Bu çağda bir Hasan Basri!

Ne güzel bir iş yapmış Yedi İklim. Hem Hasan Basrî Baba gibi bir ereni tanımamıza vesile olmuş hem de...

Bu çağda bir Hasan Basri!

Ne güzel bir iş yapmış Yedi İklim. Hem Hasan Basrî Baba gibi bir ereni tanımamıza, hem de O’nun aşk, vecd, vahdet ve Ehl-i Beyt muhabbeti ihtiva eden nefeslerini zevk etmemize, o irfanî havayı teneffüs etmemize vesile olmuş.Hasan Basri Baba

Kitap, “Basri Baba Nefesleri” namıyla 2001 yılında Yedi İklim tarafından yayımlanmış. Yayıma hazırlayan Kazım Hacımeyliç Hoca, esere yazdığı önsözde, nefesleri ve yazma notlarını kendisine, Basrî Baba’nın müntesiplerinden Nuri Arınç Bey’in verdiğini ifade ediyor. Nuri Arınç Bey aynı zamanda kitabın sonunda yer alan ‘irşad’ adlı kısmın müellifi. Bu bölüm, genelde tasavvufî irfanın özelde ise Bektaşî/Melamî yolunun yoğun ve enfes bir hulasasını sunuyor.

Melamet neşesine eren Basri Baba

Hacımeyliç Hoca nefesleri anlamak ve kavramak isteyen genç okurların öncelikle bu bölümü, daha sonra nefesleri okumasını tavsiye ediyor. Mahmud Erol Kılıç Hoca’nın da esere bir takrîzi var. Eserin yayımlanmasından duyduğu memnuniyeti dile getiren Hocamız, Hasan Basri Baba’nın meşrebi ile ilgili bilgiler de veriyor. Buna göre Hasan Basri Baba, Halvetî-Uşşakî erkânı ile Bektaşi neşvesinin meczinden doğan ve nâzenîn-i Uşşâkiye adıyla anılan tavrın açtığı kapıdan girerek evvela Bektaşîliğe, nihayette ise neşe-i melâmete inkılâp etmiştir.

Basri Baba NefesleriHayatının seyr ü süluku

Kitapta hakkında yazılanlardan ve buna ilave olarak, halifelerinden Ziya Baba adına kurulan vakfın resmi sitesinden öğrendiğimiz kadarıyla; Hasan Basri Taptık Baba Üsküdarlı. İsim ve mahlası Basrî. 1874 yılında doğmuş. İdâdî/lise mezunu. Kapalıçarşı’da yağlıkçılık esnafından. Üsküdar’da Anadolu Gençler Kulübü idareciliğinde bulunmuş. Eşinin adı Hatice; Mazlum Taptık ve Gavsi Taptık adlı iki evladının isimlerine rastlanmış.

Kâdirî, Rufâi, Uşşâkî tarîkatlarına girmiş, hattâ bâzılarında şeyh postuna oturmuş ve bu arada zaman zaman seneler süren seyahatlar yapmış. Sonunda Hüsnü Baba’dan nasip alarak Nâzenin yoluna, Bektâşilik Tarîkati’ne intisap etmiş. 1949 senesinde vefat etmiş. Kitabın verdiği bilgiye göre Karacaahmet Mezarlığında medfundur. Ancak Ziya Baba vakfından -ki bu vakıf, Basri Baba nefeslerini ‘Basri Baba Divanı’ namıyla daha önce yayımlamış- aldığımız bilgilere göre, halifelerinden Haydar Hasan Baba, 1995 yılında Hasan Basri Baba’nın naaşını İstanbul’dan, Ankara’nın Sincan ilçesi yakınlarında bulunan Kesiktaş’taki Taptuk Baba Türbesi’ne nakletmiştir.

Erenlerin marifet dedikleri

Hasan Basri Baba Divani, Ziya BabaHasan Basri Baba’nın nefeslerinde en ağırlıklı konu, insanın kendini bilmesidir. Yani insanın kendi hakikatine ermesi, özünü keşfetmesidir. Yalnızca afâki ayetleri talim eden bir kişi Cenab-ı Hakk’ı  bir takım deliller vesilesiyle tanıyacak bir mertebeye ulaşabilir ancak bu yeterli değildir. Kişinin bir de enfüsteki ayetleri müşahede etmesi ve kendi sırrına ermesi gerekir. Bu sır, tüm Esma’nın insanda cem olduğunun ve insanda tecelli ettiğinin hakka’l yakin bilinmesidir. İnsan ancak bu şekil bir marifetle tam ve kamil olur. Değilse nakıs kalır.

