Çeşitli Yayınevlerinden Yeni Çıkan Kitaplar / Ekim 2017

Her ay başında, sitemize hangi yayınevleri yeni çıkan kitaplarından neleri göndermişse onları toplu olarak siz okurlarımızla paylaşıyoruz. İşte Ekm-2017 döneminde Dünyabizim'e gönderilen yeni kitaplar...

Çeşitli Yayınevlerinden Yeni Çıkan Kitaplar / Ekim 2017

Okurlarımızın bildiği üzere, kurulduğu 2008'den beri sitemiz kültürün tüm alanlarında olduğu gibi yeni çıkan kitapların değerlendirilmesi hususunda da özel haberler, değerlendirme metinleri yayınlıyor. Habercilerimizin özverili çalışmaları, sitemizin yayın dünyasını yakından izlemesine ve gelişmelerden (yeni çıkan kitaplar da dahil) okurlarını haberdar etmesine vesile oluyor.

Özellikle son 3 yıldır çeşitli yayınevleri Dünyabizim ofisine yeni çıkan kitaplarını gönderme zahmetinde bulunuyorlar. Kendilerine teşekkür ederiz. Bizler de, yayın ilkelerimize uyan kitapları habercilerimize dağıtıyor, eğer kitabı okuyup da severlerse, haber yapmaya değer görürlerse haberleştirmelerini rica ediyoruz.

Şimdiye kadar bu tür yeni çıkan hangi kitaplar değerlendirildi, özel haberler üretildi, hepsine Dünyabizim Ansiklopedisi'nde ilgili kitap/yazar başlığı altında ulaşabilmeniz mümkün: //www.dunyabizim.com/tags

Artık her ay başında, geçen ay içinde sitemize hangi yayınevleri neler göndermişse onları toplu olarak siz okurlarımızla paylaşıyoruz. Elbette her bir kitap için inşallah özel haber/ler de üretmeye/ üretilmesine vesile olmaya devam edeceğiz.

Aşağıda Ekim-2017 döneminde Dünyabizim'e gelen kitapları listeledik. İyi okumalar..

Yusuf Yıldırım, Risaletün Nushiyye ve Divan-ı Yuus Emre - Karaman Nüshası, Duru Bulgur Yayınları

"600 yıl boyunca Yunus Emre Tekkesinde okunan ve son postnişin Şeyh Sunullah’ın erken yaşta ölümü üzerine 113 yıl önce Tekkeden çıkarılan Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası; çeviri-tıpkıbasım yayın ile tekrar Karaman’a ve Türkiye’ye kazandırılmıştır. 40’ı aşkın Yunus Divanı arasında en eskisi ve otantiği, Karaman Nüshasıdır. Asıl nüshaya en yakın nüshadır. Belki de asıl eserdir. Dili ve yazısı ile diğer Yunus Emre divanlarından ayrılır."

Ahmet Murat, Belki de Üzülmeliyiz, Profil Kitap

Ahmet Murat, bir tür “ahir zaman yazıları” yazıyor. Dünyanın ve insanın değiştiğine derinden şahitlik eden yazılar bunlar. Derinden, çünkü yazar sulardaki ve buğdaydaki değişimin izlerini, iftar çadırlarına ya da telefon rehberlerine kadar takip ediyor. Bu yazılar, ahir zamanda yaşayan müminin, dışarıdan hemen nüfuz edilemeyen ıstırabının üzerine eğiliyor. Belki de Üzülmeliyiz’de toplanan yazılar arasında, taşradan insan manzaraları da var. Bunlar da bir yönüyle, artık elimizin erişemeyeceği, aklımızın ermeyeceği bir geçmişte gömülmüş kalmış olan, sıradan kahramanların öyküleri. Sokaktan seçilmiş bu sıradan insanlar, yazarın satırlarında, bir zamanlar içinde soluk alıp verdiğimiz iklimin muhkem unsurlarına dönüşüyorlar. Bu denemeleri belki de kestirmeden şöyle tanımlayabiliriz: Her şeyin her şeye, her şeyin bir şeye bağlandığı yazılar.

Suavi Kemal Yazgıç, Tövbe Gölgeliği, Profil Kitap

ne söylesek
kopmuyor fırtına
ne söylesek
geri gelmiyor sükûn

Fatma Barbarosoğlu, Mutluluk Onay Belgesi, Profil Kitap

“Bura”da kimse yok mu! Öteki, beriki, biz, siz, onlar, hepimiz “ora”dayız. Mutluluğunu / öfkesini başkalarına onaylatmaya kalkan herkes, “bura” yı terk edip, bir başkası olarak “ora”ya, sanal aleme iltica ediyor.

İnsanoğlu, 19.yüzyılın teknolojisine uzuvlarını kaptırdı. 21.yüzyılın teknolojisine ise duygularını ve benliğini kaptırıyor. Dünya başkalaşıyor, değişiyor.Gündelik hayatın dijital kültüre yaslanan değişimini, öyküler üzerinden idrak etmek isteyenler için: Her günü bir ölçek Mutluluk Onay Belgesi.

Fatma Barbarosoğlu’nun kaleminden Sanal Cumhuriyet’in yalnız vatandaşlarını okumak, kalbinize, aklınıza, fikrinize iyi gelecek.

