Çeşitli Yayınevlerinden Yeni Çıkan Kitaplar / Ocak 2017

Her ay başında, sitemize hangi yayınevleri neler göndermişse onları toplu olarak siz okurlarımızla paylaşıyoruz. İşte Ocak-2017 döneminde Dünyabizim'e gelenler...

Çeşitli Yayınevlerinden Yeni Çıkan Kitaplar / Ocak 2017

Okurlarımızın bildiği üzere, kurulduğu 2008'den beri sitemiz kültürün tüm alanlarında olduğu gibi yeni çıkan kitapların değerlendirilmesi hususunda da özel haberler, değerlendirme metinleri yayınlıyor. Habercilerimizin özverili çalışmaları, sitemizin yayın dünyasını yakından izlemesine ve gelişmelerden (yeni çıkan kitaplar da dahil) okurlarını haberdar etmesine vesile oluyor.

Özellikle son iki yıldır çeşitli yayınevleri Dünyabizim ofisine yeni çıkan kitaplarını gönderme zahmetinde bulunuyorlar. Kendilerine teşekkür ederiz. Bizler de, yayın ilkelerimize uyan kitapları habercilerimize dağıtıyor, eğer kitabı okuyup da severlerse, haber yapmaya değer görürlerse haberleştirmelerini rica ediyoruz.

Şimdiye kadar bu tür yeni çıkan hangi kitaplar değerlendirildi, özel haberler üretildi, hepsine Dünyabizim Ansiklopedisi'nde ilgili kitap/yazar başlığı altında ulaşabilmeniz mümkün: //www.dunyabizim.com/tags

Artık her ay başında, geçen ay içinde sitemize hangi yayınevleri neler göndermişse onları toplu olarak siz okurlarımızla paylaşıyoruz. Elbette her bir kitap için inşallah özel haber/ler de üretmeye/ üretilmesine vesile olmaya devam edeceğiz.

Aşağıda Ocak-2017 döneminde Dünyabizim'e gelen kitapları listeledik. İyi okumalar...

Bu ayın kitaplarına dair kısa yorumlardan müteşekkil videolara göz atabilirsiniz:

Birinci Kısım

İkinci Kısım 

Ahmet Yakupoğlu Anadolu & İstanbul, TOKİ Kültür Yayınları

Samet Doğan, Cuma Günü Uçmayan Kuş, Profil Yayınları

"Eğer biri bana, 'Doğru yola yanlış kişiyle çıkmak mı yoksa yanlış yola doğru kişiyle çıkmak mı daha az riskli' diye soracak olsaydı, sanırım ben yanlış yola yanlış kişilerle çıkmanın daha az riskli olduğunu söylerdim. Ne tür bir belanın içinde olduğunun farkında olmak her şeyden daha güvenli. Timsahla dolu bir nehirden geçmek gibi. Timsahlar oradalar ama sanki aranızda gizli bir anlaşma varmışçasına, ses çıkarmadan geçişinizi izliyorlar."

Son yılların en korkunç trajedilerinin yaşandığı Suriye savaşına yakından bakan bir roman. Ateş altındaki insanların hikayelerini, korkuyla cesareti, hüzünle coşkuyu aynı anda hissederek, bir solukta okuyacaksınız.

Helin Şahin, Kripto, Profil Yayınları

15 Temmuz askeri FETÖ darbe girişiminin perde arkası ile örgütün TSK içine nasıl sızdığı ilk kez bu kitapta resmi belgelerle kaleme alındı. Daha önce FETÖ ile ilgili “Bermuda / Posta Kutusuna Düşen Darbe Planı” adlı kitabı yazan gazeteci Helin Şahin, bu kitabında da örgütün karanlık kodlarını bir bir deşifre ediyor.

