanlarını, kuşattığı Yafa şehrine un çuvalları içinde gönderip şehre ilişkin bilgiler toplamıştır. II. Ramses ise ordularının yerini söylemeleri için yakaladığı esirlere eziyet ederek onlardan bilgi almaya çalışmıştır. Homeros da “İlyada” eserinde, Truva şehrinin Yunan ordusu tarafından tahta bir at heykelinin içine yerleştirilen askerlerle ele geçirildiğini yazar. Eski Yunan devletlerinde bilgilerin gizli tutulup düşmana sızmaması için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Kölelerin saçları tıraş edilip kafa derilerine haberler yazılması ve saçların uzamasıyla bu haberlerin üzerinin örtülmesi, köleler ile haber gönderme yöntemlerden birisidir.
Çinliler de Türkler arasına casuslar göndermiş ve Türkler hakkında kendilerine yardımcı olacak pek çok bilgi edinmişlerdir. Milattan önce 138 yılında Hunlar arasında on üç yıl kalmış bir gezgin olan Chang-Chien, Hunların durumunu, gücünü, ordu düzenini, savaş tutumlarını, yaşam şekillerini ve birbirleriyle olan münasebetlerini rapor hâlinde Çin imparatoruna sunmuştur. Aynı şekilde Bizans ile Roma’dan Attila için casuslar gönderilmiş ve Attila’nın özellikleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Nitekim Attila’nın büyüden ve büyücülerden korktuğu tespit edilmiş ve Bizans’a yaklaşması üzerine de çevresini din adamı kisvesiyle casuslar sarmıştır. Çinli prenseslerin, Türk beyleriyle evlenmek suretiyle devletlerinin işine yarayacak birçok bilgi edinmeleri mümkün olmuştur.
Türk, Çin, İran dillerine son derece vakıf, ticaret amacıyla Asya ve Avrupa’nın her tarafında bulunabilen Soğdlular, Çinlilerin casusluk için kullandığı millettir. Bizans ise Bulgar, Kıpçak, Kuman ve Peçenekleri kontrol altında tutmak amacıyla casuslar kullanılmış ve aynı dili konuşmaları dolayısıyla bunları Orta Asya ve Hazarlar aleyhine de casus olarak kullanılmışlardır. Akhunlar, Sâsâniler ve Bizans’ın casusluk faaliyetlerine maruz kalmışlardır. Orhun abidelerinde Türgişler, Kırgızlar ve Dokuz Oğuzlar ile edilen mücadelelerde “Körüg” denilen casuslardan bahsedilmektedir. Göktürkler İpek Yolu için Çin, Bizans ve Sâsânilerin hareketlerini gözlemliyor ve bunun için de Soğdlu tüccarları kullanıyorlardı. Uygurlar ise casuslarına yemin ettiriyor ve buna “Sav tutuzması” diyorlardı. Bu yemin edildikten sonra söylenecekler söyleniyordu. Karahanlılar ise “Rulağ” denilen haberleşme teşkilatını kullanıyorlardı. “Kargu” veya “Karguy” denilen minare gibi yüksekçe yapılardan yakılan ateşler vasıtasıyla düşman hakkında süratle haber almak mümkün olabiliyordu. Ayrıca Karahanlı sarayında Türkçe, Arapça ve Farsça bilen kadın casuslar da istihdam edilmiştir. İslâm devletlerinde posta ve istihbarat teşkilatlarına kurumsal olarak “Berîd” ismi verilmiştir. Berîd Teşkilatı; Selçuklular, Abbasîler ve Gazneliler de kullanmıştır.