İbrahim Tenekeci, Geldik Sayılır, Profil Kitap

İnsan yorgunluktan ibarettir. Gelir, yorulur ve gider.

Hayatın bir yolculuk olduğuna inanıyoruz. Gitmek için geldik.
Bu yaşıma kadar gördüğüm güzellik ve inceliklerin bir kısmı bu kitapta bulunuyor. Geldik Sayılır, on beş yıl boyunca kaleme aldığım gezi ve dostluk yazılarından oluşuyor. Biraz da hatıralar, hevesler.

Elbette gitmek istediğim halde gidemediğim yerler de var. Ahlat, Gelendost, Sultandağı gibi. Belki oraları da görme imkânım olur ve kitaptaki yerlerini alırlar.

Mustafa Akar, Berhayat, Profil Kitap

Hatırlar mısın, insan gitmekten yapılmıştır
Dünya kalmaktan
Kal benimle, gitme, dünya dar
Alan açık, denizler var
Allah’ın dağları ve evliyası aynı yaştalar
Bunu ancak ikimiz bilebiliriz
Yalpa yalpa merhamet
Yalpa yalpa vicdan
İnsan, gitmekten…

Demet Tezcan, Şule Yüksel Şenler, Profil Kitap

‘‘Kalemi, hitabeti ve aksiyonerliği ile bir devrin bayrak insanı olmaya çalıştı. Pekçok sineye heyecan ve özgüven
verdi. İnancıyla ve iffetiyle dışarıda olunabileceğini işaretledi. En önemlisi de şiddete bulaşmadan nasıl hak aranacağının yolunu gösterenlerden oldu. ’’ (Prof. Dr. Nevzat Tarhan)

‘‘Şule Yüksel Şenler ideolojik kutuplaşmanın doruk noktada olduğu, üniversitelerde boykotlar, işgaller yapıldığı dönemde müslüman öğrencilere sahip çıktı. Başörtüsü hareketini başlattı ve destekledi.’’ (Yücel Çakmaklı)

Güven Adıgüzel, Söz Verilmiş Bahçe, Profil Kitap

Anekdotlar, epigraflar, hatıralar, notlar, aforizmalar, epizotlar, neşideler, değiniler, ülkeler, seyahatler, kısa hikâyeler, anılar, şehirler, sahneler ve çiçekler… Kelimelerle örülmüş huzursuz bir bahçe; söz bahçesi. söz verilmiş bahçe!

Uzun soluklu yorgun yürüyüşlere, dünya haritalarına sığmayan dünyalara, kendi mezarına çiçek bırakan adamlara ve refiksiz de revan olmaya değecek o yollara şâhit olmaya hazırlanın. Yarada büyüyen kurşun gibi ahzen ve gemini azıya almış atlar gibi coşkun! Güven Adıgüzel’den haysiyetli cümlelerin otağında yeşermiş ağırkanlı, buzkıran, yalınkılıç bir bahçe!

Selahattin Yusuf, Masumiyetin Son Günleri, Profil Kitap

“İlişki kuran mahvolmuş demektir” denilmiş. Denilmiş, ancak istisnalar da yok değildir.Yani, kavuşmalarına rağmen mahvolmamış insanlar vardır. Evlenmelerine rağmen yalnızlık çekmeyen insanlar vardır.

Bunlardan bazıları meslekleri sayesinde yalnız kalmazlar. Bazılarının gerçekten arkadaşları, aileleri, dostları vardır. Bazıları ise yalnızlıktan boğulur gibi olunca, suyun üstünde kalmak için kayalardaki yosunlara, ota, alkole, veya “kanayan bir sosyal yaraya” tutunur. Bazıları, özellikle kadınlar, ufak paralar karşılığında kahve falcılarından genç sevgili, zengin yeni koca, yozlaşmış gelecek satın alır. İkinci el mucize, uzun yol ve ışıkları kasten açık bırakılmış şans satın alır.

Masum’un epeyi su yutmuş yalnızlığı ise telveye değil, uçsuz bucaksız denizde mucize eseri bir sabit fikir kayalığına tutunmuştu: Sanat sinemasına!

Mehtap Altan, Mistik Fısıltılar, Profil Kitap

Mehtap Altan, Mistik Fısıltılar’da bulunan on dokuz öyküsünün her biriyle yaşadığımız modern çağın bir sorununa değiniyor. Okuyucusuna umut ve değişimi vadetmeden önce, onları toplumdaki tahribatlarla yüz yüze getiriyor. Duyguları kamçılayan üslubuyla okuyucusunu hüznün umuda koşan haritasına doğru ağır ağır ilerletiyor.

Belgin Tezcan Aksu, Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı, Ötüken Neşriyat

Bu kitap, Topkapı Sarayı’nı merkeze alarak İstanbul, Saray ve Evliya Çelebi hakkında geniş malûmât vermektedir. Topkapı Sarayı’nı anlatırken devrin kültürel anlayışı, mimarî zevki ve insana bakışını da ortaya koymaktadır. Bunu da tabiî ki Evliya Çelebi yazınca, bir başka yazar. O, bizde nesir geleneğinin çok zayıf olduğu bir dönemde yetişmiş bulunmasına rağmen, bu türün en güzel ve en gelişmiş örneğini ortaya koyabilmiştir. Dolayısıyla bu kitabın sadece Topkapı Sarayı’nın ve etrafının değil, Evliya Çelebi’nin de değerinin anlaşılmasına hizmet ettiği kanaatindeyiz.

