Damla, denizin tüm özelliklerini bünyesinde taşır

Hüseyin Rahmi Yananlı, 'Damla ve Deniz’i bir vefa örneği olarak derlemiş. Ölümsüz olduğuna inandığı şahsiyetlerin sözlerini aktararak onların sözlerinin de ölümsüz olduğunu göstermek istemiş. Hatice Ebrar Akbulut yazdı.

Damla, denizin tüm özelliklerini bünyesinde taşır

Her şeyin gelip geçici olduğunu her fırsatta vurgularız. Her fırsatta “Gelimli gidimli dünya/ sonu ölümlü dünya.” demeyi ihmal etmeyiz. Dilimize bir çırpıda söylenebilecek kadar yapışmış olan gelip geçicilik, bizi düşünmekten, sorgulamaktan, ilmî çalışmalara zaman ayırmaktan alıkoyabilecek kadar da bilincimizden kopmuş, uzaklaşmış. İnsanın yapıp ettikleri zaman içinde kalıyor. Uçup gitmiyor. İnsanın yaşadığı zamanların içerisinde kayıtlı kalıyor. O kayıtlar şahitlerince aktarılıp başka zamanlara taşınıyor. Kimilerinin kayıtlarıysa kendisiyle beraber unutulup gidiyor. Hüseyin Rahmi Yananlı, yaşadığı zaman dilimine hapsolmayan, başka zamanların insanlarına ismini söyleten, bıraktığı eserlerle kendisinden sonraki bir zaman diliminde yaşayan insanlarla hâlâ konuşan, onlara öğreten, tavsiyelerde bulunan bir kalemdir.

Yananlı, Büyüyen Ay Yayınları'ndan çıkan Damla ve Deniz adlı kitabıyla zengin içerikli bir eser ortaya koymuş. Okur, tarihe adını yazdırmış isimlerin denizine düşen bir damladır bu kitabın karşısında. Zaman tünelinde adım adım ilerler gibi Veysel Karanî’den Yunus Emre’ye kadar birçok zâtın hâllerini, sırlarını, özelliklerini, yaşam öyküsünü okuruz. Damla, denizi tanımakla, yeryüzü denizinde ne kadar farklı insanların olduğunu görür. Her insanın kendi içinde bir değer olduğunu kavrar. Her insana bir zenginlik gözüyle bakar. Yeryüzü denizinin incilerini tanıdıkça insanın küçük bir âlem olduğunu idrak eder. Yananlı, Damla ve Deniz’i bir vefa örneği olarak derlemiş. Ölümsüz olduğuna inandığı şahsiyetlerin sözlerini aktararak onların sözlerinin de ölümsüz olduğunu göstermek istemiş. Yananlı’ya göre, yeryüzü denizi incilerinin sözleri bir damladır. Bu damla denizin bütün özelliklerini bünyesinde taşır. İnsan bu zâtların sözlerini anlarsa denizi de anlamış olur. Bu nedenle kitabın ismi “Damla ve Deniz” koyulmuş.

Kitapta insanı etkileyen kıssalar var

Damla ve Deniz, “Öncekiler” ve “Sonrakiler” olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Kitabın sonunda ise “Münferit Sözler” başlığı altında mutasavvıfların sözlerine, şiirlerine yer veriliyor. Veysel Karanî, Hallac-ı Mansûr, Hasan Basrî, Zunnûn Mısrî, Mevlânâ, Yunus Emre gibi birçok değerli şahsiyetin hayatlarına, eserlerine, sözlerine yer verilmiş. Şahsiyetler kronolojik bir sıra ile anlatılmış. Yananlı’nın Damla ve Deniz eseriyle anlatmak istediği, hayatlarına dair bilgiler verilen velîlerin yaşam öyküleri, sözleri farklı farklı da olsa özlerinin bir olduğunu görmektir. Bu velîlerin birini hakkıyla anlayan hepsini anlamış olur. Damla ve Deniz’deki metinler Arapça ve Farsça eserlerden tercüme edilmiş. Tercüme yapılırken manaya bağlı kalınmış, lafız da ihlâl edilmemiş: “Mutasavvıflar katında söz ten, mana can konumunda olduğu için biz de can tarafına ağırlık verdik.”

