Cami aynı zamanda ilim halkaları mekanıdır

Camilerle ilgili bir anket yapılsa herkesin vereceği cevap üç aşağı beş yukarı bellidir. Ancak caminin İslam toplumu içerisinde yeri nedir acaba? Kamil Büyüker, 'Halk Eğitiminde Cami Dersleri' kitabı etrafında yazdı..

Cami aynı zamanda ilim halkaları mekanıdır

İslam medeniyeti mescid ve cami medeniyetidir. Ancak bizim medeniyetimiz camiyi sadece namaz kılmaya indirgemez çünkü yeryüzünün temiz olan her yeri bize mescid kılınmıştır. Hal böyle olunca sahih hadis kitaplarında mescid bahsine bakıldığında görülecektir ki cami/mescid bir İslam toplumunun can damarıdır ve hayatın en dinamik merkezidir.

Camiler, ibadet dışında ilim merkezi, barınma ve zekat merkezi, tedavi merkezi, sorun çözme mekanı, yönetim yeri ve mahkeme, askeri amaçlar için tahsis edilen yerler iken bugün camilerimizi tam fonksiyonlu olarak kullandığımız iddia edilemez. Yer yer camisini mahallesinde bir merkez haline getiren görevlilerimize şahit oluyoruz ama yüzde kaça tekabül eder tartışılır. Bütün bu fonksiyonların yeniden ihyası mümkün. Ancak temel bir fonksiyonun ifası ile. Neredeyse düğüm orada çözülüyor: Cami Dersleri.

Ben muallim olarak gönderildim”

Camide ders deyince çoğu zaman vaaz ü nasihat hatıra gelir ama camiler birer ilim tahsil mekanlarıdır, akademilerdir. Cami dersleri bahsinde çok az rastlayabildiğimiz yayınlardan bir tanesi daha okurla buluşmuş. Ancak benim için geç kalmış bir buluşma olduğu için kitabı bugün değerlendirmeyi düşündüm. Eserin ismi: Halk Eğitiminde Cami Dersleri (Şubat 2011-173 s.). İnkılab Basım Yayım arasından çıkan eserin yazarı M. Mahmud Mütevellî. Tercümede ise iki isim geçiyor: Selami Yalçın ve Zeynelabidin Yıldız.

Kitabın yazarı aslen Mısırlı Ezher mezunu ve Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesinde uzun yıllar öğretim üyeliği yapmış, ayrıca Kuveyt'in muhtelif camilerinde hatiplik görevinde bulunmuş. Yazar büyük bir olgunluk ve tecrübe ile kaleme aldığı eserini yıllarca camilerce yaptığı hizmetlerden damıtarak oluşturmuş, bu noktada hata da yaptığı durumlar olduğunu ancak Allah’ın hatalarını görüp düzeltme ve “bilmiyorum” sözünün hakikatini yaşama ve ilim için tevazu göstermesine vesile olduğunu ifade ediyor.

Editörler bir takım tasarruflarda bulunarak kitabı altı bölüm yerine üç bölüme ayırmışlar. Elbetteki cami dersleri deyince bunun Asr-ı Saadet'teki karşılığına bir göz atmak gerekiyor. Bu noktada en kuvvetli delil, Efendimiz’in bir gün mescide girdiği ve bir kısmı dua ve zikirle, bir kısmı ise ilimle meşgul olan iki topluluk karşısında, iki topluluğun da hayırlı işlerle meşgul olduğunu ancak “ben muallim olarak gönderildim” diyerek ilimle meşgul olanların yanına oturduğu rivayetidir.

Cami dersleri Efendimiz’in sünnetidir

Yazar camide eğitim öğretimi başlatan kişinin Efendimiz olduğunu ifade ederken bu durumun onun sünnetlerinden bir sünnet olduğunu da ortaya koyuyor. Yani nice terk edilen sünnetler yanında ilim halkaları da ifası zaruri sünnetlerin başında geliyor. İlk halka sahabilerin bu eğitim aşamalarından geçtiğini yazar ifade ettikten sonra İmam-ı Malik’in Mescid-i Nebevi’de eğitim öğretim çalışmalarını sürdürdüğünü, Hasan Basri (r.a.)’nin Basra Camiinde, yine İmam Şafii ve Ebu Hanife’nin camileri ilim meclisi haline getirdiklerini ifade eder. Ayrıca camiler etrafında oluşan üniversitelere de Karaviyyin Üniversitesi (Fas), El-Camiül Ezher (Mısır), Zeytuniye Cami/Üniversitesi'ni (Tunus) örnek olarak veriyor. Ayrıca bir dönem ilim merkezi olan Bağdat’ta en eski mescid olan Mansur Cami, İslam devletinin en meşhur tanınmış eğitim öğretim merkezi imiş. Ayrıca el-Ezher’den önce Amr Camii büyük bir ilim merkezi fonksiyonunu ifa etmiş.

İmamlık, vaizlikten daha mesuliyetli

Yazar vaizliğin belli zaman dilimlerini içine aldığını ancak imamlığın ise günün beş vaktini içine alarak büyük mesuliyetli bir görev olduğunu ifade eder. Bir davetçi olarak tanımladığı imam için de bakın nasıl bir vazife şuuru telkin ediyor: “Her camide davetçi olarak rol üstlenen bir imam, vaazları ve cami dersleriyle, cehalet, gaflet, tembellik ya da iki yüzlülük sebebiyle Müslümanların büyük çoğunluğuna musallat olmuş olan kötü huy ve alışkanlıkları onlardan söküp atmaya çalışmalı; onların nefislerini arındırmalarına, kendilerini ıslah etmelerine yardımcı olmalıdır. Davetçi imamın bu görevinde başarılı olabilmesi için kendisinin de imanî bir hayat ve dinî bir gayret içinde olması şarttır.” (s.33)

Cami dersi yapacaklar için

Yazar, “evvela cami dersi yapacak imamların belli bir birikime sahip olmaları, sonrasında yüksek bir ahlak ile donanmış olmaları gerekmektedir” der. Sık rastlanan ve çok tekrarlanan imam hatalarını da yazar başlıklandırmış: Bilgi eksikliğinden, soruları cevaplarken yapılan hatalar (acele etmek, heva ve hevese uymak, akla dayalı olarak verilen hükümlerin nasslardan üstün tutulması, iyi bir hatip olduğunu gösterme çabası, nüfuzunu dünyevi çıkar için kullanmak, imamın meslektaşlarına karşı üstünlük iddiası).

Bunun yanında cami dersleri için metod, usul ve yöntemleri sıralayan yazar, eserin sonunda cemaat ve imamın sorumluluklarını tafsilatlı bir şekilde işlemiş. Meraklısı için son bölümde iki ek var. İlki DİA’nın Cami maddesi; diğeri ise Hayrettin Karaman hocanın gazeteden iktibas yapılan “Böyle bir cami” yazısı… Özellikle Kutlu Doğum faaliyetlerinin yoğun olarak yaşandığı bugünde bu mevzuyu gündemimize alıp, konuşma, tartışma zamanımız geldi de geçiyor. Bu kitap o açıdan hayırlı bir fonksiyon icra edecektir.

Kâmil Büyüker, cami’ye ve cami derslerine davet etti

YORUM EKLE
YORUMLAR
İmir İlbey
İmir İlbey - 9 yıl Önce

Osmanlı son devrindeki cami dersleri ve bu derslerin edebiyata katkısına dair yazılan bir makalenin linkini vermekte fayda var: http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt5/cilt5sayi22_pdf/1_dil_edebiyat/seker_semsettin.pdf