Alparslan Dönemi İstihbarat Faaliyetleri
Alparslan’ın berîd sistemine pek önem vermediği ve onun “Sâhib-i haber” tayin etmeyip bu âdeti kaldırdığı söylenir. Bu âdetin kaldırılması ve görevlinin işine son verilmesi, böyle bir teşkilatın daha önce var olduğunu gösterir. Sultan, sâhib-i haberlerin; dostlar hakkında olumsuz, düşmanlar hakkında ise olumlu raporlar vermek suretiyle dostu düşman edip düşmanların da onların yerini almasına sebep olabileceklerini ileri sürmektedir. Nizâmülmü’l-Mülk bu ifadeleri kabul etmekle birlikte teşkilatın gerekli olduğunu ancak başında bulunacak kişinin güvenilir ve dindar olması gerektiğini belirtmiştir. Sultan Alparslan, jurnallere itibar etmezdi. Rivayetlerden birinde jurnalcilerden birinin Nizâmü’l-Mülk aleyhinde bir notu sultanın namaz kıldığı yere bıraktığı anlatılır. Bu notta vezirin mal varlığı, aldığı vergiler gibi çeşitli şeyler yazmaktadır. Sultan Alparslan bu notu alıp vezirine vermiş ve eğer burada yazılanlar doğru ise ahlakını düzeltmesini, eğer yalan ise yazanların hatalarını düzeltip doğru işlere yönlendirmesini söylemiştir. Bu konu birkaç kaynakta bu hâliyle geçmektedir. Bündarî, Alparslan’ın sâhib-i haber tayin etmediğinden ve bu âdeti kaldırmasından dolayı Bâtınîlerin birdenbire güçlü bir şekilde ortaya çıktığından bahseder. Bündarî, devletin dört bir köşesine casuslar ve haberciler göndermediği ve olan bitenden haberdar olamadığı için sultanı eleştirmiştir.
Tüm bunlarla beraber Alparslan’ın istihbarat faaliyetlerine önem vermediği sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Sonuçta casusluk, istihbarat faaliyetlerinden yalnızca biridir. Sultan Alparslan, Türk bozkır geleneğinden gelmektedir ve meseleye bu bakış açısıyla yaklaşmıştır. Sultan, devlet adamlarının ya da tâbi hükümdar ve beyliklerin sürekli bir izleme ve teftiş mekanizmasıyla gözlem altında bulundurulmasına sıcak bakmamış ve karşı çıkmıştır. Ancak bilhassa savaş durumlarında dış düşman hakkında bilgi edinme yollarına başvurmadığını düşünmek yanlıştır. Yalnızca bu yöntemlerin kurumsal anlamda yapılmadığını ve ihtiyaç duyulduğunda başvurulan özel bilgi edinme yolları olduğunu söyleyebiliriz. Keşif akınları, gözcüler, esirleri konuşturma, elçiler vasıtasıyla bilgi toplama ve tüccarlardan faydalanma gibi yöntemler kullanılmıştır. Örneğin, sultanın kardeşi Kavurd’un, Kirman bölgesinde isyan hareketi başladığı bilgisini bir tüccar vasıtasıyla öğrenmiştir. Fakat bu tüccarın herhangi bir tüccar mı yoksa özel görevi olan bir ajan mı olduğu tam olarak bilinmemektedir. Nizâmü’l-Mülk, yurdun her köşesine değişik kılıklarda casuslar gönderilmesi gerektiğinden bahseder. Belki bu tüccar da onun görevlendirdiği bir kişilerden biridir. Kaynaklar bu konuda kesin bir bilgi vermemektedir. Aynı şekilde Malazgirt Savaşı’nın hemen öncesinde Alparslan, Bizans imparatoruna bir elçi göndermiştir. Sultan bu elçi vasıtasıyla Bizans ordusunun durumunu öğrenmek istemiştir.
Ünlü Selçuklu komutanı Afşin, bu hususta önemli işlere imza atmıştır. O, Bizans’ın gücünü ve durumunu gizli mektuplaşmalarla sultana iletmiştir. Malazgirt Savaşı’nın hemen öncesinde Bizans Sarayı’ndan kimi isimlerle mektuplaştığı çeşitli kaynaklarda yer almaktadır.
Sultan Alparslan zamanında da karşı istihbarat faaliyetlerinde bulunulmuş ve bunlar tespit edilerek önlenmiştir. Alparslan’dan sonra Melikşah ve Sancar dönemlerinde casuslar kullanıldığına dair kaynaklarda bazı bilgiler vardır ve Nizâmü’l-Mülk tarafından teyit edilir.
Selçuklu İstihbaratçıları ve Sâhib-i Haberler
Selçuklular döneminde istihbarat faaliyetlerinde bulunanlar “Divân-ı inşâ”ya bağlı berîd teşkilatı bünyesinde yer alan görevliler olduğu gibi özel olarak vazifelendirilmiş elçiler, özel casuslar veya muhbirler de olabilmekteydi.