Barış Tut, Gecenin Yeşili, Profil Yayınları

Gün ışığı toplayınca saçlarını toprağın üzerinden, alıp götürür tüm yeşilini Lorca'nın. Gece, melankolinin solgun yüzlü anası, yeşilini serpiştirir yeryüzünün önemsiz sayılan köşelerine. Taşın toprağın hiç bitmeyecek kahrının izlerini örten de, gözler önüne seren de gecenin yeşilidir. Yerin uykuya çekilmeden hemen önce makyajını silerken ortaya çıkan yüzüdür biraz da. Bir aydınlanma anının soluk kesici heyecanını insanın zihnine bir türlü ulaştırmayan, haşin bir yüzleşmede dostun sırta sapladığı hançerin kabzasındaki zümrüdü hükümsüz kılan, gecenin o mahir rengidir aslında.

Kenan Kalecikli, Hacı Bektaş & Aşkın Çoban Ateşi, Profil Yayınları

Nişabur çarşılarında dükkanların sergileri ilk kez o yıl yazlık giysilerle değiştirilmemişti, kalın kumaşların yerini her ilkyazda olduğu gibi rengarenk boyanmış ince, ipek kumaşlar almamıştı. Çarşılardaki alışılmış tarçın, kuru biber, zencefil, karanfil, nane ve zerdeçal gibi onlarca baharatın birbirine karışarak oluşturduğu kokunun yerine geçen ölüm korkusunun bedenlerdeki her hücreye sinen dehşetinin etkileri karşı karşı konulmaz biçimde artarak dayanma sınırlarını epeyce zorlamıştı. Nişabur'da herkes ölüm(den) ko(r)kar olmuştu artık.

Sadık Yalsızuçanlar, Vefa Apartmanı, Profil Yayınları

Tevfik İleri Ulaştırma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı ve Bayındırlık Bakanı olarak çeşitli görevlerde yer almış ve 1950-60 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanlığını yapmış olan Adnan Menderes'in en yakınlarından biri olarak Yassıada'da yargılanıp idama mahkûm edilmiş bir bürokrat...

Sadık Yalsızuçanlar, Hemşinli Tevfik'in Hemşin'den Vefa Apartmanı'na uzanan hikâyesinde, Tevfik İleri'nin yanı sıra tüm ailesine yaşatılan zorlukların satır aralarını ve bir devre tanıklık etmemizi sağlayacak olan Yassıada ve Kayseri Cezaevi günlüklerini okuyucuyla paylaşıyor

Sadık Yalsızuçanlar, Yok Bişey, Profil Yayınları

'Düşünmek istemiyordu. Düşündükçe sıkışıyordu. Bir yol arıyordu. Bir patika… bir iz… bu karmaşadan çıkabileceği, sadece bu boğuntudan kurtulmak soluk almak için bir iz arıyordu…' Deneme, Araştırma, Roman Ve Senaryo Gibi Birçok Yazı Alanında Önemli Çalışmaları Bulunan, Özellikle Öykü Alanındayapmış Olduğu Çalışmalarla Tanınan Ve Eserlerinin Bir Kısmı Dünya Dilelrine Çevrilen Sadık Yalsızuçanlar, 'Yokbişey' Adlı Eserinde Okuyucuyu, Düşüncelerin Arasında Her Gün Biraz Daha Da Boğularak Yaşayan Hiçliğin Ve Varlığın Tam Ortasındaki Karmaşada Esir Olmuş Ruhların Hissettiği Parçalanmışlığa Ortak Olmaya Davet Ediyor…

Sibel Eraslan, 4 Defter & Rumeli Rüzgarı, Profil Yayınları

"Rumeli Rüzgârı, büyük ninelerimi İstanbul'a ve Anadolu'ya savurup getirmiş hicretin hikâyesi elbette... Rüzgâr, sadece zorunlu göçün hatırası, nostalji notları olarak da geçmiyor bu defterlerde. Kuşaklar arasında yaşadığımız derin dönüşümler, şimdilerde yerleşik olduğumuz halde etrafımızdaki mekân üzerinden süren ve belki zorunlu göçlerden, hicretlerden çok daha kudretli akıl almaz değişimler, eşyanın hakikatine vakıf olmamıza engel müthiş hızlı süreçler de, Dört Defter'in hayretlerindendir... Buna rağmen Rumeli Rüzgârı, nesilden nesile çok da bilinçli olmayarak aktarılan benzeşimleri, içerik değiştirse de bir türlü yatıştırılamayan tedirginliklerimizi, sebepli sebepsiz hasretlerimizi, bağlılıklarımızı, hiç kurtulamadığımız esaret hissiyatımızı, en önemlisi "tavır" olarak tüm sonraki kuşaklara da sirayet etmiş bir "ruh hali"ni işaret eder..."

