Hasta kalplerin ilacı
İncecik, 132 sayfalık bir kitabın ansiklopedi değeri taşıdığını bilir misiniz? Hiç böyle bir duruma ihtimal verir misiniz? Yazılmış onca kelimenin bir kütüphane değerine eriştiğini düşünebilir misiniz?
Zorunluluklardan dolayı memleketin zor bir yerinde çalışmak insanın elini kolunu bağlar, iletişimini azaltır, imkânlarını kısıtlar. Yapamayacağı tek şey ise gönülleri birbirine bağlayacak olan İslâm’ı insanın kalbinden söküp almasıdır.
Okunacak en önemli eserlerden biri
Yeni tanıştığım bir dostumun önerisiyle internet üzerinden üç tane kitap siparişi vermek nasip oldu. (Murat Menteş’in son kitabı Korkma Ben Varım’ı, Ve İbn Ataullah El-İskenderi’nin; Tasavvufi Hikmetler ve Gelin Tacı) Kitapları öneren Cesur kardeşimin okuduğum en güzel eserleri önerdiğini ise okuduktan sonra anlayacaktım. Allah kendisinden razı olsun.
İncecik, 132 sayfalık bir kitabın ansiklopedi değeri taşıdığını bilir misiniz? Hiç böyle bir duruma ihtimal verir misiniz? Yazılmış onca kelimenin bir kütüphane değerine eriştiğini düşünebilir misiniz?
Dengeleri sarsan bir anlatım
Kitaplarım elime geçtiği vakitten itibaren Gelin Tâcı ve Korkma Ben Varım’ı aynı anda okumaya başladım. Ne olacak diyordum hem Gelin Tâcı incecik bir kitap iki günde bitiririm. Siz hiç bir kitabın ağırlığını içindeki kelimelerin ruhunuzda bıraktığı tesirle ölçtünüz mü? Ben Gelin Tâcı ile ölçmüş oldum. Ve o ağırlığın altında ezilmemek adına önce Korkma Ben Varım’ı bitirmeye karar verdim.
Gelin Tâcı’na başladıktan sonra, kitabı okumanın gerçeklerle karşılaşmanın, yaptığım(ız) hataların direkt muhatap alınarak yüzüm(z)e vurulmasının bu derece zor olabileceğini, tesir bırakabileceğini düşünmemiştim. Her bir cümlenin içime bu kadar işleyebileceği aklımın ucundan beri geçmemişti. Kitap ise beni ilk cümlesiyle yerle yeksan etmişti: ”Allah’a yemin ederim ki, senin asıl ömrün; doğduğun günden beri olan süre değil; bilakis Allah’ı tanıyıp bildiğin günden beri geçen süredir”
İnsanlar bir tuhaf oldular
Ve kitap ilerliyordu yavaş yavaş, yavaş okumalıydım bu kitabı bunu anlamıştım. Her bir sayfasında bana öyle sözler söylüyordu ki kitap kendime çeki düzen vermek zorunda kalıyordum okurken ve öyle cümleler vardı ki ne kadar boş işlerle uğraştığımı(zı) tekrar hatırlatıyordu: “25- İnsanlar bir tuhaf oldular; artık ahiret için bir araya gelmiyorlar (sf.57)” eğer böyle bir cümle okuduysanız ve altındaki şerh bu cümleyi mükemmel bir şekilde açıklıyor ise, sizin üzerinizde öyle bir tesir bırakıyor ki belki tekrar okumanız gerekiyor.
Ya da, “29- Başkasının küçük günahlarını görüp de, kendi büyük günahlarını görmezden gelmen, sana cahillik olarak yeter (sf.66)” Şimdi yaşadığımız hayat, yaşadığımız dünya düzeninde bu cümleyi okuyorsa bir kişi, bizim hayatlarımız neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor. Sürekli insanların yaşayışını eleştirip, dedikodusunu yaparak, herhangi bir olayda hemen küfrün dehlizinde yol alarak yaşayan bizler için bu cümle aydınlatıcı değildir de nedir? İnsan böyle bir cümlenin yaklaşık 700 yıl önce yazıldığını düşündüğü zaman şaşırmaması elde midir?
İnsanın dünyevi işlerinden dolayı ahiret hayatı için ümitsizliğe kapıldığı oluyor. Fakat şu cümle sanırım biz faniler için yol gösterici olması bakımından önem arz etmeli; ”32- Sakın ümitsizliğe kapılıp ’kapılar bana kapandı’ deme(sf.79)” Şerh düşülürken bu cümleye Davud(aleyhisselam)’ın Zebûr’undan bir cümleye yer verilmiş: “Ben kuluma en fazla merhametimi benden yüz çevirdiği zaman gösteririm” yani hiçbir zaman için Allah’tan ümidi kesmemek gerekir. Zira Mehmet Akif Safahatın’da ümid etmek için şöyle demiştir: “Ye’s öyle bir bataktır ki; düşersen boğulursun/ ümmide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun”
Nasihat isteyene bu kitap yeter
Dünyanın elimizden hızla akıp gittiği, zamanın asla durmayacak oluşu, günümüzde sanki hızına hız katarak ilerlemesi ile beraber dünya hayatı sanki daha bir önemli gibi davranmaktayız bizler. Bir telaştır almış başını gidiyor. Etrafta sürekli ‘anı yaşa’ gibi söylemlerle insanların aklı bulanıyor. Bir anlamda bizi dünya nimetlerine bağlayan bir sürü psikolojik etmen var çevremizde. En önemlisi nefsimiz var bizi dünyaya bağlayan ve bizler kibirliyiz maalesef. Kibir öyle bir sarmış ki ruhumuzu bize hayat bağışlayan Allah’ı anmaktan aciziz. Ve bu kitap insanı karşısına alıp konuşan bir şeyh edasıyla karşılıyor bizleri. Acizliğimizi tekrar tekrar yüzümüze vuruyor. Bunu hak ediyoruz; iyi de oluyor.
Siz hiç, bir kitabın karşınızda size nasihat verdiğine şahit oldunuz mu? Olmadıysanız, nasihat isteyenlere Gelin Tâcı yeter.
Arka kapaktan:
- Rızık konusunda şüphe etmek, rızkı verenden şüphe etmektir.
- Sen kendine bir şey alacağın zaman güzel olanı seçiyorsun. Fakat Allah’a karşı hareket ve davranışlarında bu özeni göstermiyorsun.
- Gerçekten bütün geceyi ders vererek geçirsen, nefsinin hoşuna gider de, aynı gece iki rekat namaz kılmak sana zor gelir.
İbrahim Maslak tekrar tekrar okuyarak bizleri taçlandırdı
en kısa zamanda okumak istedğim ve methini sıklıkla duyar olduğum bu kitaba dair bu güzel yazı için teşekkür ederim.