Sâhib-i haberler, İslâm devletlerinde berîd teşkilatı bünyesinde görev almaktaydılar. Bu teşkilat içerisinde amir vazifesinde bulunan görevliye “Sâhib-i berîd” denilmektedir. Ayrıca teşkilatın eyalet ve vilayetlerde görev yapan memurları da “Nâib-i berîd” olarak anılmaktadır. Sâhib-i haberler, oldukça kritik görevlerde yer alır. Bu noktada memleketin salâha kavuşması ya da fesada uğraması onlara bağlıdır denilebilir. Bu görevliler, sebep ne olursa olsun amaçtan sapmadan dosdoğru hizmet etmekle mükelleftirler.
Sâhib-i haberler, devletin her türlü haber alma faaliyetinin düzenli, güvenilir ve en hızlı biçimde yürümesinden mesuldürler. Merkezde nüfuz sahibi devlet görevlileri, eyalet ve vilayetlerde melikler, emirler, kadılar ve diğer memurlar hakkında bilgiler toplamak ve onların attığı her adıma vâkıf olmak durumundaydılar. Memleketin içinde ve dışında meydana gelen her olaydan haberdar olmaları ve bu bilgileri tetkik ederek gerekli yerlere zamanında ulaştırmaları gerekiyordu.
Casus, Elçi ve Haberciler
Bazı gizli ve özel malumatı elde etmek için kullanılan görevlilere, casus denilmiştir. İslâmiyet’ten önceki Türk geleneğinde casus kullanma âdeti olduğu gibi İslâmî dönemde de Türklerin casus kullandıkları görülmüştür. Dede Korkut Hikâyeleri’nde casusların kullanıldığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Selçuklular, ilk dönemlerinde casuslar kullanmışlar ardından devlet kurumsal bir yapıya bürününce bu müessese, berîd teşkilatı bünyesinde faaliyet gösterir olmuştur. Ancak yine de sultana doğrudan bağlı casuslar mevcuttur. Örneğin, Melikşah’ın çok güvendiği “Beğberd” isimli bir kişiyi Nizâmü’l-Mülk’e karşı casus olarak görevlendirdiği bilinmektedir. Yine Nizâmü’l-Mülk ve İbn Behmenyâr gibi devlet adamlarının da casuslar kullandığına kaynaklarda rastlanır.
Casuslar, gizli haber götürme ve istihbarat toplama, suikast tertip etme ve adam kaçırma gibi pek çok gizli göreve tayin edilebilirler. Tüccar, seyyah, sûfi, derviş, seyyar satıcı, eskici, hamal, sâki, keşiş ya da rahip gibi dikkat çekmeyecek kılıklarda dolaşabilir ve vazifelerini bu kılıklar altında icra edebilirler. Mühim olan fark edilmemektir. Ayrıca bu mesleği gerçekten icra eden kimseler de casus olarak kullanılabilir, tarihte bunun pek çok örneği mevcuttur.
Elçi, bir devleti temsil etmek için başka bir devlet tarafından görevlendirilen diplomattır. Selçuklularda elçiler, başta hilafet makamı olmak üzere diğer bağımsız ve tâbi devletlerle ilişkilerde büyük rol oynamışlardır. Fetih ve zafer müjdesi gibi konularda onların verdiği bilgiler dikkate alınmıştır. Barış antlaşması yapma, tâbiliğe davet etme, vergilerin tespiti, ittifak ve işbirliği tesis etme, ticari imtiyaz sağlama, arabuluculuk, yeni hükümdarı tebrik etme, dilek ve ricada bulunma ya da şikâyet etme gibi pek çok diplomatik amaçlarla elçiler kullanılmıştır.
Elçilerin en önemli vazifelerinden biri de istihbarî bilgiler toplamaktır. Selçuklular bu hususta elçileri etkin bir şekilde kullanmışlardır. Elçiler yolculukları boyunca geçtikleri güzergâhlara dikkatlice bakıp oraların coğrafi ve stratejik açıdan ne ifade ettiğini ve bunların ileride devleti lehine nasıl kullanılabileceğini araştırırlar. Yolların, boğazların ve nehirlerin nerede olduğu elçiler açısından son derece önemlidir.
Haberci, haber taşıyan demektir. Ancak bir haberci istihbarî faaliyetlerde de bulunabilir. Selçuklular, habercileri istihbarat elemanı olarak kullanmışlardır. İbn Bibi, Türkiye Selçukluları döneminde dilenci kılığındaki bir haberciden bahsetmektedir. Bir haberci de dönemin sultanına çoban kılığında çoban değneğinin içinde mektup götürmüştür. Habercilerin getirdiği haberler eğer sevinçli haber ise çeşitli hediyelerle taltif edilirler.