Münir Tireli, Cem Karaca ve Die Kanaken, Atlas Kitap

Politik duruşunu müziğiyle birleştiren özgün bir sanatçı Cem Karaca. 1970'lerin sonunda bu tercihi nedeniyle ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Akabinde yurtdışında zorluklarla geçen bir hayat başladı. Münir Tireli, Cem Karaca'nın yurtdışında grup müziği bağlamında kendini yeniden üretmesini anlattı. Fonda 12 Eylül, Alman Yeşilleri, yerliliğini kaybetmiş bir diaspora, Türk ve Kürt solu, göç politikaları, Gastarbeiter halleri ve darbe döneminin ceberut mevzuatı var.

Şükrü Karaca, Anestü Nara, Ötüken Neşriyat

Bir ateşe yakınlaştım. Hz. Musa’nın Tur dağında ilâhi ışığı ateş sandığında söylediği sözdür “ânestü nârâ”. Yanar ve “ânestü nârâ” dersiniz. Yanmanız bitmemiştir çünkü. Yandıkça ateşe yakınlaşırsınız. Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır. Ateşin üstünde durmaktır. Murâdına ermek, sürekli aramayı gerektirir. Murâdınıza erdikçe, muradınıza eremezsiniz. (Ahmet İnam) 

Tarık Buğra, Ayakta Durmak İstiyorum, Ötüken Neşriyat

Bu piyesi, soylu Macar milletinin 1956 yılında hürriyet ve bağımsızlığını geri almak için giriştiği destanlık savaşta vahşîce, gaddarca, kalleşce öldürülen kadın, erkek, genç, ihtiyar, üniversiteli, işçi, aydın, onbinlerce insanın aziz ve yüksek hâtıralarına sunuyorum. Onlar hürriyete, bağımsızlığa, bir kelime ile mutluluğa en az bizim kadar lâyıktılar; o gün bugün yaşayanlar kadar...

Ziya Gökalp, Milli Tetebbular, Ötüken Neşriyat

Bu eser, Ziya Gökalp’ın Millî Tetebbûlar Mecmuası’nda yayımladığı iki değerli yazıdan oluşmaktadır: “Bir Kavmin Tedkîkinde Takip Olunacak Usul” ve “Eski Türklerde İçtimaî Teşkilatla Mantıkî Tasnifler Arasında Tenâzur”.  Ziya Gökalp’ın ilk yazısı ilm-i akvâm, kavmiyat veya günümüz tabiriyle etnoloji biliminin alanına giren bir konuda yazılmıştır. Bu alanda ilk olma özelliği gösterdiğini düşündüğümüz bu yazı, o yılların Türkiye’si için çok ileri bir düzeyi işaret etmektedir. İkinci yazı ise içtimaiyat, yani sosyoloji alanında bir yazıdır. Her iki yazı da yüksek seviyede bir tetebbû, yani inceleme ve araştırma yazısı, daha doğrusu bilimsel makaledir. Ziya Gökalp’ın kendisinin de ifade ettiği gibi bu yazılarda, L’Annéé Sociologique adlı yıllıkta çıkan diğer yazılarla birlikte, özellikle Emile Durkheim ve Mauss’un görüşleri etkilidir.

