“Bugün mahalle kalmadı. Yalnız şehrin şurasına burasına dağılmış eski, fakir mahalleliler var. Birbirlerinin hatırını sormak, bir kahvelerini içmek, geçmiş zamanı beraberce anmak için zaman zaman gömüldükleri köşeden çıkan, bin türlü zahmete katlanarak semt semt dolaşan ihtiyar mahalleliler... Bugünün mahallesi artık eskiden olduğu gibi her uzvu birbirine bağlı yaşayan topluluk değildir; sadece belediye teşkilâtının bir cüz’ü olarak mevcuttur. Zaten mahallenin yerini yavaş yavaş alt kattaki üsttekinden habersiz, ölümüne, dirimine kayıtsız, küçük bir Babil gibi her penceresinden ayrı bir radyo merkezinin nağmesi taşan apartman aldı.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2011, s. 130-131 (İlk yayın yeri: Ülkü dergisi, 92, 16 Temmuz 1945).
Beğenelim veya beğenmeyelim, yirmi birinci yüzyılın İstanbul şehrinde artık mahalle yaşamı bir realite olmaktan tamamen çıkmıştır. Geri dönebileceğini sanmanın da bir anlamı yoktur. Mahalle kavramı sadece bir özlem konusu, sempatik bir çocukluk anısı, yaşlı İstanbulluların biyografisinde hoş bir arka plan, zaman zaman yâdedilmesi anlatanı da dinleyeni de gülümseten bir tarihsel nostalji konusu veya bazı popüler televizyon dizilerinin ahşap evlerden oluşan set dekoru hâline gelmiştir. Kaybolmuş bu mâzi bundan sonra bir bilim, tarih veya müze konusu olabilir ancak.
Yazarın kitabın Sonsöz’ünde de altını ısrarla altını çizdiği üzere, uzun süredir mahalle kavramının ve bu kavramın kapsadığı sosyal gerçeklerin tedricen yok olması sürecini yaşamaktayız. Ne sosyal yaşam açısından ne de idari olarak artık ihtiyaç duyulan mahalle biriminin ortadan kayboluş süreci yeni başlamış değildir elbette. Mahalle yaşamının ölmüş olduğu konusundaki kanaatini belirttiği yukarıdaki alıntıyı Ahmet Hamdi 1945 yılında yazmıştır mesela.
Mahallenin kayboluş sürecinde de 2008 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından sembol niteliği taşıyan bir adım daha atılmış ve sonuç itibariyle yalnızca sosyal yaşamda değil resmî idari terminolojide de geleneksel mahalle anlayışından bir nebze daha uzaklaşılmıştır. Hemen sonraki adımın İstanbul’da (ve belki de Türkiye’nin diğer küçüklü büyüklü şehirlerinde) idari birim olarak mahallelerin ve muhtarlıkların ortadan tamamen kaldırılması olduğunu görmemek mümkün değil elbette. Bunun düşünülmekte ve konuşulmakta olduğu da biliniyor. Artık mahalleler sosyal ve kültürel, mahalle muhtarları da idari işlevlerini neredeyse tamamen yitirmişlerdir çünkü. 2008 yılındaki kararları veren yöneticilerimiz çok haklıdır. Bu gidişle mahallenin cismini değil ismini de yok edecek son adımın atılması çok fazla gecikeceğe benzemiyor.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Bir Mahallenin Doğumu ve Ölümü (1494-2008): Osmanlı İstanbul'unda Kasap İlyas Mahallesi” adlı Prof. Dr. Cem Behar imzalı bu eser; dört ana bölümden oluşuyor:
1. BÖLÜM BİR YEREL KİMLİĞİN OLUŞUMU
2. BÖLÜM KASAP İLYAS MAHALLESİNDE İKTİDAR VE YEREL YÖNETİM: TANZİMAT VE SONRASI
3. BÖLÜM KIRSAL GÖÇ VE ŞEHİRLE BÜTÜNLEŞME: ARAPGİR’DEN ZİNCİRLEME GÖÇ
4. BÖLÜM “İMPARATORLUĞUN SONU”: ONDOKUZUNCU YÜZYIL SONLARINDA BİR İSTANBUL MAHALLESİNİN PORTRESİ
Yazar İngilizce aslından neredeyse baştan yazmak suretiyle Türkçe’ye çevirdiği eserine ilişkin şu ifadeleri kullanıyor:
“Bu kitapta uzun uzadıya sözünü edeceğimiz Kasap İlyas mahallesi bugün artık yok. Bu kitabın ilk ve kısa şeklinin Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlandığı 2003 yılı ile elinizdeki bu Türkçe versiyonun yayınlanması arasında geçen sürede Suriçi İstanbulu’nun Marmara Denizi kıyısındaki bu küçük mahallesi yasal varlığını kaybetti. Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kabul ettiği 17 Mart 2008 tarih ve 5747 sayılı yasa ile Suriçi İstanbulu’nun iki ilçesinden biri olan Eminönü ilçesi ortadan kaldırıldı ve Fatih ilçesi sınırları içine alındı. Böylece Suriçi İstanbulu idari olarak tek ilçeye (Fatih ilçesi) bağlanmış oldu. Bunun hemen ardından da İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde 16 Temmuz 2008 tarihinde kabul edilen bir kararla bu yeni ve genişletilmiş Fatih ilçesinde yüzyıllardır var olan eski mahalleler birleştirilerek yeni mahalleler oluşturuldu. Bu mahallelerin sadece sayıları değil, yüzyıllardır var olan adları da değiştirildi.
Belediye meclisinin bu kararından önce otuz üçü eski Eminönü ilçesinde, altmış dokuzu da eski Fatih ilçesinde olmak üzere Suriçi İstanbulu’nda toplam olarak yüz iki adet mahalle bulunuyordu. 1927/28 yıllarında yapılan en son İstanbul Belediye Teşkilâtı Reformu’ndan bu yana bu rakam değişmiş değildi. Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yoğun tartışmalardan sonra 2008’de alınan bu kararla yeni Fatih ilçesindeki mahallelerin sayısı yüz iki adetten elli yediye düşürüldü. Bu arada da varlığı onbeşinci yüzyılın sonlarından itibaren tarihî belgelerle kanıtlanabilen beş asırlık Kasap İlyas mahallesinin tüzel kişiliği sona erdirildi. Geri gelmesi de yakın bir gelecekte pek mümkün görünmüyor. Yeni düzenlemeyle “eski Kasap İlyas”, “eski Cerrahpaşa”, “eski Davud Paşa” ve “eski Keyçi Hatun” mahalleleri biraraya getirildi. Bu dört mahallenin biraraya getirilmesiyle oluşan “yeni Cerrahpaşa mahallesi” de diğer üç mahalleyle birlikte bu kitaba konu olan eski Kasap İlyas mahallesini böylece yutmuş oldu.
İstanbul’da mahalle adları ve sınırları ilk kez değişiyor değildir elbette. İstanbul mahallelerinin sınırları Osmanlı döneminde de her zaman muğlaktı. İdari açıdan belirleyici bir kesinlik taşımayan, esas itibariyle sakinlerinin algısına bağlı, ayırıcı olmaktan uzak ve çok değişkendi mahalle sınırları. Birçok defalar mahalleler arasında bir tür “birleşme ve satınalmalar” vuku bulduğu da biliniyor. Bir mahallenin zamanla kaybolup unutulduğu, bir büyük mahallenin küçük komşusunu yutup yok ettiği, iki mahallenin bir arada anıldığı ve zaman içinde fiilen birleştiği, bir mahallenin bir bölümünün sanki ayrı bir mahalleymiş gibi farklı bir isimle anıldığı durumlar da olmuştur. Osmanlı İstanbulu’nun herhangi bir dönemi için kesin bir mahalle listesi yapmak neredeyse imkânsızdır. Mevcut listelerden hiçbirinin tam olarak tüketici olduğundan da emin olamıyoruz. Osmanlı İstanbulu’nda elli yıl arayla yapılmış iki “esami-i mahallât” listesi birbirini pek tutmaz zaten. Ama mahallelerin gerek adedinde gerekse sınırlarındaki bu değişimler hep kendiliğinden ve tedricen olurdu veya şehri kasıp kavuran, onlarca mahalleyi küle çeviren büyük yangınların ardından oluşurdu. Bu seferki (2008) tepeden inme idari değişim ise öncekilerden çok daha radikal olmuş ve yerel yönetim birimlerindeki sınır değişmelerine başka mahallelerle birlikte Kasap İlyas’ı da kurban etmiştir. Bunda şaşacak bir şey yok.