İstihbarat Araçları ve Mekânları
Yol güzergâhları ve ulaşım sistemleri, devletler için her dönemde büyük önem arz etmiştir. Selçuklular da bu konuya son derece önem vermişlerdir. Alparslan döneminde yolların düzen ve emniyeti için çalışmalar yapılmış, yeni köprüler, hanlar ve kervansaraylar imar edilmiştir. Bu gelişmeler, ekonomik ve askeri amaçlar kadar haberleşme ve istihbarat faaliyetlerinin güvenlik ve hızına da fayda etmekteydi. Kervansaraylar, ticaret hayatı için olmazsa olmaz bir öneme sahiplerdi. Selçuklu sultanları da bunun bilincinde olarak her otuz veya kırk kilometre mesafede bir yaptırdıkları kale gibi görünen bu yapılar ile yolların güvenliğini ve konaklama ihtiyacını karşılayarak haberleşmenin sağlıklı yürümesine yardımcı olmuşlardır. Bu yapılarda, surlar üzerinde yüksek kuleler bulunmaktaydı. Bu kulelerde düşmanı gözetleyen nöbetçiler bulundurulmakta, ateş ile verilen işaretler vasıtasıyla da hudut boyları arasında süratli bir haberleşme sağlanmaktaydı. Bu şekilde düşman hakkında edinilen bilgiye göre tedbirler alınırdı. Kervansaraylar, ayrıca haber taşıyıcıların durup dinlendiği ve gerektiğinde at değiştirdiği ya da vazifesini bir başka haberciye devrettiği nokta olma işlevi de görmekteydi. Alınan istihbaratı ilgili kişi ya da makama ulaştırma hızı da son derece önemlidir. Sultan Melikşah döneminde koşucu habercilerin birbirleriyle yarış yapmalarından, hız unsuru ön planda tutularak seçildikleri ve vazifeleri için talim yaptıkları görülmüştür. Haberciler, yakın mesafelerde yaya koşucular olarak kullanılırken uzak mesafeler için arazinin durumuna göre at, hecin devesi ya da posta güvercini kullanırlardı.
Atın hızı her zaman her konuda önem arz etmiştir. At’a, Türk’ün kanadı da denilir. At, dayanıklılığı ve hızı dolayısıyla haberleşmenin vazgeçilmezidir. Fakat dinlendirilmeden, sürekli koşturulursa ve hava şartlarına uygun hareket edilmezse atlardan gerekli faydayı almak mümkün olmaz. Ayrıca yolların durumu, binicinin kabiliyeti, atın cinsi, binit takımları ve nalları hız unsurunu etkilemektedir. Yaklaşık üç yüz kilometrelik bir mesafeden haber alma en erken otuz saatte olabilmektedir. Ancak her saatte ulaşılabilen bir menzil noktasında, vazifenin harekete hazır yeni bir atlıya teslim edilmesi şeklinde planlanırsa gece yola çıkarılan bir haber gündüz, gündüz yola çıkarılan bir haber de gece hedefe ulaşabilecektir.
Hecin develeri de haberleşmede kullanılan bir başka hayvandır ve daha çok çöl şartlarında tercih edilmişlerdir. Hecin develeri sayesinde kara postacılığı gelişmiş, hız ve düzen kazanmıştır. Haberleşme sisteminde, özel olarak eğitilmiş ve yuvalarına alıştırılmış, eşine düşkün cins güvercinler de kullanılmıştır. Güvercinlerin taşıdıkları haber ya da mesajlar ağırlığı 1,5 dirhem yani 5 gram kadar olan kâğıtlara yazılırdı. Bu kâğıtlar, güvercinin kanat teleklerine ya da ayağına geçirilen bir halkaya bağlanırdı. Ancak güvercin postacılığında bazı sınırlamalar vardır. Örneğin, güvercinler dönecekleri yere önceden getirilmeli ve çok uzun mesajlar taşımamalıdır. Düşman şahinler ise güvercinler için birer tehdittir. Hem haberin ulaşmamasına hem de düşman eline geçmesine neden olacaktır. Nitekim Esârib Kalesi’nden Melik Rıdvan’a gönderilen güvercin, düşman şahinler yoluyla Haçlıların eline geçmiştir.