“enfüse bak arif ol, afâkta Hakk’ı isteme

Nefsin idrak etmeyen, sultana olmaz aşina.” 

Tâlibin kendi nefsindeki sırrı idrak etmesi, ve böylece Sultan’a kavuşması ancak bu sırra ererek irşad makamına yüselmiş bir mürşidin elini tutması ile mümkün olacaktır. Ve bu imkânı sağlayan tek şey ise aşktır. Aşk; içinde fenâyı, mahvı, kendini feda etmeyi, kendinden geçmeyi ve coşkuyu ve bunları bazen tek tek ve bazen de aynı anda barındırır.

Erenlerin tarîk-i aşk dedikleri

Tam bu noktada Nuri Arınç Bey’in kitabın sonundaki İrşad bölümüne müracat edelim. Hazret buyuruyor ki: “Dolambaçlı yollardan gitmek kalıbı yorduğu gibi; esma, halvet, erbain ile Hakk’a vuslat kalbi ve ruhu yorar. Şuura halel getirir. Ey tâlib-i Hakk! Hakikatte tâlib-i Mevlâ isen tarîk-i aşkı ihtiyar et ki yorulmayasın. Tarîk-i aşkı ihtiyar ettiğin takdirde ehlini bulup, ol “Adem-i mânâ’ya” intisab edip, ve ba’de-l intisab ol zâtın talim ve telkinine ez-dil ü can inkiyâd ve her emrine itaat ve tedric ile onun ahlakı ile ahlaklanman ve onu öyle sevmek gerektir ki dünya ve mâfihâyı verseler ondan dönmemek ve nazarını ondan bir an ayırmamak ve sen ol oluncaya kadar mücadele etmek ve efendinin hakkında zerre kadar şüphe geldiği takdirde nakz-ı ahz etmiş ve abdest-i batını bozmuş olursun. Şeriatın cünübünü su temizler, hakikatin cünübünü yedi derya temizlemez.”

Erenlerin şarab dedikleri

“Sekâhum Rabbuhum şerâben tahûrâ” (Kur’an-ı Kerim)

“Rabbleri sâkilik eder onlara, tertemiz bir şaraptan.”

“Hakikat meyhanesidir, bilmiş ol, kâmil vücûd

Nutku dem, peymane femdir, nuş eden sekrân olur.”

İşte tüm erenlerin, evliyanın  himmet ve hizmet buyurdukları şarab bu şarabtır. Bir iksir, bir simya... Sufiler bu şaraba Aşk demişler, Marifetullah demişler, Marifetünnefs demişler...  Sevgili hicabını kaldırdığında, cemâl-i yâr tüm güzelliğiyle âyân olduğunda ve insan kendinden geçtiğinde ve kendi nefsinin hakikatini keşfettiğinde, meydân-ı aşıkân’da kadeh kadeh dolaşan hep bu şaraptır. Hasan Basri Baba, yukarıda zikrettiğimiz nefesinde şarab sembolizmi ile anlatılmak istenen hakikati, mürşid-i kamil ile özdeşleştiriyor. Mürşid’in vücudunu Hakikat talipleri için bir meyhaneye, sözlerini şaraba, o sözlerin çıktığı ağzı kadehe benzetiyor ve bu şaraptan yudumlayanlar aşk-ı ilahi ile kendinden geçip sarhoş oluyor.

Erenlerin melâmet dedikleri

“Melamette buldum neş’e-i tamı

Tecerrüd eyledim attım her nâmı.” 

Hasan Basri Baba Divani, Ziya BabaMelâmet; kendinde hiçbir varlık görmemek, her şeyi Hakk’ın esma ve evsafının tecellisi bilmektir. Bu sebeple ehl-i melâmet, her türlü zahiri nam ve nişanlardan sosyal, siyasi, ekonomik statü ifade eden her türlü yakıştırmalardan, makam ve mevkiden uzak durmuşlar. Kendilerini fakriyet ve mahviyet libası içinde iyice gizlemişler. Ser verip sır vermemişler.

“Var olmak isterisen yoklukla gir meydane,

Manada şah olanlar zahirde bil gedadır.” 

Nikab-ı zahir ile kayda düşme ey aşık,

Mukayyed olan râh’da, râh- Hakk’an cüdadır.” diye uyarıyor Basri Baba. O, aklı ve vicdanı türlü kayıtlar ile mukayyed olduğu için hiçbir şekilde Hakikati zevk edememiş, aşk ile kendinden geçememiş, meselenin künhüne vakıf olamamış; sadece kabuk ile yetinen, öze inemeyen, eşyanın olay ve olguların şekli ve itibari boyutları ile oyalanmaktan kendini bir türlü alamayan kişiye ‘zahid’ diye hitap ediyor. Buradaki zahid tiplemesi, gerçekte bizim nefsâniliğimizin müşahhas bir hali. Nefeslerinde bu tür zühd anlayışının Hakikat ile aradaki en büyük perdelerden biri olduğu vurgusunu sık sık yapıyor Basri Baba.

