Bu masalları bulmak kolay değil!

İsmail Kılıçarslan'ın Zebercet oğlu Zülküf'ü masallardan mı fırlamıştır yoksa zaten bir masal mıdır?

Bu masalları bulmak kolay değil!

Yaşım çok değil ama bazı hatıralar çoktan silikleşmiş gibi duruyor geriye bakınca. Bir tanesinde sadece bir ses var. “Zebercet oğlu Zülküf’ün masalı” diye tekrar ediyor. Yalnızlık geçiyor sık sık. Tok bir ses, karanlık bir imaj. Belki de sadece ses olduğundandır. Çok dinlemediğimi, takip etmediğimi biliyorum ama ne zaman denk gelsem, orada kalıyorum. Tanıyorum bu masalı.

Yorulmuş bir zihni dinlendirmek için birebirdir masallar. Fakat yine yorulacağınızı da bilirsiniz. Fakat bir çocuğun oyunda yorulması gibidir bu. Her zaman fırsat kollanır.

Başka masallar

Bu niyetle elime aldımBaşka Masallar adında kitabı. Yazarı bildiğimiz bir isim: İsmail Kılıçarslan. Bakalım ne var içinde derken, o silik ve kavi hatıra yeniden canlandı. Zebercet oğlu Zülküf’ün masalları imiş bu, bizim Zülküf’ün.

Nun Dağı VasiyetiBaşka Masallar, İsmail Kılıçarslan

Babası “Nun dağına çıkacaksın” diye vasiyet ettiğinden beridir diyar diyar dolaşmaktadır Zülküf. Masallar nasıl zamanı ve mekanı birbiri içine dürerek “bir varmış bir yokmuş” diye başlarlarsa, Zülküf’ün masalları da kendi içinde zamanı ve mekanı dürmüştür. Masal içinde eritmiştir. Bu yüzden aslında, babası vasiyet ettiği için mi gezer Zülküf, yoksa gezdiği için mi babası vasiyet etmiştir, bilinmez.

Zülküf, inatçılığını her masalın girişinde ispat edercesine, her masalın başında eski ve inatçı bir masalın yapayalnız kalmış kahramanı olduğunu dile getirip başlar masala.

“Dağ dağa, ırmak ırmağa, yol yola, deniz denize, şehir şehre benzer derler. Zamanı bilinmez, mekanı bilinmez” yolculuklara çıkar Zülküf. Çok duramaz bir yerde. Yine de her uzun yolculuktan sonra evine uğrar, toprağına uğrar. Bir defasında aklına yıllardır görmediği baba ocağı düşer. Orada da bir derde şifa olur.

İbn Batuta gibidir Zülküf, bir gezgin, bir masal düşkünüdür. Emanette ehildir, emanet ister söz olsun ister insan. Vefalıdır... Yediği ekmeğin, içtiği suyun hakkını bilir, verir. İnsanlığı, kalleşliği iyi tanır, gerekeni ardına koymaz. Korkmaz. Nerede haksızlık varsa kılıcı ile düzeltmeye durur. Akıllıdır, körü körüne sallamaz kılıcı. Kılıcını Ebu Zer gibi çeker, başları Yılancı Baba gibi okşar, bilir ki duasız olunca kılıç da kesmez. İnsanın bileğine güç gelebilemez.

Zülküf, Hızır mıdır?

Zülküf’ün masalları belki de Hızırca bir görünümdür. Belki de masallara karışmış Hızır’ın görünümü... Biz tam Aliya belgeseli izlemiş, Suada’yı rahmetle anmışken, Suada’nın ölümünü gören Zülküf’ün masalına denk gelişimizdir.

Zamanı ve mekanı aşan masallarda, birbirinden alim, gezgin, yiğit, irfan ehli, gönül ehli insanlarla karşılaşır Zülküf. Kimine mürid olur, kimine yoldaş. Kimi ile kılıç çeker, kimi ile zalime nişan alır. Aliya, Hacı Bayram, Ebu Zer, Somuncu Baba, Mesih, Son Elçi yüreğini ısıtır Zülküf’ün.

Ve yorulur Zülküf

Yolda yorulmak, yolun sahihliğine terstir. Musa ve yoldaşı, yoruldukları vakit anlarlar, ölü balığı yitirdiklerini. Zülküf de her masalın sonunda yorulur.

Bu yorgunluğu biraz yola, çokça insanlara, insanlarda gördüklerine bağlıdır. Bu yüzden yoruldukça hep yanında olan Kitap’tan açar Zülküf. Kitap, tüm yolculuklarında yanında olan tek refikidir. Açar ve okur: “Biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısı kıldık. Yalnız inanıp yararlı işler işleyenler bunun dışındadır. Onlara kesintisiz karşılık vardır.”

Sonra yeni bir masala yürür Zülküf.

Zülküf bu yüzyıldan bakınca hakikaten bir masal kahramanı gibidir.

Rabia Gülcan Kardaş yorulmadan okudu

YORUM EKLE
YORUMLAR
Vedat erkek
Vedat erkek - 3 yıl Önce

İstikamet belli ise çekilen çile kutsaldır