Milli Hakimiyet ve Hilafet, Ötüken Neşriyat

1920 Sevr Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun son bulduğu ve Türklüğün müstakil vatanının kalmadığı tescillenmek istenmişti. Birçoğunun bildiğinin aksine, Osmanlı Meclis-i Mebusanı bu antlaşmayı tasdik etmemişti. Sakarya’da Mustafa Kemal ve silâh arkadaşlarının yeni bir ruhla Anadolu’dan başlattıkları hareket 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılması, Mudanya Ateşkesi ve Nihayet Lozan Antlaşması ile taçlanmıştır. Ama çözülmesi gereken mühim bir problem vardı. Diplomasi masasında devleti kim temsil edecekti? İstanbul halen işgal altındaydı. Dolayısıyla padişahın iradesi serbest değildi. Anadolu hareketinin liderlerini diplomasi masasında tek temsilci olarak bırakmak için 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı. Hilâfet’e hemen dokunulmadı. Hilâfetin daha sonra kaldırılması, aydınlar arasında farklı yorumlandı. Hilâfet’in devlet idaresinde iki başlılığa sebep olacağını düşünenler olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’ne İslâm devletleri arasında önderlik mevkii sağlayacağını iddia edenler de oldu. İşte bu kitap, Hilâfet hakkındaki müspet ve menfî görüşlerin yorumsuz bir şekilde okuyucuya sunulmasını sağlamak gayesiyle hazırlanmıştır.

Saim Çağrı Kocakaplan, 18.Yüzyılda Osmanlı Ekonomisi ve İstanbul Gümrüğü, Ötüken Neşriyat

1750-1800 yılları arasında İstanbul Gümrüğü’nü konu edinen bu İstanbul Gümrüğü öncelikle malî bir teşkilât olarak ele alınmış, onun malî bünyesinin özellikleri açıklanmaya çalışılmış; bu sayede gümrük; malî değeri, yönetimi, işlevleri ve işleyişi bakımından incelenmiştir. XVIII. yüzyılda Osmanlı ekonomisinde iç ve dış ticaret yapılarının genel değerlendirmesinin yapıldığı çalışma, İstanbul’un şehir ve liman olarak öne çıkan karakterini belirlemeye imkân tanımaktadır. Bu anlamda, İstanbul Gümrüğü üzerinden gerek Osmanlı maliyesinde gerekse Osmanlı ekonomisi ve ticaretinde meydana gelen değişmeleri ve geliştirilen yaklaşımları değerlendirmek mümkün olacaktır.

Mustafa Yıldız, Türk Siyasi Bilgeliğinin Kadim Kapıları, Ötüken Neşriyat

Türk Siyasî Bilgeliğinin Kadim Kapıları adlı kitabında Mustafa Yıldız, Türklerin devlet ve toplum olarak İslâm dinini seçmesinin akabinde, tedricen İslâm dünyasında yönetim işini üstlenmelerine yol açan düşünsel kökleri irdelemeyi amaçlamaktadır. Kitabın ana teması, erken dönem Türk-İslâm medeniyet atlasını düşünceleriyle biçimlendiren İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Fârâbî, İmam Mâturîdî, Hoca Ahmed Yesevî, Yusuf Has Hâcib, ve Kaşgarlı Mahmud gibi her biri farklı bir açıdan yönetim ilkelerini belirleyen düşünürler ile Dedem Korkudun Kitabı’nda dile getirildiği biçimiyle, siyasî ilişkilerin tahlil çalışmasıdır. Kitabın her bir bölümünde siyaset felsefesinin temel problemleri bağlamında, yazarın “Türk Siyasî Bilgeliğinin Kadim Kapıları” olarak nitelediği bu düşünürlerin eserleri incelenmiştir.

Turgut Güler, Mahzun Hududlar Çağlayan Sular, Ötüken Neşriyat

Ötüken Yış, coğrafî olmanın çok ötesinde, Türklüğün beşiği makâmına yükselmiş kutlu bir beldedir. Bu yüzden, Kavimler Göçü denen târîh selinin ardından Etzelburg (Budapeşte)’a yerleşen atalarımız, Asya’nın Ötüken Yış’ını Tuna’nın iki yakasına yerleştirip, Roma’nın şahsında Çin ve Moğol’u, yâni Tatabı’yı görmeye başlamıştır. Etzelburg (İdil Şehri)’a Ötüken muâmelesi yapan rûh, madde seviyesinden sırıkla atlayıp mânâ iklîmine geçmiştir. Hangimizin soy kütüğünde Tuna suyundan beslenen birkaç dal yoktur? Türk milleti, her bakımdan “Tunalı”dır. Gelgelelim, hangi zihniyetin tesiri iledir bilinmez, bu milletin çocuğuna, okul kademelerinde Tuna’dan söz ettirilmez. Ötüken’e, Altay Dağları’na, Kâşgar’a, Urumçi’ye, Fergana’ya, Amuderyâ’ya, Sırderyâ’ya, Nil vâdîsine, Kızıldeniz sâhillerine, daha da ötesi, Moskova varoşlarına, Hatt-ı İstivâ’nın epeyice altına hakikî medeniyet meş’alelerini götürüp yakan bir milletin, bunların adını anmaktan korkan nesilleri olabilir mi?