S. Burhanettin Kapusuzoğlu, Yozgat'ın Üç Sırlısı, Ötüken Neşriyat.

Mülk, ilim, irfan, şecaat, gayret ve adaletle ayakta durur. Mül­kün üzerindeki ilbâl güneşi de bu sayede yükselir. Esasen cemiyet bu hayat iksiriyle nefes alır. Bu itibarla her ilim ve irfan sahibi, çevresine istikamet tayin eden bir merkez şahsiyettir. Onlar, var­lık ve oluş sırrına dair beyanlarla gönüllere ışıktırlar ve ruh ik­limlerine muzafferane yürüyüşlerin kumandasından mesuldürler. Memleket ufkuna serapâ aydınlık olarak bu mânâda adı anı­lan mehabetli erlerden, Hak Erenleri’nden Şeyhü’l-Ulema Şâkir Efendi, halifesi Poyrazlılı Muharrem Efendi ve has talebesi Yozgat Müftüsü Şeyh Mehmed Hulusi Efendi gibi…

S. Burhanettin Kapusuzoğlu, Seferberlik Mahşeri, Ötüken Neşriyat

Seferberlik Mahşeri serlevhasıyla takdim etmeye çalıştığımız hatıralar bir neslin ateşle imtihanıdır ve Yozgat’ın yazılamayan tarihidir aslında. Seferberlik zamanı Yozgat’ında büyük trajediler yaşanmıştır. Adımız nâ-hak yere usata çıkmıştır. Herkes bahseder zaten! Fakat bir de madalyonun öteki yüzünde yazılı olanları, esas okunması gerekenleri vardır! Az da olsa bu eserde takdim edilmeye gayret edilenler yani!

İsmail Yakıt, Türklüğü Tartışılan Meşhurlar, Ötüken Neşriyat

Bir millet ne kadar büyük adam yetiştiriyor, büyüklerine sahip çıkıyor, onlara müteşekkir olu­yorsa, gelecek nesillerine o nispette önemli emanetler ve me­sajlar tevdi etmekle birlikte milletçe ölümsüzlüğün temellerini güçlendiriyor demektir. Bir millet yetiştirdiği büyük adamlara sahip çıkmasını bil­meli ve onlara gereken önemi göstermelidir. Onları ideal birer şahsiyet olarak hem kendi nesline hem de beşeriyete sunma­sını bilmelidir. Büyük adamlar veya tarihe mal olmuş önemli kişiler, mutlaka birileri tarafından ilgili olsun olmasın bir şekilde sahiplenilmişlerdir. Bugün Türkiye, gerek Türk dış işlerinde ve gerekse kültür politikasında, geçmiş Türk büyüklerine sahip çıkma gibi bir geleneği olmadığından meydanı boş bulan herkes, bu değerlerimize kolayca el uzatabilmektedir. Türkiye’nin böyle giderse gelecek nesillere, atalarından yadigâr olarak aktaracağı, gurur duymalarını sağlayacağı kültürel ve manevî mirası kalmayacaktır.

Murat Batmankaya, Küçülteç, Şule Yayınları

Neyse ki “Küçülteç” Kısa! En uzunu bile... Ki yazıda ne kadar “geveze” olduğumu bilen bilir.
Kısa; zira önce kendini, mademki ben bir başkası, aynı zamanda ötekini/diğerini dinleme çabası yani.
Kapalı kapılarda çaresizce dinelmis kişinin açık kapılardan içeri sızma teşebbüsü yahut telaşı.
Bilme arzusu; dünü, dünden öncesini... Bugünü; henüz yarın olmayan günü...
Ve nihayetinde, hiçbir şey bilmediğini, bas bas bağırma imkâni... Kâh utançla, kâh övünerek...

Franz Kafka, Aforizmalar, Şule Yayınları

Hölderlin der ki: “Ozanca barınır insan yeryüzünde.” Ve tarif ettiği o yer, ara bir yerdir: çifte yoksunluk zamanından kalma... Bir bakıma yerlerin yeri... Bir çeşit bekleme odası...
Muhakkak ki, en az Hölderlin kadar beklemiş biri Kafka da... Beklemeyi bilmiş biri... Üstelik ozanca...
İyi de, Kafka neden şiirde karar kılmamıştır da, düzyazıda ozanca davranmayı tercih etmiştir? Ara yerde (Araf ’ta mı yoksa) kalmayı arzulamıştır?
Aranan yanıtların çoğu, belirli bir olgunluğa ulaştıramadığı, daha da vahimi, tamamlayamadığı bu aforizmalarda gizli…
Büyük bir çökkünlük içindeyken yazılan; sık sık karalanan, zaman zaman atılan, bazen unutulan, sonra yeniden yazılan bu
aforizmalarda…

