Cemil Meriç düşünce dünyamızın yıldızlarındandır. Düşünce ve edebiyat dünyamızın seçkin simalarının en başında gelenlerindendir. Kelimelerle yaşar. Düşüncesiyle, üslubuyla orijinaldir. Nehir gibi akar onun üslubu. Büyülenirsiniz o emsalsiz anlatım karşısında. Nesir şiirleşir onda adeta... O, ciddi ve ağır konuları, masal, efsane veya destan güzelliğinde, havasında anlatır. Doğu’ya önem vermiştir hep. Bir Dünyanın Eşiğinde kitabında konu Hint edebiyatıdır. Yani Doğudur. Avrupa ve Hint. Ya da Doğu ve Batı. Mukayeseleri yapılır bu düşüncelerin. Birbirlerine olan etkileri anlatılır.
“Yıllardır düşüncenin cangıllarında dolaşıyorum, düşüncenin ve şiirin”
Bu eseri meydana getirmek için verdiği mücadeleyi, giriştiği cehdi, gayreti ve sabrı şu sözlerle anlatır: “Yıllardır ayaklarımda demir çarık, elimde demir asa, düşüncenin cangıllarında dolaşıyorum, düşüncenin ve şiirin.” En az dört yılını Hint’e ayırdığını öğreniyoruz. Hem de rüyalarına girecek kadar. Gözlerini kaybetmiş biri için yaşama nedeni olabilecek kadar Hint’e vermiştir kendini. Hint’i o kadar benimsemiştir, o kadar özümsemiştir ki, ‘kendisi’ olarak görür adeta. “O kitaba harf harf hayatımı işledim, dört yılım sayfa oldu” der. “Hint, rüyalarımla, hicranlarımla ben’im. Benim türbem, bugün ziyaretçisi yok bu türbenin, yarın olacak mı?” diye kaygılanmaktan da geri duramaz.
Bir dünya edebiyatı yazma projesi vardır Cemil Meriç’in. Önce İran edebiyatını ele alır, sonra Hint edebiyatında karar kılar. “Olemp’i ararken Himalaya çıktı karşıma ve ak saçlı rişilerden ilahiler dinledim. Bu bir kitap değil bir vecittir.” Hint edebiyatının bütün konuları, destanları, şiirleri, mistisizmi, felsefesi Cemil Meriç’i büyülemiştir. Acıları, sevinçleri, ümit ve ümitsizlikleri, coşkunlukları, savaşları, yiğitlikleri ve Hint’in kazandırdığı iç huzuru, bu zengin, hür ve hoşgörülü dünyada bulduğuna inanır Cemil Meriç ve “Yıllardır Himalaya eteklerinde sabahladım. Hint her inanca söz hakkı tanıyan bir ülke olduğu için ikinci vatanım oldu” der.
Hint’in Cemil Meriç üzerindeki tesirini de şu sözleri çok güzel açıklamaktadır: “O ülke düşünce hürriyetinin vatanıdır. Hint’ten tesamuhu (hoşgörü) öğrendim, düşüncenin gökkuşağını bütün renkleriyle sevmeyi öğrendim, peşin hükümlerin mahpesinden kaçmayı, hakikatin çeşitli yönlerine eğilmeyi, hayatın her tecellisine saygı beslemeyi öğrendim. Hint bir çağrıdır, güzele, sonsuza, hoşgörüye çağrı.” Devam ediyor Hint’i değerlendirmeye Cemil Meriç: “Düşünce dünyasını fethe koşanların uğrayacağı ilk ülke Hint olmalı. Hint bütün inançlara söz hakkı tanır. Çağdaş Avrupa en aydınlık tarafıyla Hint’in bir devamıdır... Hint bütün hakikat değil ama hakikat.”
