Dert de derman da ‘Ne Varsa İçimizde’ diyen şiirler

Genç şair Harun Sarıgül’ün şiirleri “Ne Varsa İçimizde” başlığı altında okuyucuyla buluştu. Kitap, gelenekten beslenen şiirlerin hangi zenginlik ve çeşitlilikle okuyucuya hitap ettiğini göstermesi açısından dikkate değer. Yasin Şen yazdı.

Dert de derman da ‘Ne Varsa İçimizde’ diyen şiirler

Şiir, insanın hakikatle kurduğu ilk köprüdür. İrfanî hakikatler başlangıçta ve uzun bir dönem şiir elbisesine bürünmüş, insanlığa böyle takdim edilmişlerdir. Dolayısıyla şiir üzerine yorum yapanların bu hususu dikkate almaları şiirin özündeki mânâyı anlamak adına çok önemli bir imkân olabilir. Fakat şiirin kadim bilgelik geleneğiyle kurduğu sağlam bağın günümüzde büyük ölçüde zayıflaması ve şiirin sadece zevk-i selîme hitap eden bir edebiyat meşgalesi olarak görülmesi kendine “şair” diyen birçok kimsenin ortaya çıkmasına ve bunların her yazdığına şiir denmesine sebebiyet vermiştir. Bu ise şiirin neredeyse tükenmesine ve kavram olarak anlam kaymasına uğramasına neden olmuştur. Bugün bir şiir kitabını yayınlamada yaşanan müşküller ve şiir okunmaması artık şiire yönelik geleneksel yaklaşımın iflası anlamına gelmektedir.

Şiire yönelik bu olumsuz tabloyu nispeten değiştiren güzel şeyler de yaşanmakta ve zaman zaman güçlü şiirler yazılmaktadır. Bu türden eserlerin gerçek takdirkârı elbette zaman olacaktır. Buna rağmen şiirlerini yayınlama cesareti gösteren özellikle genç şairleri takdir etmek bizce vicdanî bir borç telakki edilmelidir. Nitekim günümüz genç şairlerinden Harun Sarıgül’ün şimdilerde Lirik Yayınları’ndan çıkan Ne Varsa İçimizde başlığını taşıyan kitabı bunlardan biridir. Eserin başlığının hemen altında yer alan “Aşk kaleminden mürekkep damladı, adına şiir dediler” cümlesi de kitabın özüne dair bir işaret olarak görülebilir. Nitekim bu kitap, şairin zaman zaman kaleme aldığı ve muhtelif konulara temas eden şiirlerden oluşmaktadır. Kitabın kapak tasarımı da bu minvalde tasarlanmış. İç içe geçmiş birbirinden farklı sarmaşık desenleri bize hem içeriği, hem de sarmaşığın Fars dilindeki karşılığı olan “aşk” kelimesini hatırlatmaktadır.

Küçük bir divançe gibi hazırlanmış

Eserde altı bölüm yer almaktadır. Bunlardan birincisi “Hû” başlığını taşımakta ve daha çok tasavvufî konular üzerine yoğunlaşmaktadır. Kitabın ikinci bölümünde yer alan şiirler “Leylâ” üst başlığını altında bir araya getirilmiştir. Bu kısım daha çok geleneksel motiflerle bezenmiş inişli çıkışlı bir seyir takip eden aşk konusunda yazılmış şiirlerden oluşmaktadır. “Şair” başlığını taşıyan üçüncü kısım ise daha çok şairin şahsiyetine temas eden şiirlere yer vermekte ve modern hayatı, kendi penceresinden gördüğü manzaralarla bize resmetmektedir. “Halk İçre” başlığını taşıyan dördüncü kısım ise halk edebiyatı nazım şekilleriyle yazılmış şiirlere ayrılmıştır. Beşinci kısım “Gazeller” başlığını taşımakta ve gazel nazım şekliyle yazılmış denemeleri ihtiva etmektedir. Eserin son bölümü bize rubai tarzını andıran dörtlüklere ve berceste beyitlere ayrılmıştır. Şair, konu yönüyle kitabı küçük bir “Divançe” gibi hazırlamış. Bu durum okuyucuya aynı anda farklı nazım türleri ve farklı konuları sunması açısından oldukça önemli. Aynı zamanda şairin hece ölçüsünde, serbest nazımda ve beyit esaslı türlerindeki yetkinliğini görmemize de olanak sağlıyor.

Harun Sarıgül’ün kitabında yer alan ilk şiir eserin karakteristik yanını da haber veren “Yitik” şiiridir. Bu şiir daha mükemmel söyleyişlerin müjdecisi gibidir. Şairin bir iç muhasebesi yaşadığını ve var oluşa olan mistik bakışını haber veren bu eserdeki şu mısraları okuyalım:

Ezelde toprağımız alınmış bir yerden,

Biraz dertten katılmış, biraz da kederden,

Levh-i mahfuzdan bilindi, kaderden.

Ruhu giydirilmemiş her beden üryan,

Mana ruh olur, yitiğini arar her can

Duruşun asırlık ilahi bir mabet

Yokluğunu taşlamak en büyük ibadet

Yürüyüşün devri devran, duruşun kıyamet

Bıçağın kınından çıksa her şey sana kurban

İsmailler teslim olur, yitiğini arar her can

Sükût sende, dil sende, kulak sende

Sultanlar köle yoluna, âşıklar bende

Can seni göreli zor durur tende

Sur’un sesini unutur sesini duyan

Ölüler kıyam eder, yitiğini arar her can

Yitik şiirine benzer şekilde “Nokta” şiirinde de başarılı söyleyişler yakalayan şairin şu mısraları dikkat çekicidir:

Bilir misin,

ben noktayım?