Yüce Gümüş, Tanburi Cemil Bey Enstrümanları Anlatıyor, Erdem Çocuk Yayınları

Müzik, bir sanat dalı olarak medeniyetin oluşmasında ve gelecek kuşaklara aktarılmasında çok özel bir yere sahiptir. Müziğimizin önemli isimlerinden Tanbûri Cemil Bey'in vefâtının 100. yılı anısına hazırlanan bu kitapta, onun anlatıcılığında Türk müziğinin temel unsurları tanıtılıyor. Çocuklarımızın kendi müzik kültürümüze ait enstrümanlar hakkında bilgi ve fikir sahibi olmaları amacıyla hazırlanan bu eser, aynı zamanda kıymetli bestekârları da tanıma imkanı sunuyor.

Ayşe Ünsal-Cihat Albayrak, İyilik Ajandası, Erdem Yayınları

Okul, iş, sosyal hayat, sosyal medya, paylaşılanlar, sürekli akıp gelen mesajlar, tıkalı trafikler, yoğun kaldırımlar ve nihayet yetmeyen bir 24 saat... Bu koşturma içinde yol kenarına çöküp kalmış minik yavruları, pazara çıkamayan anneleri, her sabah işe gider gibi evden çıkan işsiz babaları göremez oluyoruz. İşte asıl yorgunluk bu! Gönül yorgunluğu! İyilik Ajandası bu yorgunluğun şifası olarak hazırlandı. Kalbinizin iyiliğini tüm yıla yayacak bir hareketin içinde olmak size de iyi gelecek!

Her gün için farklı bir iyiliğin peşine düşecek, sosyal medya hesabımızdan iyilikte yarışanların mesajlarının geldiğini göreceksiniz. Her adım bir sonrakine cesaret kazandırıp, iyilik taptaze bir nefes olarak yaşamın her alanına dolacak.

Nureddin Yıldız, Bu Çağa Rapor, Tahlil Yayınları

Bütün zamanlar ve mekânlar Allah'ındır. Onun otoritesinin cari olmadığı bir zaman ve mekândan söz edilemez. Bu zamanı ve bu zamandaki gelişmeleri yaratan Allah'tır. Dini olan İslam'ı ve o dinin kitabı Kur'an'ı bu zamana ve zamanın nesline yetecek şekilde gönderen de odur. Sorunlar ve sıkıntılar ne olursa olsun bu zamanda dinimizi ve dinimizin kaynaklarını bize yeter görmemiz mümin olmamızın zorunlu şartıdır. Her ne kadar insanlar bunun aksi bir iddiada bulunmuyorlarsa da zihin dünyamızdaki bulanıklıklar iyi okunduğunda böyle bir durum işlenebilmektedir. Zamanı ve şartları okuyabilmeyi, mümince yorumlayabilmeyi, abdest ve namaz gibi öğretmeyi 'din eğitimi' olarak görmemiz gerekmektedir. Dinimizi bütün zamanların ve bütün mekânların dini olarak bilmemizin sonucudur bu.

Nureddin Yıldız, Mağaradan Arş'a, Tahlil Yayınları

Nasıl ki Ashab-ı Kehf bir mağaraya sığınarak Arş'a yükselmiş ve Allah Teâlâ onları kıyamete kadar peygamberlerin dahi hepsinin adını koymadığı kitabına sure ismi olarak koymuş, yüceltmiş ve bütün gençlerin örneği yapmışsa bu demektir ki ey genç kardeşlerim ve bacılarım; Allah size tıpkı namazda Fatiha'yı unutmamanızı buyurduğu gibi her cuma günü on ayetini okumayı buyurduğu Kehf suresini de unutmamanızı istiyor demektir. Onlar İsa aleyhisselama iman etmiş delikanlılardı. Jüpiter'in ilah olmadığını söyledikleri için zamanlarının jandarma-polisiyle kovalandılar. Bugünün gençlerini de Allah, Kehf suresinde delikanlı olmanın en güzel örneğini veren bu yedi adamı taklit etmeye çağırıyor.