Çağdaş Avrupa en aydınlık tarafıyla Hint’in bir devamıdır
Batı ve Hint medeniyetlerini karşılaştırır. Bu aynı zamanda Batı ve Doğu medeniyeti karşılaştırmasıdır. Uzak doğu medeniyetlerinin ‘manevi vatanı’ olarak Hint’i görür Meriç. Voltaire göre, “Avrupa her şeyini Hint’e” borçludur. Avrupa’yı bir merak sarmıştır Hint’e karşı. Hint’i öğrenmek, keşfetmek için Avrupa’dan seyahatler başlar. Fransız, İngiliz ve Almanlar başta olmak üzere, diğer ülkelerden de bu gizemli dünyaya seyahat eden bilgeler, düşünürler olur. Avrupa’yla Hint arasında bir etkileşim başlar. Bunların ilklerinden biri de Fransız Duperron’dur. Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Anquetil-Duperron (1731-1805). Batı’ya Avesta’yı o tanıtır.
Cemil Meriç, Anquetil-Duprron’un kısa hayat hikayesini de anlatır. Çok zorlu bir yolculuktan sonra Hint’e varır Duperron. Çeşitli Hint metinleri üzerinde çalışır ve beraberinde yüz seksen yazmayla Paris’e döner (1762). Önce Avesta’nın Fransızca tercümesini yayınlar. Upanişadları Batı kütüphanesine kazandırır. “Ölüm Anquetil’i yazı masası başında buldu” der Cemil Meriç.
Avrupa’nın tanınmış ilim adamları, düşünürleri Hint’le temas kurarlar. Bu temasların çoğu, Anquetil-Duperron’unki gibi değildir maalesef. Özellikle İngilizlerin temasları. Onlar sömürge olarak Hint’e bakarlar. Hint edebiyatını da sömürge edebiyatı olarak görür ve değerlendirirler. Birçok Hint’i kendi edebiyatından soğutmuşlardır. İngiltere, Hindistan’da çok aşağılık menfaatlerle hareket etmiştir. İngiltere Hindistan’da iki görev yapmıştır. Biri tahrip görevi. Öteki de yeniden kurma görevi. Yerli sanayinin kökünü kazımıştır İngilizler. Hint toplumunda büyük ve yüksek ne varsa yerle bir etmiş ve bu medeniyeti yok etmişlerdir. “Hint’e İngiliz hakimiyetini anlatan tarih sayfalarında, tahripten başka bir şeye rastlanmaz” der Cemil Meriç. Ayrıca bu tahribatı apaçık görmenin mümkün olduğunu da ifade eder.
Hint düşüncesi, Avrupa’nın diğer ülkelerinden farklı olarak Almanya’da hak ettiği değeri bulmuştur. Cemil Meriç bunu, Taine’nin “Dünyada metafizik dehaya sahip iki millet var: Hintliler ve Almanlar. Kılı kırk yaran Yunanlılar bile, onlara kıyasla, çok çekingen, çok ölçülü. Mübalağa etmeden diyebiliriz ki, insan zekası yalnız Ganj ve Spree kıyılarında düşüncenin özüne inebilmiş” sözleriyle Hint düşüncesinin Avrupa’dan farklı olarak Almanya’da daha bir kabul gördüğünü anlatır.
Hegel’e göre Hintliler Hint dışında hiçbir ülkeyi fethetmemişler. Hint, hep fethedilmiş. En eski çağlardan beri bütün kavimler gözlerini oraya dikmiş. Bu harikalar diyarının hazineleri bütün akıncıların ihtirasını kamçılamış. Elmas, inci, gülsuyu gibi tabiat hazineleri. Ve, hikmet.. Bu hazinelerin aktarıldığı yol. İnsanlığın kaderi üzerinde büyük rol oynamış.
Cemil Meriç Hint edebiyatından bol bol örnekler verir. Tiyatrosundan, şiirlerinden, nesrinden... Hatta Malavika ile Agnimitra isimli bir oyunu anlatır. Bir dramdır bu oyun. Bunu öyle güzel anlatır ki Cemil Meriç, kendinizi en azından oyunu seyreden kalabalığın içinde, o salonda hissedersiniz. Çok canlı bir anlatım.
Cemil Meriç büyük emek çekmiş, güçlükler ve sıkıntılarla bu eseri meydana getirmiş. Üstelik okunup okunmayacağıyla ilgili olarak ve anlaşılıp anlaşılmayacağına dair endişeleri olmuş. Biz de onu okuyup anlamaya çalışarak endişelerini giderme yönünde gayret göstermeliyiz. Ancak onun ruhunu bu şekilde aziz edebiliriz.
Metin Uygun yazdı