“Zühdü terk eyledip girdim meydana,

Çerağlar uyandı ikrara geldim.”

Hakikat namına ve hesabına bakıldığında, dünya ve içindekiler ve arzın halifesi sıfatıyla da insan, tüm ilâhî isim ve sıfatların tecelligâhıdır. Bu bağlamda arif, dünyaya nazar ettiğinde Hakk’tan gayrısını görmez. Zahid, dünyaya sırtını döndüğü iddiasında olmakla beraber, taklitten kurtulup tahkike eremediği için ve kendi nefsini bilemediği için, hem Hakk’tan cüda kalıyor, hem de gizliden gizliye dünyayı dünya için terk etmiş oluyor. Yapılması gereken ise bir kamilin himmetiyle sureta insan olan sıfatımızı sireta da insan kılmak ve aşk deryasına dalmak.

 “Zahidi tuttum içirdim

Cebr ile bir cur’a mey

Kuvve-i bazu ile

Hayvanı insan eyledim” 

 

Erenlerin Ali dedikleri

“Tecelli eyledi Ali’den Zât’ı

Cemâlinde gördüm efâl, sıfâtı”

Basri Baba her şeyi ‘Ali’ ile açıklar. Bu aşk o kadar yoğun hissedilir ki nefeslerinde, okuyucuyu bazen takatsiz bırakır. Ali dindir, imandır, candır, canandır, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an’dır, hazık-ı lokman’dır. Şah-ı velayettir, haydar-ı kerrar’dır, nokta-yı bâ’dır. Aldanma isme on iki pirân Ali’dir, diyor bir nefesinde. Muhammed Ali’nin tek bir can olduklarını ilan ediyor. Muhammed Ali’de tecelli eden esrar adeta manevi alemin tüm renklerini ihtiva ediyor.

“Muhammed “Basri” vücûdun

Ali’dir cümle şuhûdun”

“Şek etme sakın dü cihan Şah-ı velayet,

“Basri’den diyen işte bu divanı Ali’dir.”  diye bitirir bir nefesini.

Erenlerin Hüseyin dedikleri:

Basri Baba Hüseynî’dir. Kerbela’ya ağıt yakar. Aşura günü için; “O kadar ağlayalım ki nuh tufanı edelim” der. Ondaki Ehl-i Beyt aşkı, sevgili için canı feda etmenin remzidir. Bu feda ediş, Hz. İmam Hüseyin’in şahsında zirveye çıkar. Madem onlar aşk için ve aşkları nedeniyle kendilerini feda etiler. Biz de kendimizi onlar için feda edelim.

“Hanedan-ı ehli beytin yoluna ey aşıkân

Çekelim hançer-i aşkı, canı kurban edelim,

Şah Hüseyn-i Kerbela’nın bendesiyiz Basriyâ,

Matemi bir ay değil, biz heman her an edelim.” diye feryat eder bir nefesinde.

Erenlerin vahdet dedikleri

Basri Baba, vahdet-i vücud gibi zor bir meseleyi kendi şahsına munhasır özlü ifadeler ile açıklar. Ancak arifler sürekli belirtirler ki, bu vahdet halini kavramak akl-ı mukayyedin kârı hiç değildir. Bu bir hal işidir. Satırlardan tahsil edilmez, erenlerin himmet buyurdukları açıklamalar meseleyi aklen kavratmaktan ziyade, belki meselenin nasıl kavranması gerektiğinin yolunu işaret eder. Divandaki kırkıncı nefes vahdet-i vücûd hakikatini zevk etmeye yönelik ifadeleri ihtiva ediyor.

Nefesin son iki beyit şöyle:

“Zat-ı Mansur’dan “Ene-l Hakk” râzını ifşa eyleyüp,

Suret-i Mansur’a isnad ile berdâr eyledi.

Basriyâ sundu bu câmı teşnegah-ı vahdete

Nuş edenler oldu huşyar, gayri ağyar eyledi.”

