Beyan Yayınları, Malatya ekolüne müntesip olmanın gerekliliklerini yerine getirmeyi sürdürüyor. Daha önce Malatyalı yazarların hatıralarını yayımlamak suretiyle bu görevi ifa eden Beyan, geçtiğimiz aylar içinde Şevket Başıbüyük’ün Malatya'yı enine boyuna tanıttığı, anlattığı Saadet Şehri Malatya adlı eseri basarak sorumluluğunu yerine getirmeyi sürdürdü. Başıbüyük’ün Malatya’sı kaçıncı şehirdir bilemiyorum ancak şehir monografileri tarihindeki yerini almıştır.
Şehir Kitaplarımızdan Bir Demet
Şehir üzerine yazan Cumhuriyet dönemi edebiyatçılarımız arasında ilk gözümüze çarpan Yahya Kemal’dir. Yahya Kemal çok sevdiği İstanbul’u azizleştirir ve Aziz İstanbul diye anlatır şehrin hikayesini. Yahya Kemal’den sonra Ahmet Hamdi Tanpınar’ı görürüz. Tanpınar, hocasının yolunu takip etmiş ve İstanbul’u da içine alan beş şehrimizi anlatmışır. Kendisinden sonra yazılan şehrengizler, şehir monografileri için bir milat olan Beş Şehir adlı o muallet ve her okunduğunda farklı anlam katmanlarını okurların gönül ve zihin dünyasına açan eserde, Tanpınar; Ankara, Konya Bursa, Erzurum ve İstanbul’u anlatmıştır. Ahmet Turan Alkan’ın Sivas’ı anlattığı Altıncı Şehir vardır sonra. Alkan beş şehir adını kabullenmiş ve Sivas’ı altıncı şehir yapmıştır. Bir başka eser Mithat Enç’in Uzun Çarşının Uluları’dır. Enç eserinde Gaziantep’i anlatır okurlarına. Özkan Yalçın,Yedinci Şehir adını verdiği kitabında Amasya’yı anlatır deneme tadında.
Daha nice kitaplar vardır, bizleri şehirlerle buluşturan: Mustafa Armağan’ın Bursa Şehrengiz’i, Şükrü Karatepe’nin Kayseri’yi anlatığı Kendini Kuran Şehir’ini ilk elde söylemek mümkün. 2010 yılı İstanbul Avrupa Kültür Başkenti vesilesiyle İstanbul’un kimi semt ve ilçeleri hakkında yazılan eserler bizde de bir şehir kitaplığının oluşmasına ve büyümesine önemli katkılar sundu. Yine Dergâh Yayınları'nın Erzurum Kitaplığı ve İsmail Kara Hoca'nın gayretleriyle kendine saha açan Rize Kitaplığı,Kitabevi’nin sahibi Mehmet Varış’ın gayretleriyle Sivas şehri üzerine yazılanlar da artık birer yekûn tutmaya başladılar. Şehir kitaplarının şimdilik en yenisi, Şevket Başıbüyük’ün kaleme aldığı Saadet Şehri Malatya’dır. Kitap, Beyan Yayınları etiketiyle 2015’in Mayıs ayında okurların beğenisine sunuldu.
Başıbüyük kitabın hikayesini anlattığı bölümde kitaba Beş Şehirden mülhem olarak sekizici şehir adını vermek ister, fakat bu adla bir kitap yazıldığını öğrenir. Dokuzuncu şehir adından da aynı sebepten vazgeçer. Son olarak kitaba koyduğu adın bütün bir Malatya'nın doruk notasına çıkmış özelliklerini yansıtmasını ister ve kitaba Saadet Şehri Malatya adını verir.
Herkesin Malatya'sını yazdı
Kahta’da doğan, öğrenim hayatını Malatya’da tamamlayan ve Malatya’da yaşamını sürdüren Şevket Başıbüyük, Malatya’ya olan vefa borcunu ödemeyi sürdürüyor. Daha önce yine Beyan Yayınları etiketiyle okurların ilgi ve alakasına sunduğu Malatya’nın Puslu Yılları adlı bir eser yayınlamıştı. Kitapta Şevket Başıbüyük’ün Sunuş yazısından önce, kendisi de Malatyalı olan Sadık Yalsızuçanlar’ın ve yazarın oğlu Enes Başıbüyük’ün birer yazısını okumak mümkün. Başıbüyük kitabın sonuna eklediği yazısında sadece kendisindeki Malatya’yı değil, herkesin Malatya’sını yazmaya çalıştığını ifade ediyor. Kitabı okuyup bitirdiğinizde, benim gibi ancak üç yıl yaşamış biri bile Malatya’ya dair kendinden nice parçalar bulabiliyor.
Önsözü ve sonözü istisna edersek 12 bölümden oluşuyor kitap. Kitabın bölüm adlarını sıralayarak, okurlara kitabın muhteviyatı hakkında da bazı ipuçları vermiş oluruz. Kitabın bölüm başlıklarından dahi elimizde çok sıkı bir şehir kitabı olduğunu anlayabiliriz. Özellikle; Malatya’nın Heykelleri, Malatya’nın Suları ve Unutulmayan Delilerimiz adlı bölümler, şehri monografilerinde pek fazla rastlamadığımız ilgi çekici bölümler.
Battal Gazi, Niyazi-i Mısrî, Somuncu Baba ve Fethi Gemuhluoğlu'yla birlikte aliminden siyasetçisine, şarkıcısından futbolcusuna kadar daha nice büyük isimler var kitapta. İsimleri “güneşin doğduğu yer” anlamına gelen Malatya’yla anılan bu şahıslara baktığımızda Malatya’nın her konuda münbit bir şehir olduğunu söylemek mümkün.