Necati Demir, Satuk Buğra Han Destanı, Ötüken Neşriyat

İslamiyeti ilk kabul eden Türk Hakanı Satuk Buğra Han ve onun İslamiyeti nasıl, hangi şartlarda kabul ettiği ve Kâşgar merkezli kurduğu ilk Türk-İslam devleti hakkındaki bilgiler son derece sınırlıdır. O, 12 yaşında İslamiyeti benimseyip öğrenmiş, Hak din için mücadeleler vermiş, 25 yaşında Karahanlı Devleti’nin tahtına çıkmıştır. Satuk Buğra Han, 955’te Tanrı’ya yürümüştür. Onun sağlığında yüz binlerce Türk, İslamiyeti kabul etmiştir. Bu süreç, daha sonraki yıllarda Tezkire-i Ebû’n Nasr Samanî, Tezkire-i Satuk Buğra Han ve Buğra Hanlar Tezkiresi’nde işlenmiştir. Satuk Buğra Han Destanı, işte bu birbirini tamamlayan ve birbirinin devamı olan üç esere dayanmaktadır. Prof. Dr. Necati Demir tarafından bu eserlerin nüshaları dünya kütüphanelerinden toplanmış, Çağatay Türkçesinden Türkiye Türkçesine aktarılarak, herkesin anlayabileceği ve yararlanabileceği hale getirilmiştir. Böylece ilk kez, tam anlamı ile bir "Satuk Buğra Han Destanı" ortaya çıkmıştır.

Ramazan Erhan Güllü, Patrik Meletios Metaksakis ve İstanbul Rum-Ortadoks Patrikhanesi, Ötüken Neşriyat

İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Hristiyan dünyasını parçalamak şeklinde müspet bir fonksiyon da görmüştü. Halbuki bir dünya savaşından parçalanarak, kolu kanadı kırılmış bir şekilde çıkmış, bulunduğu coğrafyada tutunmaya çalışan bir millet için aynı şey söylenemez. Bu ancak ülkenin içinde bulunduğu zor durumda kendi gayelerini gerçekleştirmek isteyenler için bir fırsat olacaktır. 1921-1923 yılları arasında patrik olan Meletios’un milli mücadele karşısındaki tavır ve tutumunu da bu realiteden yola çıkarak değerlendirmek zor olmayacaktır.  Elinizdeki bu çalışma, 1921-1923 özelinde Patrikhane’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki genel durumu, ama bilhassa da zayıf dönemlerindeki faaliyetleri hakkında oldukça çarpıcı bilgiler vermektedir.

Fehim Üçışık, Spor Hukuku, Ötüken Neşriyat

Bizce, toplumun tümünü veya önemli kesimlerini yakında ilgilendiren kanunların hukuk anabilim dalları, nihayet hukuk bilim dalları sayısı kadar olması şeklindeki temel görüşümüze uygun olarak, teşkilat dışındaki sporlar ilgili temel kanun düzenlemelerinin bir Spor Kanununda toparlanması, mükerrerlikleri önleyecek, uygulama ve bilimsel çalışmalar yönünden kolaylık sağlayacaktır. Bu kitap bu tür çalışmalara kolaylık sağlamak gayesiyle hazırlanmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır, Kuran Meal I Defter, Düşün Yayıncılık

Rabbimizin insanlığa bir rehber olarak armağan ettiği Kur’an’ın günlük hayat pratiklerimizi, dünya görüşümüzü,
insanı, doğayı ve eşyaya verdiğimiz anlamı şekillendirebilmesi için öncelikle vahyi anlamlandıracak bir okuma ile okuyabilmemiz gerekir. Kur’an, içerisinde çıktığımız yolculuklarda bizlere sorgulamayı ve akletmeyi öğretir; sorular sordurur, defalarca okuma ve altını çizme ihtiyacı hissettirir. Bu yüzden Kur’an’ı en doğru şekilde anlayabilmek adına ilgimizi çeken yerlerin altını çizmek, kenarlarına not almak, kişisel tecrübelerimizi vahyin çizgisinde yorumlamak, ayetlere sorular sormak, kavramları ezber etmek ihtiyacındayız; işte elinizdeki bu “Meal-Defter”, bu ihtiyacın neticesi olarak ortaya çıkmıştır.

Mehmet Akif Ersoy, Modernleşmek mi İslamlaşmak mı, Düşün Yayıncılık

Şüphesiz ki Türk Düşünce Tarihi’ne bir eser bırakmış, söz söylemiş isimlere baktığımızda bütün toplulukların hiç çekinmeden düşüncesini destekleyeceği, evrensel bir düşünce çağrısı yapmış, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Akif Ersoy önde gelen isimlerden birisi olur. Mehmet Akif Ersoy, şiirleri, makaleleri, söylevleri yahut müfessir kimliği ile düşüncenin tüm alanlarında eserler üretmiş, toplumun yozlaşmaya battığı ve çıkmaza sürüklendiği o yıllarda son nefesine dek yeni bir diriliş çağrısında bulunmuştur.