Nureddin Yıldız, Bu Ümmetin Genci, Tahlil Yayınları

Arandığı bütün zamanları ve mekânları doldurmayı sevda edinmiş, ‘Buradayım ey ümmetim’ diye uykusuz kaldığı geceler boyunca, Azim ve çalışma abidesi olarak meleklerin önünde çırpındığı her yerde, ‘İşi vaktinden çok’ bir genç, Mü’min, Salih amelli, Büyük emelli, Yaşı ile değil azmi ile değerlendirilen, Okur, düşünür, konuşur, Dili Kur’an’lı, Gözü basiretli, Eli nasırlı, Haramların kirletmediği, hayallerin çökertmediği, Kullara kulluk düzeyinden Allah’a kulluk düzeyine yükselmiş, Arş’ın gölgesine ermeden soluklanmayan mübarek gence ithaftır. Bu kitap, ona bir duadır. Bu, ona söylenecek sözlerin özüdür, ön sözüdür.

Tahlil Yayınları

Tekrar Baskılar

Nureddin Yıldız, Bir Umut Bir Mektup 1-2-3, Tahlil Yayınları

Nureddin Yıldız, Hür Yürekli Genç, Tahlil Yayınları

Nureddin Yıldız, Hacı Bayram Sohbetleri, Tahlil Yayınları

Nureddin Yıldız, Şehzadebaşı Sohbetleri, Tahlil Yayınları

Nurettin Taşkesen, Esaret 1916, Mihrabad Yayınları

Esaret 1916, Doğu cephesinde Ruslara karşı büyük mücadele veren, ardından Moskoflara esir düşüp gurbet ve esaret hayatı yaşayan bir kahramanın romanı...
1890-1961 yılları arasında yaşayan Ahmet Onbaşı, tren vagonlarında başlayan esaret hayatının ardından maceralı bir firar yaşar ve Türkiye'ye döner. Yeni başlayan Millî Mücadele saflarında yer alır ve İstiklâl Harbi'ne katılır. Köyüne döndüğü zaman onu nelerin beklediğini bilmemektedir. Bu arada olağanüstü yıkımlara sebep olan 1939 Erzincan Depremi'ni de yaşar, artık kaybettiklerinin hesabını tutamaz...
Kuvvetli iradesiyle zoru nasıl başardığı, meşakkatli yılları ardında bırakarak yine vatan savunmasına coşkuyla katılışının öyküsüdür Esaret 1916. Beş yıllık esaret ve yedi yıl askerlik hayatıyla birlikte on iki yıl sonra köye dönüş...
Esaret 1916, fırtınalı bir hayatın romanı...

Hasan Basri Bilgin, Aşkın Mihrabı Yusuf, Mihrabad Yayınları

Dediler ki;
Ey Züleyha tez söyle, bu kimdir?
Bir Saba rüzgârı ya da bir meltem!

O sustu, bilenler dedi;
Evet bildik! Sence bir aşk fırtınası O;
Şarkısını söyler denizler, dersini anlatır suresi.

Alabilsek ele, durabilsek önünde biz,
O Yusuf'tur!

Murat Başaran, Kış Bebeği, Mihrabad Yayınları

Aşk mı, dedi kadın. Sanki Yavuz âşık olamazmış gibi!
Aşk, dedi Yavuz. Yaşadığıma, daha doğrusu hissettiğime ilk anda ben de isim koyamadım. Ama olsa olsa aşk olurdu bunun adı. Çünkü iptal oldum bir anda. Bir anda bir duygunun potasında eridim âdeta. Eridim ve bittim.
Kadın dikkat kesildi. Dinlediğini açıkça belli etti ve sanki her hâliyle "Anlat, eğer aşkı anlatacaksan acele et." der gibiydi.
Yavuz "Artık anlatmayacağım." deyip kalksa, gelmek için bu kadar inat eden kadın neredeyse onu durduracak ve konuşmasını tamamlamasını rica edecekti.
Bu durum Yavuz'a bir anda fazlaca güven duygusu verdi ve her hâline yansıdı.