Damla ve Deniz, İslâm mezhepleri, tasavvuf, kelâm, İslâm medeniyeti gibi alanlara dair bilgiler veriyor. İslâm mezhepleri ve kelâm alanına örnek olarak, Hasan Basrî’nin öğrencisi Vâsıl bin Atâ ile yaşadığı bir hadise sonucu Mutezîle mezhebinin nasıl ortaya çıktığını öğreniyoruz. Mutasavvıfların yaşam öyküleri anlatılırken bir yandan da onların hangi yönlerinin sivrildiği işlenmiş: Muhyiddin Arabî’nin ilim abidesi oluşu, Nûn sahibi Zünnûn Mısrî’nin manevî hastalıkları iyileştirmede mahir oluşu, Abdulkadir Geylanî’nin dürüstlükten şaşmayışı, Muhammed bin Vâsî’nin civanmert oluşu…

Kitapta insanı etkileyen kıssalar var. Habib-i Acemî’nin yaşamına ait olan kıssa, Kur’an’ı anlamanın ve ona ısınmanın kalp işi olduğunu anlatması bakımından etkileyicidir. Aslen İranlı olan Acemî, Kur’an’ı kendi diline yabancı olduğu için düzgün okuyamaz. Bu nedenle kendisine yabancı anlamında Acemî denilmiş. Yine de o Kur’an’ı okumaktan hiç vazgeçmemiş, onu dinlerken hep ağlamış. Kendisine “sen Arap olmadığın, Kur’an’ı anlamadığın hâlde niçin ağlıyorsun” diye soranlara şu manidar cevabı vermiş: “Evet, ben Acemî’yim, ama kalbim Arabî (düzgün konuşan biri)dir.”

Atalarımızın dininden saptırıyor diye susturulmak istendiler

Yananlı, yalnızca mutasavvıfların sözlerine yer vermekle yetinmemiş, onların yaşarken maruz kaldıkları ithamların haksızlığını da açıklamaya çalışmıştır. Bu da eseri derleyen Yananlı’nın kolaya kaçmadığını gösterir. Abbasî saltanatının karabasanlı dönemlerinde katledilen Hallac-ı Mansûr’u “Mansûr’u Yanlış Anlamanın Sebebi” başlığında toplamıştır. Mansûr’un haklılığını anlatırken okura şunları söyler: “Mansûr’u böyle doğru anlamak mümkün iken çoğunluk neden onu doğru anlamadı da hep yanlış anladı? Çünkü doğru sözü ancak doğru kişi anlar.”

İnsanlara isimleri dışında başka bir şeyle hitap edilecekse bu hitabın anlamı çok önemlidir. İnsanların onurunu kıracak sevimsiz hitaplar hoş görülmez. Mutasavvıfların isimlerinin önlerine koyulan unvanlar, onların ne kadar değerli olduklarının nişanesi. Toplum onları öyle sevmiş ve bağrına basmış. Hem ahlakının güzelliği hem de yüzünün güzelliğinden dolayı Hasan Basrî’ye “İnci Hasan” anlamında Hasan-ı Lü’lü, Muhyiddin Arabî’ye dini ihyâ eden anlamında Muhyiddin demişler, aynı lakap ile Abdulkâdir Geylânî de unvanlanmıştır.

Damla ve Deniz’de ismi geçen şahsiyetlerin birçok ortak noktası var. En dikkat çekici olanı, yaşadıkları dönemde, toplumun bir kısmı tarafından dışlanmış olmaları. Kimileri dışlanmakla kalmamış, idama mahkûm edilmiş. Sebep olarak, din gayreti gösterilmiş, atalarımızın dininden saptırıyor diye susturulmak istenmişlerdir. Toplum, düşünen, doğruyu söyleyen kimseleri ateş çemberinden geçirir. Mutasavvıflar da bu çemberden geçmiş ve her seferinde sabretmesini bilmişlerdir. Onlar belâlar karşısında sabrettikleri için Hakk düşmanlarından ayrılmış, Hakk’ın dostu olmuşlardır.

Hüseyin Rahmi Yananlı, edebiyat tarihimize katkıları olan ve İslâm’a hizmet eden değerli bir kalemdir. Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmış olan Yananlı, Arif Nihat Asya’nın da öğrencisidir. Sayısız güzel işlere ve eserlere imza atmıştır. Fikrî mücadelesinden ödün vermediği için avukatlık ruhsatı elinden alınmış, yine de mücadelesinden vazgeçmemiş, Şule Yüksel Şenler ile birlikte Seher Vakti gazetesini yayınlamıştır.

Yananlı 25 Eylül 2013 Çarşamba günü ebedî istirahatgâhına uğurlandı. O, Damla ve Deniz’i ermişlerin, velilerin değeri, sözleri anlaşılsın diye derlemiş. Bu ve bunun gibi yazılar da Yananlı’nın değeri bilinsin, eserleri ve emeği anlaşılsın içindir.

Hatice Ebrar Akbulut yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Damla bozkurt
Damla bozkurt - 1 yıl Önce

Çok güzel bir kitap benim adım da damla