Mustafa Özer Köse -kendisi de bir eğitimci olması hasebiyle- son zamanların en derin ve taze yarasına bir şifa temin etmesi duası ve umuduyla kaleme aldığı kitabında; “Hem Evlilik Hem Mutluluk” derken, hayat nimetinin, “nimet olma” niteliğinin de altını çiziyor. Evlilik hazırlığında olan gençler ve her yaştan insanların oluşturduğu sohbet dairelerinde gerçekleşen hasbihâllerin, kendi ufkunda derli toplu bir kitaba dönüşmesi aslında baştan sona bir ömrün serencamını gözler önüne seriyor. Son derece mümbit bir arazide, geniş bir sadırdan satırlara dökülen huzmeler, evlilik arefesindeki çiftler için olduğu kadar dünya evine girmiş bütün insanların başat meselelerini teker teker ele alıyor; sorunların altını gerçekçi bir şekilde çiziyor ve elbette her birine sünnet-akide ve temel insanlık değerleri çerçevesinde çözümler sunuyor.
Elimizdeki bu kitap; birtakım araştırma ve gözlemlerin kâğıda dökülmesinden ziyade; iyi bir evliliğin esasında iyi birer insan olmaktan geçtiğini idrak ve ihya ederek; “Sizin en hayırlınız, ailesine en iyi davrananızdır” hadis-i şerifini hayatına bizzat tatbik eden “insanlardan bir insanın” eseridir. Toplumun kanayan bu yarasına zamanın bütün araçlarıyla sürekli katkıda bulunuyor oluşuna karşılık, gençlerin maddi ve manevi buhranlarla evlilik fikrinden hızla uzaklaşarak dünya hayatının bir imtihan yurdu gerçekliğinden uzağında kapıldıkları hayal ve beklentilere bir istikamet belirliyor. Sürekli pompalanan sanal katkılarla genişleyen hayal balonlarının derin hayal kırıklıklarıyla patlayarak çiftleri ayrılıklar ve yarılmaların eşiğine getirmesi; yazarı, bütün bunların ötesinde sadelik ve halis niyetle “mutlu bir aile” kurmanın imkânlar dahilinde olduğunu göstermeye itiyor. Dolayısıyla eğitimci ruhunun etkisiyle “arkasında hayırlı evlatlar bırakma”nın yanında “kalıcı bir eser bırakma”nın da sadaka-i cariye hükmünde oluşu; uzun yılların tecrübe ve müktesebatının aktığı bu emek havuzunu; arkasında sürekli açık kalacak bir hayır ırmağı niteliğiyle değerlendirmek mümkündür.
Kitap; evlilik kurumunun başlangıç itibarıyla henüz daha niyet aşamasındayken toprağa atılan bir tohum hüviyetinden, hayat arkadaşlığı niteliği kazandıktan sonraki tüm evrelerini; 11 bölüm hâlinde ve bütün alt meseleleriyle ihata ediyor. Toprağa atılan kaliteli bir tohumun, filiz vermesi, ter üz taze bir fidanken gelişip serpilerek gölgesinden faydalanılan, yorulanların sırtını yaslayıp soluklanabileceği; yaralı kalplerin şifa bulabileceği asırlık sağlam bir çınara dönüşmesinin serüvenine şahitlik ediyoruz. Elbette kainatın mevsimsel geçişlerinden nasibini alan tüm mahlûkat gibi evlilikler de imtihan yurdunun geçişlerinden nasibini alıyor. En çetin fırtınalara, kara, yağmura hatta zaman zaman göz gözü görmeyen kasırgalara dahi kararlı bir direnişle karşı koyan çınarların güçlerini köklerinden alıyor oluşu; kurulmakta olan yuvaların da en önemli özelliğinin sağlam bir temel atmaktan geçtiğini hatırlatıyor. Tarafların muhabbeti “helal ve meşru bir daireye” taşımak hususundaki hüsn-ü zannını; iyi günde, kötü günde; hastalıkta, sağlıkta ve zamanın bütün saldırı araçlarının altında da muhafaza etmelerini salık veriyor. Öyle ki insan fıtratının ancak karşı cinsle birliktelik durumunda huzur ve sükun bulacağını, ilk insanla cennette başlayıp zamanımıza kadar devam eden evlilik kurumunun bir varoluş gereği, ontolojik bir mesele olduğunu özellikle vurguluyor. Bu kadar temel ve önemli bir meselenin; bir insan hayatını tümüyle şekillendireceği ve hayat kalitesini belirleyeceği de aşikârdır. Yazarın ifadesiyle; “Dünya ne kadar geniş olursa olsun ayakkabın darsa yeryüzü de sana dar gelir” gerçekliği, aile hayatında mutluluğu bulamamış olanların hayatın farklı veçhelerinde mutmain olmalarının da neredeyse imkansız olduğunu gözler önüne seriyor. Nitekim emek verilmeyen, özen gösterilmeyen, suyu ve besini eksik bırakılan nebatatın düştüğü durum, hemen hemen tüm evliliklerin de kaderi oluveriyor.
Kurumsal olan her oluşumun kendi içinde belli kural ve kaideleri taşıyor olması, evliliğe dair de belli ilke ve esasları zorunlu kılıyor. Başından itibaren karşılıklı saygı-sevgi ve nezaket ölçülerini aşmadan, tarafların anlayış ve uyum içinde; doğru bir iletişim ve iyi niyetle götürebilecekleri bu yolculuğu; kendi içindeki adab-ı muaşeret kurallarını tanımlayarak, Efendimiz’in izdivaç hayatından örneklerle ve sahabilerin örnek evlilik uygulamalarıyla destekliyor. Daha gençlik yıllarında birlikte emekleyerek hayat sahnesine adım atmış olan çiftlerin son nefeslerine kadar huzurlu bir yuva teminlerinin gerçekliği böylece pratiğe dökülmüş oluyor.
Son olarak kitabın girizgâhının aslında her hayrın başlangıcı olan anahtarıyla bu kapıdan girecek olan gençlere ilham olmasını dileyelim:
Bismillah
Bütün güzelliklere bu en güzel sözle başlanır.
Güzel yemeğe, güzel söze, güzel olan her işe.
Güzel evliliğe de, güzel evlilik sohbetine de.
Hacer Yeğin
Çok güzel bir tanıtım olmuş. Kaleminize ve yüreğinize sağlık