Elinizdeki eser Mehmet Akif Ersoy’un Urvetu’l Vuska ve Sırat-ı Müstakim dergilerinde yazdığı makalelerinden oluşan bir makale ve düşünce kitabıdır. Bu makaleleri okurken Mehmet Akif’in yaşadığı çağdan yaptığı evrensel okumalara tanık olacak; Akif’in düşünce dünyasının ufuklarında gezinirken onun evrensel diriliş çağrısına bir kez daha şahit olacaksınız.

Nurettin Taşkesen, Yüzyıllık Hasret Kudüs, Mihrabad Yayınları

100 yıl önce “kaybolan mukaddes topraklar” elimizden nasıl çıktı, kimler kapalı kapılar ardında hangi anlaşmaları yaptı, hangi casusluk örgütleri bu savaşın sonucuna önemli etkide bulundu, hangi kumandanlar kahramanca savaştı, hangileri cephelerde bozguna sebep oldu? Bütün bu soruların cevabını Kudüs 1917 kitabında bulacaksınız. Gerçek tarihî olaylar içinde isimsiz kahramanların fedakârlıklarını ve Gazze-Kudüs-Filistin cephesinin akıl almaz sıkıntı ve zorluklarını öğrenecek ve kahraman ecdadımızı rahmetle anacaksınız.

Cavit Ersen, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi, Mihrabad Yayınları

Bugünü anlayabilmek için dünü bilmek gerek. Bugün Ortadoğu kaynıyor, Kudüs gündemden düşmüyor. Çünkü Kudüs’e hâkim olan bir bakıma bölgeye de egemen olur. Bunun şuurunda olan İslam kahramanı Selahaddin Eyyubî, bundan tam 830 yıl önce Kudüs’ü Haçlıların elinden kurtarınca-ya ve İslam topraklarına katıncaya kadar yememiş, içmemiş ve gece gündüz bu fetih rüyasını görmüştür. Büyük Sultan kalabalık Haçlı ordularını 1187 tarihinde mağlup etmiş ve Kudüsü Şerif’i işgalcilerin elinden kurtarmıştır. Bu fetih, Selahaddin Eyyu-bî’nin Müslümanlara en büyük hediyesi olmuştur.

İlhan Özkeçeci, Hat Sanatını Tanımak, Yazıgen Yayıncılık

Hat Sanatını Tanımak hem hat öğrenenlere hem de bu sahaya ilgi duyanlara etraflıca bilgi vermek maksadıyla Prof. İlhan Özkeçeci tarafından hazırlamıştır. Bu çalışmada başlangıçtan itibaren hattın inkişaf merhaleleri, yazı çeşitleri, önde gelen hattatlar, yazının formları, incelikleri, karakter çizgileri ve malzemeleri konu edilmiştir. Aynı zamanda fazla temas olunmayan ma’kılî ve kûfî yazılar hakkında aydınlatıcı bilgilere yer verilmiştir.

Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'ân'ı Anlayarak Okuma Rehberi 1, İşaret Yayınları

Kur’ân’da geçen toplam kelime sayısı corpusquran.com sitesine göre 77.428’dir. Bunların 50.363 tanesi kök kelime, geri kalan 27.065 tanesi edat, zamir, soru harfi, şart harfi gibi bizim edatlar başlığı altında topladığımız tabloda bulunan ve Kur’ân’da çok geçtiği için bu eğitimde de öğrenilmesi gereken kelimelerdir. Bunların sayısı da 160 civarındadır. O halde bizim Kur’ân’da geçtiği halde bilmediğimiz ve bu eğitim sisteminde de öğrenmediğimiz kelimeler toplamı 548 kökün Kur’ân’da geçiş sayısı olan 1.318 kelimedir. Yani Kur’ân’da geçen 77.428-1.318=76.110 kelimeyi az bir çabayla anlayacak hale gelebiliriz. Bunun oranı da %98’dir.

Türkler olarak elimizin altında Kur’ân-ı Kerîm’le alakalı müthiş bir hazine ve altyapı olduğunu fark edip bunu kullanılır hale getirmeyi amaçlayarak bu kitabı hazırladık. Az bir gayretle Türkçe konuşan her insanın temel din kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm’i anlayabilmesi için elimizden gelen bütün çabayı göstererek, yılların birikimini ortaya koyarak bu kitabı oluşturduk.

Muhammed Ebû Musa (çev. Fatma Serap Karamollaoğlu) , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 3: Şûrâ Sûresi, İşaret Yayınları

Azab; mastar ismidir, bu mastar  عَذَّبَ  fiilinin  التَّعْذِيبُ  şeklindeki mastarıdır. Bu şeddeli sigada “gidermek” manası vardır. Gidermekten maksat da hayatının tadını, tayyip oluşunu gidermektir. Bu konuda قَذيته اِذا أذهبت قذاه [gözündeki çer-çöpü çıkarıp onu rahatlattım] veya  اِذا أذهبت مرضه  مرَّضته [hastalığını gidererek onu iyileştirdim] denir. Azab kelimesi elîm ile vasıflandığı vakit, azabın vuku bulduğu kişinin üzerindeki hal kastedilir; yani azab onu eleme sokar, üzer. Azab kelimesi şedid ile vasıflandığında murad, azabın kaynağı olan kişinin halini beyan etmektir. O, gazab ve şiddet hali içindedir, onun gazabının şiddeti azabın da şiddetli olmasına sebep olmuş demektir.

