Hayatımız öyle şeylere gebedir ki bazen toplanmadan dağılırız. Önce ‘çözülür’, daha sonra toplanırız. Sanki hep sadece dağılmak için toplanılmış gibi bir ruh hali sarar bizi. Bu durum bazen aile, bazen bireysel, bazen de sosyal hayatın içinden kopup gelir. Kişinin yaşadığı hayat tarzıyla ise harmanlanarak yeniden bir yorum kazanır. Çağdaş Türk hikâyeciliğinin önde gelen isimlerinden olan Rasim Özdenören’in iki önemli kitabı ‘Çözülme’ ve ‘Hışırtı’ tam da bu konular etrafında topluyor okurunu. Bir nefeste yakalıyor ve uzun solukta bırakmıyor.
Çözülme, Rasim Özdenören’in ikinci hikâye kitabı. İlk baskısı 1973 tarihinde yapılmış. 10. baskısı ise 2016 yılında gerçekleşmiş. Koca 44 yıl geçmiş aradan. 2000 yılında ilk baskısını gerçekleştiren beşinci öykü kitabı Hışırtı ise dağılan ruh halini toplamaya çalışıyor bir nebze olsun. 6. baskısını ise 2015 yılında gerçekleşmiş. Birbirini farklı bakış açılarıyla tamamlayan iki hikâye kitabından bahsediyoruz. İnsana dair, insanı hatırlatan ve insan olmanın önemini, karamsarlığını ve umudunu taşıyan toplam yirmi bir hikâye. Tıpkı sen gibi, tıpkı ben gibi, biz gibi.
Biri dağılanların biri toplanmaya çalışanların öyküleri
Bir kitabı anlamanın yolu aslında yazarın gözüyle kitaba bakmaya çalışmaktan geçer. Herkeste oluşturduğu etki ve tepki farklıdır evet ama konu ve işleyiş bakımından yazarın neyi nasıl kastettiği tam da buradan açığa çıkacaktır. Kelimeler gözlerinize dokunurken sadece bir anlam bırakmazlar. Arkasında sakladığı sırrı bırakırlar önce pervasızca dimağlara. Gözden düştüklerini gördükleri an birbirlerine sımsıkı sarılır ve bırakmazlar kendilerini başka bir kimseye. Burada ise yazardan çok okura iş düşüyor. Okur da yazılanla kendi dünyasını birleştirip ortaya farklı bir duruş sergiliyor.
Bir kitap fuarında rastlamıştım Çözülme ve Hışırtı’ya. Aynı stantta farklı yerlerde duruyorlardı. Nasıl oldu da aynı poşetin içine girdiler uzun bir süre kendileri bile şaşırdılar, farkındayım. Biri dağılanların biri toplanmaya çalışanların öykülerini anlatıyordu. İkisi de aynı derdin farklı yansımalarıydılar.
Çözülme’de toplam dört hikâye var. İlk hikâye ise ‘Ölünün Odaları’. Hışırtı’da ise toplam on yedi hikâye var. ‘Kör Buluşma’ isimli ilk hikâye bütün açık hedeflerin hesaplandığı ama bir tek kör noktada kalanların hikâyesini anlatıyor. İki kitapta özellikle dikkatimi çeken nokta konulardan çok kelimelerle kurgulanan hayatlardı. Hepsinin ayrı bir kıyafeti ve duruşu vardı. Bir şeyi anlatırken anlatmanın ötesinde olma durumu ortaya koyuyor Rasim Özdenören. Kimin hikayesini anlatıyorsa o oluveriyor o anda. O ruh hali sizi kapsadığında ise bazen bütün hikayelerin aynı olduğu kanısına varıyorsunuz. Çözülme kitabının en önemli farkı ailevi konuları farklı boyutlarıyla ele alması. Hayatın içinden olduğu için aslında aynı hikayelerden bahsediyoruz. Ama anlatışı ve kullanılan kelimelerin ağırlığı, o ruh hali ve iç çekişmeleri kitabın ana hatlarıyla üslubunu da etkilemekte.
‘Ama insan gene de eskir’
Hışırtı kitabında bireyin bilinçaltı derinliğine inerek ruhsal çözümlemelerde bulunurken, keskin ve köklü değişimlerin yaşandığı ülkede bu değişimin kuşaklar arasındaki iletişim problemlerinin nasıl ortaya çıktığı ve dahi nasıl derinleştiğini ortaya koymakta yazar. Çözülme’de ise kültürel-sosyal değişimin hem bireyde hem de ailede meydana getirdiği çelişkileri, açmazları irdeliyor. Batılılaşma-yabancılaşmanın ailedeki çözülmeye varan sarsıcı etkisini şairane bir üslupla anlatıyor. Biri genelden özele doğru giderken diğeri özelden genele doğru giderek, düzlemdeki yeri ve içeriğini değiştirerek farklı konuları heybesine biriktiriyor.