Nihayetinde mesele yine mürşidin elinden iksir-i azamı içip içememeye gelip dayanıyor. Bu iksiri nuş edenlerden Nuri Arınç Bey, ‘irşad’ bölümünde, İbn-i Arabi Hazretlerinin, Futühat-ı Mekkiyesinde geçen ve pek çoklarının kafasını karıştıran, Şeyh-i Ekber’e cephe almalarına sebep olan “El-abdü Rabbün ve’r-rabbü abdün.” (Kul Rabb’dir, Rabb  de kuldur.) beytine atıfta bulunarak meseleyi şöyle izah ediyor: “…Bu alem-i kesret O’nun esma ve sıfatının mezahiridir. Kul dahi bir mazhardır. Kulun mir’at-i vücudunda zuhur eyleyen tecelli itibarıyla Rabb’dır ve Rabb da, bu vücud-u mukayyedden zuhur eylediği haysiyetten Abd’dır.”

“Kurdu bir bâzâr-ı kesret, alan satan Kendi’dir

Bilmeyenler gördü mahluk, bilen settâr eyledi.”

Basri Baba'nın vechi

Erenlerden af dileyerek, dilim döndüğünce, Hasan Basri Baba’yı ve nefeslerini ihtiva eden kitabı tanıtmaya çalıştım. Dikkatimi çeken noktalara değindim. Zahiren gördüklerimi anlattım. Gördüklerim, göremediğim, vakıf olamadığım meselelerin yanında hiçtir.

Son olarak eklemek istiyorum. Kitabın en başında Hasan Basri Baba’nın bir resmi var. Bir fotoğraf karesi. Fritjof Schuon, sufilerin yüzlerini örten bir hicaptan bahseder. Hasan Basri Baba’nın mübarek vechelerinde bu hicabın anlamı müşahede ediliyor sanki. Batıni sarhoşluğun darmadağın ettiği derin bakışlar, keder ve çilenin meydana getirdiği sessiz bir gölge yüzün sahibini na-ehlin bakışlarından gizliyor adeta. Haşyet ve biraz da korkuyla bakıyorum ve çoğu kez de bakamıyorum ben bu resme.

İksir-i azamdır nutku ehlullah

Yek nazarda hâki cevher ederler” (Erzurumlu Emrah) nefesinin sırrına istinaden erenlerin nazarını niyaz ve temenni ediyorum. Yazımı, İrşad bölümünden Nasihâtı- Tarîk kısmını alıntılayarak bitiriyorum:

“Nasihat-ı Tarik:

-evvelâ el ele, el Hakk'a

-Öz söyle sâdık ol

-Kavgalı yerlere varma

-Bilmediğin kimse ile refik olma

-Düşmanlığı sebkat etmiş kimse ile dost olma

-Kimsenin meclisinde kahkaha ile gülme

-Kendinden büyük kimse ile mücadele etme

-Müstakim ol, zahmete sabr eyle

-Evvelâ fikr edip sonra söyle

-Her sırrını evlad ve iyâline söyleme

-İbadetine ve malına güvenme

-Halîm, selîm ol

-Ehl-i inkâre gönül verme

-Evliyaullahın kelâmını münkir olanlara söyleme

-Dünya için gönlünü mahzûn etme

-Na-ehilden bir şey isteme

-Dervişlik satma

-Sâdık ol

-Açık kelam söyle

-Şair olma

-Ekabir ve rical kapısına varma

-Her vechile haline şükreyle

-Yalancıya doğru söyledin deme

-Elinden gelirse yalnız sofraya oturma

-Tarikat kardeşini Hak kardeşin bil

-Evliyaullahdan ve mürşidinden gönlünü ayırma

-Ahdine vefâ et, vaktini ziyan etme

22.02.1935

Cuma günü akşamı.”

Furkan Özüdoğru erenleri anlatmaya devam edecek 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Furkan ÖZÜDOĞRU
Furkan ÖZÜDOĞRU - 13 yıl Önce

Hü dost öncelikle basri baba erenlerimle ilgili yazınız bizi mest etti lütfedip Furkan Bey erenlerimle gerek burdan gerekse mail yoluyla tanışmamıza vesile olursanız bizi çokk bahtiyar kılarsınız aşk u niyazlarımla

rehber61_tm@outlook.com
[email protected] - 6 yıl Önce

hasan basri olmak her çağda muhalefetsiz kalmaktır.Bu durumun iktidar olmak ile eş değer taşıması kendisini gizlemesini engeller.Bu durumda ise bilgilerini aktarırken önem sırasına göre bilgi talebinde olan insanları kabul etmek yerine REHBER olup Allah a ulaşan yolda kendisini bekleyenleri hazmedebilecekleri noktaya kadar ulaştırırken, karşıdan gelenlere karşı bilgisiyle geldiği yöndeki iyilikleri ve sakıncaları anlatmakla mükellef olur.ve hesap soracak kimse olmaz hayatında.