Büyük Şehir Büyük Bir Yapbozdur

Musab Kırca'nın ''Düşerken Öğrendiğimiz Yasalar'’da yer alan şiirleri, insanın hayallerini, insanın düşüncelerini oradan oraya sürükleyen şiirler. Ahmet Serin yazdı.

Büyük Şehir Büyük Bir Yapbozdur

Edebiyat evinin en kıvrak, en vurucu, hayalleri en fazla harekete geçiren üyesidir şiir türü. Belki de geleceğe dair büyük olayların, büyük felaketlerin, büyük mutlulukların, dünyayı harap eden tufanların habercisi olan sezgilerin pek de tepki çekmeyeceği bir forma bürünmüş hali şiir. Şiirle ilgili ne denirse densin ve şair nasıl tanımlanırsa tanımlansın, çağlar boyunca değişmiyor bu gerçek. Şairler, toplumu huzursuz eden sözlerin sahibi kısacası. Üstelik de bu huzursuzluğu farklı şekilde, güzel şekilde ifade eden kişiler bunlar.

Çalkantılar döneminin naif habercileri

Her çağ, kendine özgü özellikler barındırır kuşkusuz. İçinde yaşadığımız zaman dilimi de bundan azade değil. Çağımızı diğer çağlardan farklı kılan şey, kısa zamana birçok şeyin, hem de çok sarsıcı birçok şeyin sığmış olması. İnsanlığın yüzlerce yıla sığdırdığı şeylerin onlarca yıla sığdığı bir çağda yaşıyoruz. Bunu anlamak da, anlatmak da zor.

Belki de bu yüzden bir oraya bir buraya sıçrayıp duruyor sözcükleri şairlerin. Belki de bu yüzden hayalleri bir duvardan başka bir duvara çarpıyor bir ping pong topu gibi.

En çok düşerken öğreniriz

Düşerken Öğrendiğimiz Yasalar”, Musab Kırca’nın Ebabil Yayınları’ndan çıkan şiir kitabı. Kitapta toplam on iki şiir var. Bir şey anlatabilmek için yeterli mi bu, bilinmez. Ama şair yeterli görmüş ki bir kitap çıkıvermiş ortaya.

Düşerken Öğrendiğimiz Yasalar’da yer alan şiirler, insanın hayallerini, insanın düşüncelerini oradan oraya sürükleyen şiirler. Şairin sözleri, bir çalkantının, bir huzursuzluğun içinde debelenip duran sözler belli ki.

Kitaptaki şiirler okunurken, dizeler hızlıca kayıp gidiyor insanın gözü önünden. Ama bu, sabun köpüğü gibi uçup giden bir kayış değil, sarsıcı bir kayış. Ustalıkla kurulmuş dizelerdeki bir sözcük sözgelimi siyasi bir eleştiri olurken, bir başka sözcük şehrin tahribatına yol açan her ne varsa ona isyan eden bir çığlığa dönüşüyor.

İnancımızı ellerimizle kovmadık mı?

“Yeni Türkiye Konuşmaları” başlıklı şiirde yer alan “Tıkış tıkış odalarda mobilyalar/ İnsana yer yok her şey kırılır camdan. Kırılsın/ Nasıl olsa biz yapıyoruz/ Bir de evlere peygamberlere açılan kapılar yapsak” (s.46) dizeleri, tam da anlattığımız bu eleştirinin ve sonradan gelen kötünün kovduğu kadim iyileri hatırlatma çabalarının ifadesi değil mi? İnandığımız ne varsa onları kendi ellerimizle hayatımızdan çıkardığımızın sarsıcı bir anlatımı değil mi bu dizeler?

Modern şehrin sahte yüzü

“Büyük Şehir Büyük Bir Yapbozdur” başlıklı şiirin başlığı bile, modern zamanların insanı nasıl bir yanılsamaya ittiğini anlatmaya yetiyor aslında. “Her şey çok düzenliydi korktum” dizesiyle başlayan şiir, baştan sona modernizmin ve modernizmle gelen yapmacık dünyanın, yapmacık önemsenmelerin bir reddiyesi sayılsa yeridir. “Apartmanlarda ayna asarlar balkonlara/ Gelmesin diye güvercinler/ Çünkü kuşlar fotoğraf çektirmezler/ Biliriz biz bunu” (s.31) dizelerinde de, Sezai Karakoç’un o şahane “Balkon” şiirindeki duyarlılığa benzer bir duyarlılık göze çarpar. Dizedeki fotoğraf çektiren insan imgesi, sahicilikten uzaklaşıp –mış gibi yaşanan hayatların ifadesi olarak anlaşılsa yeridir. Şiirin devam eden dizelerinde, şehrin, insanı diğer insanlara ve en önemlisi de hayata yabancı kılması anlatılır alttan alta.

Hoyrat akan bir ırmak

Okudukça sıradan görünen dizelerin arasına serpiştirilmiş çarpıcı imgelerle karşılaşıyor insan. Kırca’nın şiirleri, sakin akan bir ırmak gibi değil. Bu şiirler, yatağında sessizce akarken birdenbire önce bir uçurumdan aşağı koşuveren, sonra da kıvrıla büküle akıp giden delidolu sözcükler ırmağı gibi.

Musab Kırca, günümüz şiirinin yetkin temsilcilerinden biri olmaya aday bir şair.

Ahmet Serin

YORUM EKLE