Bir var’dayım, bir yok’tayım.

Mistik bir söyleyiş hâkim

Şiirin bu ilk mısraları bize masallardaki mistik söyleyişi hatırlatmaktadır. “Bir varmış bir yokmuş” diyen masal dili, mistik esrarın kapılarını aralamak isteyenlere bir imkân sunmaktadır. Burada da benzer bir hususun var olduğunu varlık-yokluk ilişkisinin daha ilk mısralarda ele alınmasından anlamaktayız.

Sarıgül’ün en başarılı şiirleri bizce hece vezniyle kaleme aldıklarıdır. Geleneksel formlar, iyi şaire çok önemli bir imkân sunmaktadır. Buna âhenk demek istiyorum. Sarıgül bunu anlamış ve şiirlerine başarılı bir şekilde yansıtabilmiştir. Ey Gönül, Erenler Çekti Kılıç, Yunus Emre, Hayranlık Düşer Bize şiirleri bunlardan bazılarıdır. Bunlarda ayrıca dikkat çeken husus, şairin menkıbe geleneğine temas etmiş olmasıdır. Yunus Emre şiirinde menâkıbnâmenin gücü şu dörtlüklerde hissedilmektedir:

Bezm-i elest sözün vermiş,

Kırk yıl dağdan odun dermiş,

Yüzünü canana sermiş,

Ezelde kul Yunus Emre.

Gören onu fakir seçer,

Tân eyleyip bühtân biçer,

Kasımlar sıgaya çeker,

Nâdâna el Yunus Emre.

Sarıgül’ün şiirlerinde dikkatimizi çeken hususlardan biri de yoğun denebilecek bir iç muhasebesidir. Biz, Kurtar Beni, Feryat, Dua, Biz ve Onlar şiirlerinde bu durum bariz bir şekilde mısralara taşınmıştır. Bu şiirlerinde şair, tasavvufî birikimin imkânların ve kelime dünyasından da istifade etmektedir. Bu sayede bu derin kültürün havası şiire taşınabilmiştir. Nitekim şairin şu mısraları bunun ifadesidir:

Seni görmeyen gözden,

Seni bilmeyen özden,

Seni demeyen sözden,

Kurtar beni Allah’ım.

Yunus Emre’den beslenmiş

Buradan hareketle şairin şekil ve muhteva açısından birçok şiirinde Yunus Emre’nin izinde olduğunu ifade etmek isteriz. Dolayısıyla Sarıgül’ün şiiri Yunus Emre mektebinden beslenmektedir. Bunun yanı sıra Harun Sarıgül’ün günümüz şairlerinden bazı tesirleri de şiirine taşıdığını ifade etmek isteriz. Söz gelimi Ömrümde Zindan şiiri, Necip Fazıl Kısakürek’in Zindandan Mehmed’e Mektup şiirinden bariz izler taşımaktadır. Yukarıda Sarıgül’ün Halk Edebiyatından etkilendiğini ifade etmiştik. Onun “Ne’sin” şiirinde geçen şu dörtlüğü bu güçlü geleneğin izlerini yansıtmaktadır:

Vurdum sazın teline,

Sen sen diye inledi.

Mızrap düştü derdine,

Perde seni dinledi.

Özellikle “Şair” bölümü Sarıgül’ün ruh dünyasındaki esintileri görmemiz açısından önemlidir. Genel itibariyle bu bölüm serbest şiirlerden oluşuyor. Modern dünya içinde yaşayan bir şairin hayatı nasıl değerlendirdiğine dair en güzel örnekleri burada görmekteyiz. Dilemma adlı şiirinde bu durum açıkça görülmekte:

Bir bardaktan

bir bardağa boşanıyor bedenim.

Sebebim mi bu düş; yoksa nedenim?

İnsanlarım kararsız,

gitmek ve gelmemek arasında.

Hayat saatimin çelişkisindeyim!

Bir ayağım sabit,

on iki dilemmayı dolaşıyorum

akreple bir anda.

İroninin mecazı gibiyim!

Son bölümdeki beyit ve dörtlükler bize rubai tarzıyla berceste mısra geleneğini hatırlatıyor. Buradan da şairin klasik edebiyatın imkânlarından faydalandığını ve bu edebiyatı yakından incelediği de anlaşılıyor:

Bil ki sevgi mihrabıma besmelesiz çıktın.

Niyetin başka görünür, amelin de başka,

Kabul mü olurdu gafil kıldığın namazın?

Gönlümün kıblesi dönük olmasaydı aşka…

Aşağıdaki beyit ise âşık tipinin sevgili karşısındaki durumunu anlatmak için güzel bir örnek diye düşünüyoruz:

Ya kâğıda bağır, ya kalem çağır

Ben, halden dilsiz; sen gönülden sağır

Harun Sarıgül günümüz genç şairlerinden… Şiirleri Ne Varsa İçimizde başlığı altında okuyucuyla buluşuyor. Geleneğin en azından yeniden üretildiği şiirler bağlamında kitaptaki metinlerin dikkate değer olduğunu ifade etmek isteriz. Kitap, gelenekten beslenen şiirlerin hangi zenginlik ve çeşitlilikle okuyucuya hitap ettiğini göstermesi açısından dikkate değer. Halk şiiri, klasik şiir, modern şiir ve tasavvuf geleneği Harun Sarıgül’ün şiirlerinin ana kaynakları olarak dikkat çekmektedir.

Bu ilk kitabın bahtının açık olmasını ve yeni çalışmalara vesile olmasını temenni ederiz.

Yasin Şen

YORUM EKLE

banner36