Murat Başaran, Eğer Seni Sevmeseydim, Mihrabad Yayınları

"Bir ömür boyu" yetmezdi bana... Ben seni severek... Cenneti istemeyi öğrendim; ve sonsuzluğu... Uykuyu uysal bir kedi gibi yanıma alıp, şafak vakti ettiğim dualarda... Sana ve sevgime bakıp... Rabbimi öğrendim... O'nun büyüklüğünü öğrenmenin mümkün olmadığını öğrenip... Hayreti öğrendim...

Ali Benli, Klasik Arap Edebiyatından Bin Bir Beyit, Büyüyenay Yayınları

"Şiir, Arab’ın dîvânıdır.” Arap toplumu Cahiliye döneminden beri, maddî ve manevî kültürünü, yaşayışını, en ince duygularını büyük bir ustalıkla şiir kalıbına dökmüş ve bunu bir iftihar vesilesi saymış, tarih boyunca büyük şairler yetiştirmiştir. Bu zengin edebiyatın en güzel numuneleri olan şiirler İslâm kültürünün bir parçası olarak Müslüman milletlerin edebiyatlarında ve hafızlarında kendilerine yer bulmuştur.

Bu çalışmada Arap edebiyatının klasik döneminden 1001 beyit seçilerek bir araya getirilmiş ve Türkçeye tercüme edilmiştir. Çoğunluğu Cahiliye döneminden Endülüs Emevîlerine uzanan bir tarihi aralığa aittir. Beyitler konularına göre tasnif edilmiştir. Şairlerine ulaşılabilen beyitlerin başına şairin ismi yazılmıştır. Kitabın sonuna eserde adı geçen yaklaşık 100 şairin kısa biyografisi de ilave edilmiştir.

Mehmed Ali Ayni, İslamın Büyük Velisi Abdülkadir Geylani, Büyüyenay Yayınları

Mehmed Ali Aynî'nin Fransızca olarak kaleme aldığı, 1938'de Paris'te yayımlanan İslâmın Büyük Velisi Abdülkadir Geylânî isimli biyografisi ilk defa Türkçe olarak yayımlanmaktadır. Geylânî'nin öğretisi 850 yıldır zihin ve ruh dünyamızı aydınlatmaktadır. Onun sadece şu sözlerine bile kalbimizi raptetmeye ve davranışlarımızın en temel kaidesi yapmaya ne kadar da ihtiyacımız var...

Mücahit Kaçar, Şairlerin Işıltısı, Büyüyenay Yayınları

Ali Revnakî tarafından kaleme alınan ve Molla Câmî’nin Divan mukaddimesinin şerhinden ibaret olan Revnaku’ş-Şuarâ, Câmî’nin bir tür “şiir savunması” gibidir. Şiirin hangi amaçla söylenirse söylensin “edeb”i gözetmesi gerektiğini söyleyen Molla Câmî için bir derdi ve meselesi olmayan şiir boş yere söylenmiştir. Ona göre, “Allah’ın arşının altında hazineleri vardır ve şairlerin lisanları bu hazinelerin anahtarıdır” hadisinde zikredilen hazineler Allah’ın rahmetidir ve şairler de Allah’a hamd ve şükretmeye teşvik eden sözleriyle kilidin hazineyi ortaya çıkarması gibi Allah’ın rahmetinin yeryüzüne saçılmasına sebep olurlar.