Bu kayıp, yani elinizdeki kitabın tarihsel “hammaddesinin” idarî ve topografik temellerinin ortadan kalkmış olması, aslına bakarsak pek önemli de değil. Çünkü bu kitaptaki “mahalle”yi, aslında, “şehir” yerine kullandığım bir mecaz olarak anlamak pekâlâ mümkün. Osmanlı İstanbulu’nun Kasap İlyas mahallesinden söz ederken sık sık geçmiş zaman kipini değil de şimdiki zamanı kullanmam bundandır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 2008 yılında aldığı bu radikal kararların gerek bir idari birim olarak gerekse tüzel kişilik olarak Kasap İlyas mahallesini fiilen ortadan kaldırmak dışında bir ilginç yanı daha var. Bu kararıyla Suriçi İstanbulu’ndaki toplam mahalle sayısını 102’ten 57’ye indirirken Belediye Meclisi yeniden bazı “mahalle” adları icat etmek zorunda kaldı. Bazan yeni mahallî birimleri oluşturmak üzere biraraya getirilen eski mahallelerden birinin adı bu yeni oluşuma verildi (içinde beş asırlık Kasap İlyas mahallesinin eritildiği “yeni” Cerrahpaşa mahallesi örneğinde olduğu gibi).
Ama yeni yaratılan diğer bazı mahallelere de ortadan kaldırılmış mahallelerden birinin adı değil, İstanbullularca iyi bilinen bir semt veya yörenin adı verildi. Fatih ilçesinde birkaç eski mahalleyi bir araya getirerek yeni yaratılan Aksaray, Atikali, Balat, Beyazıt, Cibali, Karagümrük, Mevlanakapı, Silivrika- pı, Sultanahmet, Süleymaniye, Şehremini, Tahtakale, Topkapı, Yedikule, Zeyrek “mahalleleri” buna örnektir. Bu adlar çok eskilerden beri mahalle adı değil semt adıydılar. Şehrin bir bölümüne verilmiş ve şehrin bambaşka yerlerinde oturan- ların dahi çok iyi bildikleri ve ikamet ve mekân tarif etmek için asırlardır kul- landıkları adlardı bunlar. İstanbul’un her bir semtinin de kendine has anlamı, rengi, folkloru ve tarihiyle mitolojisi vardı. Aynı türde bir operasyonu, faraza, İstanbul’un Beyoğlu ilçesi için tasarlayacak olursak Taksim, Harbiye, Galatasaray, Şişhane, Dolapdere, Kasımpaşa, Hasköy, Kulaksız, Cihangir, Tophane, Ka- raköy vb. gibi iyi bilinen semt veya bölge adlarını da bir çırpıda mahalle adına dönüştürmek mümkün. Keza, aynı şey Üsküdar’da yapılacak olsa Doğancılar, Tunusbağı, Bağlarbaşı, Fıstıkağacı, Kısıklı, Nuhkuyusu, Salacak, Çamlıca ya da Sultantepe gibi eski yöre veya semt adlarından bir çırpıda nevzuhûr “mahalleler” ortaya çıkarılması işten bile değildir.