Savaşta İstihbarat
Askeri istihbarat, rakip ordunun sayıca ne durumda olduğu, silah ve teçhizat kapasitesi, güçlü ve zayıf yönleri, savaş düzeni, harekât planı veya iklim ve arazi faktörü gibi konularda önceden haberdar olmak ve böylece düşmana karşı üstünlük sağlamak amacıyla yürütülmüştür. Selçukluların askeri istihbarat alanındaki en büyük faaliyeti, keşif akınları ve öncü birliklerin faaliyetleridir. Keşif birlikleri ve öncü birlikler, arazi yapısı ve düşmanın yapısını araştırırlar, gerekirse düşmanın öncü birlikleriyle çatışmaya dahi girerlerdi. Çatışma söz konusu olmasa bile yıpratma ve yıldırma amaçlı vur-kaç taktiğine başvururlardı. Bu faaliyetlerle stratejik ve uzun vadeli istihbarat sağlanıyordu.
Askeri alanda kullanılan casuslar, düşman ordusunun içine sızarak istihbarat toplamıştır. Casuslarla haber almanın yanında, düşman karargâhında asılsız bir haber yayıp onların heyecan, korku ve paniğe kapılmalarıyla karışıklıklar çıkarıldığı ya da aldatılarak pusu ve tuzaklara çekildikleri de oluyordu. Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus zamanında istihbarat faaliyetleriyle zaferler kazanılmıştır. Bilinen örneklerden birinde, Sinop’tan sultana mühürlü bir mektup getirilir. Mektupta, Trabzon Rum hükümdarının ülkesinde işlettiği cinayetlerden ve sınırları ihlal ederek çıkardığı karışıklıklardan bahsedilir. Sultan bir meclis toplayarak devletin ileri gelenlerine ne yapılması hususunu sormuştur. Verilen tavsiye, Sinop’un kuşatılması ve karadan ve denizden alınabilecek yardımların engellenmesidir. Bunun üzerine güçlü bir orduyla harekete geçilmiş, Sinop’un ve hükümdarının durumunu daha yakından öğrenmek için bölgeye casuslar gönderilmiştir. Casuslar, Sinop hükümdarının yanındaki beş yüz kişilik birlikle şehrin dışında tedbirsiz olarak içki ve avla meşgul olduğunu görüp hemen sultana haber vermişlerdir. Sınırdaki askerler duyum üzerine derhâl harekete geçmiş ve kısa sürede hazırlıksız olan düşmanı ele geçirip esir almayı başarmışlardır. Daha sonra da Sinop kuşatılarak kısa sürede teslim alınmıştır.
Konuşturma da istihbarat elde etmenin bir başka yoldur. Buna “Dil alma faaliyeti” denir. Bu tabir, Divanü Lûgati’t Türk, Kutadgu Bilig ve Dede Korkut Hikâyeleri’nde de yer almıştır. Dil alma, düşman hakkında bilgi verecek birini yakalamayı ve bu dilden alınan istihbaratı içermektedir. Düşmana konuşmamak yani düşmanın dil almasını engellemek için ise dil çıkartmamak ifadesi kullanılır. Selçuklular, dil alma yöntemini etkin bir biçimde kullanmışlardır. Bu yöntemle çok değerli bilgiler alınabileceği gibi kasten verilmiş asılsız bilgiler de elde edilebilir. Bunun için esir edilen kişinin düşman hakkında gerekli ve yeterli bilgiye sahip olması gereklidir. Elde edilen bilgilerin detaylı bir biçimde incelenmesi bu anlamda şarttır.
Taraf değiştirenler de askeri istihbarat faaliyetlerinde yer alabilirler. Taraf değiştirenler, düşman birlikleri içerisinden çeşitli sebeplerle ayrılıp rakip ordunun saflarına geçenleri ifade eder. Savaş sırasında kimileri ya gönüllü olarak ya da çeşitli vaatlerle kandırılma veya tehdit edilme yoluyla taraf değiştirebilirler. Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Uz ve Peçenekler daha önce Sultan Alparslan ile mektuplaşmış ve gönüllü olarak Selçuklu saflarına geçmiştir. Bilhassa kale ve şehir kuşatmalarında içeriden haber alma, çok daha önemli hâle gelir. Kuşatma savaşlarında kale içerisindeki savunmacı güç, silah ve teçhizat, erzak ve yakacak stoku ile savunmaya dair alınan karar ve faaliyetlere ilişkin bilgilerden haberdar olunması gerekir. Bunu gerçekleştirebilmek için de içerideki asker ve sivil halkın kuşatmacılar tarafına çekilmesi gerekmektedir.