Süleyman Nazif, Hz. İsa'ya Açık Mektup, Büyüyenay Yayınları

Türk Edebiyatının en önemli yerli kalemlerinden biri olan Süleyman Nazif'in belki de en ayırt edici vasfı kalemini zulme, haksızlığa ve özellikle emperyalizme karşı bir kalkan gibi kullanmasıdır. Hz. İsa'ya Açık Mektup ve Kâfir Hakikat da onun bu özelliğini en iyi gösteren metinlerinden biridir. Bir peygambere mektup yazıp, yaptığı zulümlerden dolayı ümmetini ona şikayet etmek, akabinde de Hz. İsa'nın ağzından mektup kaleme almak ancak onun zekasının bir buluşu, hislerini ifade ediş biçimi olabilirdi. Hz. İsa'ya Açık Mektup ile Kâfir Hakikat'in kaleme alınış sebeplerinden biri, Kuzey Afrika'da emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesini sekteye uğratmaya çalışan Avrupa'nın sömürgeci ruhuna karşı bir isyan olmasıdır. Ona 1924 yılında Hz. İsa'ya Açık Mektup'u, 1926'da da Kâfir Hakikat'i yazdıran sebepler bugün de vaki. Biz 1924'deki bu çığlığı ve feryadı bir kez daha işittirmek istedik. İstedik ki, okurlarımızı en azından Süleyman Nazif döneminden başlayarak gelinen süreç hakkında düşünmeye sevk edelim. O'nun feryadının hâlâ güncelliğini koruduğunu bir de onun sözleriyle duyuralım istedik.

İbrahim Zeyd Gerçik, İstanbul - Medeniyetlerin Başkenti, Büyüyenay Yayınları

Yüzyıllar boyunca kurucularının ismiyle anıldı. Kurucularının ismini onurlandırdı. Şehrin ilk kurucusu Megaralı Bizans ve şehri küllerinden yeniden inşa eden İmparator Kostantin. Yeniden dirilişini Türklerle yaşadı. Der-Saadet olarak anıldı. Saadetin Kapısı. Yüzyıllar boyunca mutluluğun, talihin, adaletin, umudun şehri oldu. Asitane idi. Yani devletin eşiği. Devletin eşiği yani ikbalin, yükselmenin, yücelmenin ve yönetimin eşiği. Halk konuşma dilinde başka bir isimle de andı onu. Eis ten polin (Yunancada “şehre doğru”) bu ifade dillerde Estanbul’a dönüştü. Sonunda arındı, kulağa en hoş gelecek şeklini aldı: İstanbul. Şehre doğru; şehre yani medeniyete, gelişmeye. İstanbul insanlığın tarihine şahit oldu. İnsanlığın hikâyesini yazdı. Medeniyetler doğurdu. Toplumların şefkatine sığındığı bir şehir oldu. Tarihi boyunca emanetini, varlığını korumayacaklara teslim etmedi. Amacımız İstanbul’un güzelliğine bir pencere açmak. Onun tarihi köklerini anlamak, köklerimize uzanmak. Amacımız bu güzellikten bir koku, bir renk sunmak. İstanbul’u yeniden hatırlamak. İstanbul’u hatırlamak yani kendimizi hatırlamak.

Martin Lings, Gerçek Bilgi- Yakin Risalesi, Nefes Yayınları

Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin), Gerçek Bilgi’yi rica üzerine kaleme alır. Hacim olarak küçük olan bu eser, ele aldığı konular itibariyle aslında devasa bir risâledir.

Gerçek Bilgi, hakîkat arayışındaki kişiler için Kur’an’daki bazı âyet veya sûrelerin tefsirinden oluşmaktadır. Yazar, önce ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakke’l-yakîn derecelerinden bahsetmektedir. Ardından cennetleri ve barındırdıkları hazineleri tasvir etmektedir. Daha sonra da çiftler sembolizmi, evlilik sembolizmi, Süleyman’ın mührü gibi klasik yaklaşımlarda pek bilinmeyen bazı sembolizmleri açıklamaktadır. Martin Lings’e göre bu aşağı âlemde sembol olmayan hiçbir şey yoktur. Eserin son bölümleri olan Kış Kervanı ve Yaz Kervanı başlıklarında ise yaratılıştan bu yana inananların şeytanla giriştikleri sürekli cenk hâli ele alınmaktadır.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Harun YILDIZ
Harun YILDIZ - 6 yıl Önce

Dünya Bizim'in her ayın başında düzenli olarak hazırlamış olduğu 'yeni çıkan kitaplar' başlıklı yazıları ilgiyle okuyorum. Kültür dünyamızdaki gelişmeleri, takip etmek adına önemli bir imkan. Bunun yanında zaman zaman kitaplar üzerine yazı ve değerlendirmelere yer verilebilirse daha güzel olacaktır. Hazırlayanlara teşekkür ediyorum.

banner36