Ancak, böyle bir işlem yapmanın önemli bir sonucu ve bedeli var. Mahallelere aslında semt adı olması gereken adlar verildiği zaman hem Osmanlı hem de bugünün İstanbul’unda gerek topografik gerekse sosyal ve kültürel konumlandırma açısından çok önemli olan semt/yöre ve mahalle ayırımı bulanıklaşır. Büyükşehir Belediyesi’nin 2008 yılında yaptığı da budur. Mesele basit bir isim ve sınır değişikliğinden ibaret değildir. Mahalle sadece mahalleli için vardır ve onun ailesinden hemen sonraki yakın çevresini oluşturur. Semt ise şehrin tümü için semttir. Şehrin herkesçe bilinen bir bölgesi olan semt ile ancak mahallelinin yakın çevresini oluşturan ve en küçük idari ve sosyal birim olan “mahalle”nin birbiriyle karıştırılması sadece mahalle değil şehir anlayışının da epey değiştiğinin bir göstergesidir.
Bu kitabın başlığında yer alan Kasap İlyas mahallesinin “doğum” ve “ölüm” tarihlerinden (1494-2008) ilki tamamen sembolik niteliktedir. Mahallenin “doğum” tarihi değildir 1494 yılı. Bu tarih mahallenin “kurucusu” olduğu rivayet edilen mahalle camiinin ilk bânîsi Kasap İlyas’ın vakfiyesinin tanzim edildiği tarihtir. “Ölüm” tarihi ise gerçek bir ölüm tarihidir: Yukarıda açıkladığımız üzere, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi tarafından mahallenin tüzel kişiliğinin ortadan kaldırıldığı tarih.
* * *
Elinizdeki kitap 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde State University of New-York Press tarafından İngilizce olarak yayınlanan A Neighborhood in Ottoman İstanbul – Fruit Vendors and Civil Servants in the Kasap İlyas Mahalle adlı kitabımın birebir çevirisi olmaktan çok uzaktır. Osmanlı İstanbulu’nun bir mahallesinin tarihinin İngilizce olarak uluslararası akademik camiaya sunulması için gerekli olan birçok ayrıntı, tanım, tekrar ve açıklama Türk okuyucusu açısından tamamen zaittir. Türk okuyucuya çok anlamlı gelen atıf ve göndermeler ise İngiliz, Amerikalı vb. akademik okura hiçbir şey ifade etmez. Bu bakımdan İngilizce orijinaline göre kitabın hem temel yapısına hem de içeriğine çok sayıda değişiklik yapmak zorunluğu doğdu.
Aslını söylemek gerekirse, kitabı baştan yazmam gerekti. Bir yazarın kendi kitabını başka bir dile çevirmesini son derece mekanik ve can sıkıcı bir iş olmaktan kurtaran da herhalde budur, yani kendi kitabını başka bir dilde de okunabilir ve anlamlı kılmanın incelikleri. Ayrıca, kitabın son bölümüne bir de uzun makale çevirisi dahil ettim. Bu makalem kitabın İngilizce yayımında yer bulamayan Kasap İlyas mahallesine ait nikâh kayıtlarına dair belgelerin biraraya getirilmesiyle oluşmuş ve 2004 yılının Kasım ayında International Journal of Middle East Studies dergisinde yayınlanmıştı. Tanzimat döneminde mahallî yönetim yetkileri imamdan tedricen muhtara devredilir. Bu yetki devri, Kasap İlyas mahallesi muhtarının nikâh kayıtlarının da gösterdiği gibi, bazan çok kapsamlı olmuştur. Kitaptaki bilgilerin tekrarı niteliğindeki bazı paragrafları makale metninden çıkardım. Bâkî hata ve noksanın sorumluluğu elbette ki bir tek bana aittir.
Netice itibariyle ümidim didik didik etmeye çalıştığım bu küçücük şehir parçacığının (yani Kasap İlyas mahallesinin) yüzyıllar boyunca izlediğim serencâmının, koca şehrin tarihinin “büyük resmini” bir nebzecik daha net hale getirebilmiş olmasıdır."
Bir Mahallenin Doğumu ve Ölümü (1494-2008): Osmanlı İstanbul'unda Kasap İlyas Mahallesi, Prof. Dr. Cem Behar, Yapı Kredi Yayınları