Halime Demireşik, Ben O'nu Sevmeye Muhtacım, Erkam Yayınları

Aslında her insan bu farklı vasıflarıyla ya '' örnek " ya da "ibret " alınacak mevkidedir. Kimlerinin yaşadıkları bize , ayağımız sürçmeden bir ders verir , kimsenin başına gelenler de bize ufuk ve ümit verir. Bu kitapta böyle nice güzel insanın ibret ve hikmet hayatlarından kesintiler bulacaksınız . Açıkçası Bu kıymetli insanlarla tanışmakla bahtiyar oldum. Biraz meraki, tedirginlik, biraz korku ve biraz da ümitle gittiğim kapılarından eli boş çevrilmedim. Her biri, Bütün samimiyetiyle gönül alemlerini benimle paylaştı. kimilerini dinlerken ağladım, hüzünlendim .kimileri, beni, ulvi zamanlara ve mekanlara yolcu etti . İstedim ki, bu güzel hatıralar ve güzel insanlar, nihayetinde muvakkat olan dergi sayfalarında kalıp unutulmasınlar. Onları, sizin için, bizim için tek tek topladım , bir araya getirdim.

Erdal Noyan, Çay Molası, Okur Kitaplığı

“Gelimli gidimli” bir dünyada tartımlı ölçümlü denemeler yazıyor Erdal Noyan. Tartıp ölçerken ‘erdemliler’den yana kullanıyor kalemini ama kötüleri, kötülükleri, yanlışları ve yanılgıları yazmaktan da berî durmuyor. “Gelimli gidimli” bir hayatta hüzünden, gurbetten, gariplikten, fakirlikten ve yalnızlıktan bahseden denemeler yazıyor Erdal Noyan. Hüzünden bahsederken güleçliğin, iyimserliğin de izini sürüyor yazılarında… Şiirde anlamdan bahsederken kalıcı olanı araştırıyor bir yandan, diğer yandan şiirde sevginin, sevgilinin izlekçisi oluyor… Tıpkı hayat gibi, hayattaki gibi… Hayatın içinden denemeler…

Erdal Noyan, Zaman Irmağı, Okur Kitaplığı

Nostaljik bir deneme yazarı Erdal Noyan. Zaman Irmağı adını verdiği elinizdeki yazınsal toplamda da zamanın hızlı akışı içinde eskimeyen veya değişime/dönüşüme uğramış, zamana direnen veyahut zamanla başkalaşıma uğramış mekânları, konuları, kişileri bazen hatıra tadında bazen de gezi yazısı gözlemciliğiyle aktarıyor okura Noyan. Aktarırken iyi-güzel-doğru dengesini okurla sohbet havası kıvamında titiz bir bilinç ve sanatçı duyarlığıyla biçimleyerek paylaşıyor. Bir ‘daüssıla’ denemecisi diyebiliriz Erdal Noyan’a. Eski ama eskimeyen değerleri okura yansıtırken iyi-güzel-doğru terazisini günümüzle bağlantısını kurarak hassas bir ölçümde yansıtıyor metne, yazıya.

İsmail Aykanat, Yeryüzünde Bidatim, Okur Kitaplığı

nefret kokun olmadı senin misler içindesin eskit şu mevsimleri/ evet dediğin yerdeyim başka lisanda hâlâ bana karçiçeklerini anlat/ ölü kuşları yaz sineklerini kalbinde büyüyen akşamı anlat bana/ yoruldun yıllarca bana çalışmaktan kaldırmaktan ters vuruşlardan/ ihanet başkentimdir benim aslında taşralıyım seni yorumlamaktan/ acılar güçler bulmuş sende bıkmışsın hanım olmaktan üşümüşsün/ bezgin bir güzelliksin sen sıkılmış bir esenlik handiyse otuz yıllık/ bir tarafın isyan dolmuş yüzün sızlamış sessiz bir nehrim olmuşsun

Mehmet Şamil, Sesimin Avlusunda, Okur Kitaplığı

ben hiçbiri/ repliği yanlış şiirlerin cellâdı/ meczûp - çırakların ağladığı usta/ yağmur - müsveddesinde üşüyen bellek// sen hepsi/ rastgele akşamların unuttuğu masûm/ ıslak - saçları aynada buharlaşan kız/ kanaviçe - şarkılarla intihâr eden kadın// hangi birini nasiplensem yetmiyor/ isteksiz - yüzümde patlıyor sabah/ daha şiir / daha şâir / daha ölüm/ hüzne damlarken yakalandık âh/ nasılsa çekilir heceden o yorgun gece// acıyı üstüne çeken körfez/ adını bilmediğim son mutedil aşk/ mülteci sokağında savurgan çocuk/ kapısı çalınmamış bir erdem öğret bana/ nasılsa varılacak eşiğine her patikanın// daha kaç kimlik acının mîlâdı sayılacak