Aile olmaktan öte aile kalabilmenin yollarını arıyor hem yazar hem de karakterler. Farklı bir kapıdan girmek yahut aynı kapıdan bambaşka çıkmaya çalışmak. Ve o arada kurulan asıl hikayelerin bulantı hali. Baş dönmesi halinde başlayıp bütün vücudu saran nitelikte. Çözülme kitabındaki “Aile” isimli hikayede şöyle bir cümle var: ‘Ama insan gene de eskir. Eskimeyen zamandır.’ Ve hikaye kaldığı yerden devam ediyor. Önemli olan zamanın akması ve insanın eskimesidir. Bu cümleyi toplar nitelikte olanı ise şu: ‘Oysa zaman belki bir ömür süren tek bir andır.’
‘Kimi şeyleri öğrenmek uzun sürmüyor. İnsan kimsenin yardımına muhtaç olmadan kendiliğinden öğreniyor içinde bulunduğu şartlarda nasıl yaşayacağını.’ Bu cümle kitaba ismi veren “Çözülme” isimli hikayeden. Çocukluğunda babasından dayak yiyen Kerim’in hayatta tutunurken karşılaştığı olayları ve dönüm noktalarını anlatıyor. Her dayak yediğinde kaçıyor evden ve kaçmak onun artık bir yaşam tarzı oluyor. Her şeyden kaçarken en sonunda birden tutuluveriyor. Olmadık bir yerde ve olmadık bir zamanda.
1973'ten ve 2000'den bir ömür kaplayan iki hikaye kitabı
Çözülme kitabında daha durağanken olaylar ve olgular, Hışırtı kitabında biraz daha aktif hale geçiyor her şey. İçsel konuşmalar ve bütünlük hissi her ne kadar aynı olsa da Hışırtı’da biraz daha dinamik bir altyapı var. Kişiler ve olaylar daha ince ayrıntıyla anlatlşmış. Okumuyor, adeta yaşıyorsunuz. Yaşlanıyorsunuz mu demek istemiştim acaba? Dilim sürçtü galiba.
‘… çünkü aşk bulanık bir şeydir, bense berraklıktan yanayım… ama mutluluğun bulanık olanın içinde gizlendiği kabul edilir.’ Hışırtı kitabının “Acı isim” hikayesinden alıntı bu cümlede. Mutluğun, aşkın ve bulanık olanın çerçevesini çiziyor bir yol boyunca. Sevmekle her şey bitiyor mu? Sevmenin adını nereye konuşlandırıyor. Bilinmez. Başlanıldığı tarih bile elimizde olmayan bir hayatın ne zaman biteceği müphemliğiyle yanıp tutuşurken.
‘İsyana dönüşen teslimiyet, günaha dönüşen tövbe.. bu nasıl bir şeydi acaba? Bu kendisi miydi?’ Aynı kitabın “Pörsüme” isimli hikâyesinden bu alıntı da. Aynı hikayede başka bir cümle de bu cümleyi tamamlar nitelikte: ‘… acaba niçin tövbenin içindeki isyandan çekiniyordu, yoksa isyanın içindeki tövbeyi mi araması gerekiyordu?’ İsyanın tövbe olan kısmı yahut tövbenin içinde gizlenen isyan zehri. Hem karmaşık hem de aydınlık bir dünya. Neresinden tutulursa değişiyor işte…
Bütün hikayelerin bir başı ve bir sonu var evet. Ama sonu mu başı yoksa başı mı sonu, okurun algılayışına göre değişiyor. Biri 1973 yılında, biri 2000 yılında yazılmış ve bir ömür kaplayan iki hikaye kitabı. Aynı hayatlarda biriken, dışarda ve içerde tutulan pek çok duygu. Hepsi farklı mevzilerin aynı çocuğu, çocukluğun baharı, gençliğin deli başlılığı, yaşlılığın hüznü ve çekişmeleri. Benim en çok sevdiğim hikayelerinin ismini de yazmadan edemeyeceğim: Biri ‘Yara’, diğeri ise ‘Kumsalda’. Sizin hikayeniz hangisi merak ediyorsanız, o vakit haydi buyurun okumaya.
Rasim Özdenören, Çözülme, İz Yayıncılık
Hatice Kübra Karadeniz