Belediyelerin kulakları çınlasın
Caddeler, sokaklar mahalleler şehrin tarihidir, bize şehrin tarihi arkaplanını, geçmişini, hafızasını yansıtır. Biz sokaklar sayesinde, orada doğmuş, büyümüş meşhurları, tarihin bir zamanında meydana gelmiş olayları, oradaki yapıları öğrenmiş oluruz. Binaenaleyh sokak, cadde adı değiştirmek aslında şehrin görünen yüzünün arkasındaki görünmeyen, geçmişteki tarihini de değiştirmektir. Sokak, cadde adı değiştiren belediyelerin kulakları çınlasın.
Başıbüyük bu bilinçle ilk iki bölümde Malatya’nın cadde ve sokaklarını, Malatya için önemli olan eserleri, cami, han, türbe, kilise, han ve hamamları anlatmış. Anlatmış ki, bu eserler ve adlar kaybolsa dahi, en azından kitaplarda yaşamaya devam etsin.
Kitabın en ilginç bölümü Malatya’nın Delileri bölümü. Her şehrin delisi vardır, ancak Malatya kadar delisi olan bir başka şehir var mıdır bilmiyorum. Şevket Başıbüyük bu bölümde Deliler Takviminden bahsetmiş. Malatyalılar şehrin delilerinin fotoğraflarını ve kısa özgeçmişlerini yazdıkları bir takvim hazırlamışlar tek yaprak. Benim dahi gördüğüm bu takvimde, delilerin hayat hikayelerini de anlatmış Başıbüyük, ilgili bölümde. Onlardan bir ikisinin ilginç hikayesini nakletmeden olmaz. Malum delilik ve deliler edebiyatımızın uzağında olan bir mevzu değil. Mehmet Niyazi’nin Deliler ve Dahiler, Zeki Bulduk’un Müstesna Deliler Albümü adlı kitapları bize bunu ispatlamaya yeter.
“Saga nee, gaynanam gile gidiyim”
Dost meclislerinde duyduğum bir hikayecikti. Aslını işte başıbüyük’ün Malatya’sında buldum. Azzet Bacı adındaki delinin başından geçenler duyduğum. Malatyaya trafik lambaları yeni takılmış, polisler de halkın alışması için yardımcı oluyor ışıkların altında. Kadının biri ışık mışık dinlemeden karşıdan karşıya gemekte. Polis hemen düdüğünü öttürür ve duruma müdahale eder. ışığı görmüyor musunuz, nereye gidiyorsunuz diye sorar. Azzet Bacı adındaki kadın, polisin müdahalesini anlayamamış ve çok kızmıştır. O kızgınlıkla “Saga nee, gaynanam gile gidiyim.” cevabını verir.
Literatüre girmemiş bir deli Cezayir
Müsaade ederseniz literatüre girmemiş bir deli de ben eklemek isterim. Malatya’nın Yazıhan ilçesinde hayat süren bu şahsın adı Ali’dir. Ancak halk kendisine Cezayir adını takmıştır. Neden Cezayir denilmiştir, o kadar sormama rağmen ikna edici bir cevap alamadım. Nerede bir kalabalık varsa, oraya koşturan ve yapılacak iş neyse onun ucundan tutmaya çalışan Cezayir, özellikle Cuma günleri ilçenin merkezindeki caminin abdesthanesinin önüne bir masa ve sandalye atar, tuvaleti beklerdi. Tuvalette temizlik yapmazdı ancak gelenden gidenden bugünün parasıyla 50 kuruş keserdi.
Bu işi yaparken Cezayir’in üstünde takım elbise ve kıravat bulunurdu. Sadece Cuma günü değil, bayram seyran günlerinde ve düğünlerde de Cezayir’i takım elbise ve kıravatla görebilirdiniz. Tuvaletten çıkanlara kolonya tutan Cezayir, ücreti ödemeyenlere de hatırladığım kadarıyla pek ses etmezdi. Vakit namazlarında camiye devam eden Cezayir, bana İbrahim Hoca der, ve her gördüğü yerde sigara isterdi. Beni göremediği yerlerde de ‘gözlüklü hoca nerede’ diye sorarmış. Zararsız, kimseye karışmayan; bilakis toplumsal olaylarda elini taşın altına sokan, düğün derneklerde masa sandalye taşıyan biriydi.
Gitmesek de görmesek de okuyalım
Geçmişten günümüze fotoğraflarla ve Yusuf Alkan’ın çizimleriyle renklenen kitap, açıkçası o kadar dolu ki, hangi bölümü anlatsak bir tarafı eksik kalacakmış gibi geliyor bana. O yüzden fazla söze hacet yok diyor, yolu bir şekilde Malatya’dan geçmiş olanların, şehir momografilerine ilgi duyanların okumalarını hararetle salık veriyorum.
Son olarak deriz ki, şehir asla unutmaz ve şehrin hafızası aslında insanın hafızasıdır. Şehir aslında hayattır, algıdır, kültürdür, tarihtir; topyekun bir insandır. Değişen insan ve kültürü ve hayata bakışıyla beraber şehir de değişir. O halde daha nice şehir monografileri için yazarlarımızdan, eli kalem tutanlarımızdan yaşadıkları şehirleri bizlere ucundan kıyısından anlatmaya başlamalarını dileriz. Onlar anlatsın ki, bizler de gitmesek de görmesek de bizim olduğuna inandığımız şehirleri tanıyalım ve sevelim.
İsmail Demirel bir özlemle okudu ve yazdı.