Ramazan Sarısakal, Apophenia, Okur Kitaplığı

Apophenia, yazarın felsefî denemelerinin yer aldığı bir birikim. Felsefe, Psikoloji ve Edebiyat’ın birbirlerine geçişimli olduğu bölgelerdeki sınır çizgisinden okurun düşünsel kırkambarına yeni tohumlar taşıyarak notlar-fragmanlar biçiminde şekilleniyor. Apophenia, boşluk, yalnızlık, hüzün, melankoli, düşüş, geçmiş, mitoloji, çocukluk, zaman, delilik, travma, varlık ve hiçlik vb. konuların yanında Felsefe’nin dip köşe bucaklarında, kıyılarında kalan, göz ardı edilen konularına değinmeleriyle de dikkat çeken bir düşünmenin, ‘düşünüyor olmanın’ verimidir.

Tunay Özer, Islak Çıra, Okur Kitaplığı

sessiz bir çığlıktan doğdum ben/ -her çığlık gibi yaralı ve eksik-// sabahın aydınlık alnına işlendi/ şiirin evi olsun diye ismim// nice eğrelti ve yanılsamadan/ arınıp öyle biriktim içinde// bir güzelin naif kalemince/ upuzun bir göç yazıldı defterime// onun canlı hatırasıyla geçip/ geldim onca yorgun dizeden// geldim de çok hırpaladım kalbimi ben/ inciniyor bazı sözler geçerken içinden

Behçet Ulaş Alıcıoğlu, Güzel Susuşların Adamı, Mat Kitap

Güzel Susuşların Adamı, suskunluğun ve sessizliğin dünyasına derinlemesine bir kaçıştır… Güzel Susuşların Adamı, kendi Ur’uyla konuşmanın-hemhal olmanın delilik söylemidir… Güzel Susuşların Adamı, delilik ve vicdan arasında ölümün müntehirane terennümüdür… Güzel Susuşların Adamı’nda yalnızlık, kimsesizliğin dramasıdır… Güzel Susuşların Adamı, suskunluğun, sessizliğin ve bilgeliğin estetiğidir… Güzel Susuşların Adamı, kimsesizlik ve yalnızlık özelinde dolaylı yoldan kimsesizlerin kimsesi Allah’a bir sığınıştır… Güzel Susuşların Adamı, Behçet Ulaş Alıcıoğlu’nun edebiyat dünyasına yönelik ilk sözleri, ilk ses verme biçimi ve ilk göz ağrısıdır…

İbrahim Halil Balçık, Sarsıntı, Mat Kitap

Sarsıntı, bir hesaplaşmanın ama sarsıcı bir hesaplaşmanın çetin ceviz sorgulamalarından oluşuyor. Anlatıcının geçmişiyle travmatik ilişkisinin doğal bir yansıması olan bu roman, hayatın anlamı, insanın-bireyin düşüşüne dair iç sorgulamalarıyla okuru yoğun bir varoluşun iç atmosferine sevk ediyor. Hayat üzerine düşünen, hayatı ciddiye alan bir roman Sarsıntı. Kavganın ve sloganların boğucu dünyasında hayattan ve insandan, insanî olandan yana bilinçli tavrıyla ‘varoluşçu bir roman’ diyebiliriz Sarsıntı için.  Anlatıcı, yalnızlığını, tutukluğunu, tutunamayışını, aşklarını ve mutsuzluğunu varoluşun insan ve hayat algısından geçirerek aktarıyor okura.

İbrahim Demirci, Ahmet Haşim'in Nesirleri, Ebabil Yayınları

O Belde'nin, Merdiven'in, Karanfil'in, Piyale'nin, Bülbül'ün, Bahçe'nin, Süvari'nin güçlü, ince ve yabanıl şairi Ahmet Hâşim, nesirleriyle de dilimizi ve edebiyatımızı zenginleştirmiştir. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı ve ancak üçte birini kitaplaştırdığı fıkra, söyleşi ve gezi yazılarının hemen hepsine “deneme” derinliği ve lezzeti katmış olan Ahmet Hâşim, kişiliğini ve mizacını edebi akımların ve siyasi ideolojilerin oyuncağı olmaktan sakınmış; dünyaya özgür, meraklı, zaman zaman çocuksu ve muzip gözlerle bakabilmiş; bütün insanlığın kültür birikiminden olabildiğince yararlanmış; estetiği gözeten bir yaklaşımla derinlikli metinler üretmiştir. İbrahim Demirci bir kuyumcu titizliğiyle bu çalışmada onun kitaplaşan ve kitaplaşmamış bütün nesirlerini ele almış; hem içerik, hem biçim bakımından değerlendirmiştir. Hâşim'in nesirleri bağlamında temel kaynak niteliğindeki bu çalışma, böylesi çalışmaları çoktan haketmiş Hâşim'e bir övgü değil, bir ödevdir.

Eray Sarıçam, Yüzüm Şimdi Cumhuriyet, Ebabil Yayınları

Sümeyye Betül, Çarpışma, Ebabil Yayınları

D Mehmet Doğan, Modernleşmenin Bedeli, Atlas Yayınları

Dilin dehasına nüfuz etmeden, edebiyat birikiminin eserler yığını olmaktan öte anlam ifade etmeyeceğini kavramadan, bu dünyada doğru bir yer tayini mümkün değil. İslâm medeniyetinin son hamlesi Osmanlı mirası 20. yüzyıla şöyle veya böyle devredildi. Peki 20. yüzyılda ne oldu? Siyaseten Osmanlı devleti yıkıldı; fakat siyaseti aşar şekilde Osmanlı mirası yok sayılmakla kalınmadı, barbarca tahrip edildi. Zihin dünyamıza yapılan şiddetli saldırı, ağır hasarlar meydana getirdi. Binlerce yıllık mirasın taşıyıcısı alfabemize, büyük şaheserleriyle ifade gücünü ortaya koymuş dilimize müdahale edildi; bu, inancımızın tahrifini, düşüncemizin duraklatılmasını ve idrakimizin karartılmasını hedefleyen bir yıkımdı. 

Nurettin Sezen, Kratya'nın Gülleri, Aktif Hayat Yayınları

Çocuk denecek bir yaşta olsam da, içinde yaşadığım Türkmen toplumunun, küçük bir beldeyi hatta yaşanabilecek herhangi bir yeri yurt tutamadığını anlayabiliyorum. “Ne yazık!” diyorum, bütün benliğimi kaplayan duygularla. Oyuncaklarımı, basit de olsa bemin için büyük bir değer ifade eden çeyizlerimi, kitaplarımı sergileyebileceğim küçük bir odaya sahip olamadım. Daha iyisini hayal ederken benimsediğim, süslediğim, çevresini düzenlediğim dar obalar hep geçici oldu ve göz başladığında, bana güç veren güzel duygularım hep yok olup gitti, birdenbire. Bu özlemim ne zaman gelçüekleşecek diye bekledim, bekledim durdum. İşte, Filyos beldesinden yine göç başlıyor, güzel bir yurda yerleşmemiz, yine gelecek senelere kalıyordu.

Gülsüm Sezen, Küçük Evin Büyük Sırrı, Aktif Hayat Yayınları

Evler dört duvar mıdır sadece? Yoksa içinde yaşayanların hayatları mı? Onların iyi günleri, kötü günleri, mutluluğu kederi, sevgisi ve güveni… Bir evin anahtarı olsa da kapısından içeri bir baksak o duvarlar, pencereler bize neler söyler kim bilir? Evler vardır; iki dirhem bir çekirdek, dayalı döşeli, ihtişamlı, gösterişli, zenginliğin pırıltılarını taşır ama güven vermez, Mutlu etmez sakinlerine. Sıcacık sarar sarmalar onları. Kimi evin bacasından huzur tüter, kiminin bacasından zehir. Kimi saraydır misafirlerine, kimi virane. Ahiret yurdu nihayetinde ebedi mutluluk durağımız. Anahtarı dünya evinde… Her ev bir alem bir ev özünde... Binlerce alemden birkaç örnek sığdı bu kitaba. Belki kendimizi, belki bir yakınımızı andıracak. Bazen sevinecek bazen üzüleceğiz bu öykülerle… Anlam vereceğiz belki dünya evindeki yerimiz...

Kasım Sezen, Kerbela'dan çıkış, Aktif Hayat Yayınları

20. yüzyıl başında Osmanlı hilafetinin yıkılması sonucunda Müslümanlar sahipsiz kalmıştır. Bağımsızlığını kazanan ülkelerin başındaki Müslüman kukla yöneticilerle Kerbela zulmü devam ettirilmiştir.

Kerbela’dan çıkış, yeniden kendine gelme, yeniden İslam’a teslim olma, çok çalışma ve batıyla mücadele edebilecek maddi güce kavuşmayla mümkün olabilecektir. Yoksa, her güç bende diyen zalim, zayıf bulduğu mazlumları her yakaladığı Kerbela’da aç, susuz bırakacak, katledecek, yerinden yurdundan edecektir.

Dede Korkut Seçme Hikayeler, Profil Kitap
Evliya Çelebi Seyahatnamesi Seçme Hikayeler, Profil Kitap
Hacivat ve Karagöz Seçme Hikayeler, Profil Kitap
Mevlana, Mesnevi Seçme Hikayeler, Profil Kitap
Nasreddin Hoca Seçme Hikayeler, Profil Kitap
Ömer Seyfettin Seçme Hikayeler, Profil Kitap
Yunus Emre Divanı Seçme Şiirler, Profil Kitap

Ahmet Cevdet Paşa, İlmihal-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Ali Emiri, Hakikat Çiçekleri-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Ömer Seyfeddin, Çocukluk Hatıraları-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Safahat'dan Seçme Hikayeler-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Safahat'dan Seçme Şiirler-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Seçme Şiirler Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Süleyman Nazif, Vatana Dair-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Süleyman Tevfik, Tutiname'den Hikayeler-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Şahmeran Hikayesi-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları
Tahirül Mevlevi, Hz. Peygamber ve Zamanı-Osmanlıca Türkçe, Beyan Yayınları

YORUM EKLE