Bir dervişin mahrem dünyası: Asiye Hatun'un Rüya Mektupları

'Rüya Mektupları', 17. yüzyıl Osmanlı’sında, Üsküp’te yaşayan bir âlimin kızı olan Asiye Hatun’un, şeyhi Öziçeli Muslihuddin Efendi’ye seyr u sülûktaki derslerinin, esma zikirlerinin takibi için 1640’lı yıllarda gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Abdullah Taha Orhan yazdı.

Bir dervişin mahrem dünyası: Asiye Hatun'un Rüya Mektupları

Geçtiğimiz günlerde Büyüyenay kitaplığına ilgi çekici bir eser daha katıldı: Rüya Mektupları. 17. yüzyıl Osmanlı’sında, Üsküp’te yaşayan bir âlimin kızı olan Asiye Hatun’un, şeyhi Öziçeli Muslihuddin Efendi’ye gönderdiği mektuplardan oluşuyor kitap. Bu, aslında rüyalarla ilgilenen okuyucuların evvelden aşina oldukları bir eser. Nitekim ilk kez 1994 yılında Cemal Kafadar eserin transkripsiyonlu metnini bir sadeleştirmesiyle birlikte yayımlamıştı (Rüya Mektupları, Oğlak Yayınları, 1994). Ardından makalelerinin bir araya getirilmesiyle oluşan Kim var imiş biz burada yoğ iken adlı eserde bu mektuplar yeniden basıldı (Metis, 2009).

Büyüyenay’ın, N. Ahmet Özalp tarafından hazırlanan neşrini bu önceki neşirle kısaca karşılaştıracak olursak, yeni baskının en önemli artısının artık bir Büyüyenay klasiği haline gelen orijinal yazmanın tıpkıbasımının verilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Okuma rahatlığı açısından eserin başlıklandırılmış, bölümlendirilmiş ve paragraflandırılmış olması ise diğer artıları. Özellikle seyr u sülûkte zikredilen 7 esma (eserde 5 esmanın zikri anlatıldığı için 5 bölüm var) çerçevesinde bölümlendirilmiş olması basit ama önemli bir detay.

İki de küçük nazarlığı var bu baskının. Bir yerde “sâlike” olarak okunması gereken ibare sehven “sana” olarak okunmuş (s. 58). Yine “sabah” olması gereken bir ibare “duha” olarak okunmuş ve ilgili dipnotta kuşluk namazı olması gereken duha namazına “sabah namazı” denilerek sehiv devam ettirilmiş (s. 63).

Eserin eski neşrine de kısaca bir bakalım. Detaylı giriş makalesi bu neşrin en önemli artısı. Çevriyazı metin içinde varak numaralarının verilmesi, sadeleştirme ve çevriyazının yan yana sayfalarda verilmiş olması metnin takibini kolaylaştıran unsurlar olarak diğer artıları arasında zikredilebilir.

Bir mürid tarafından görülen yol gösterici rüyalar

Bu kısa mukayesenin ardından metnin, Asiye Hatun’un Rüya Mektupları’nın 5N1K’sına bir göz atalım. Elimizde; Osmanlı’nın Balkanlardaki ilim merkezlerinden Üsküp’te yaşayan, ilmiye mensubu bir babanın kızı olan Asiye Hatun’un, Üsküp’ün yaklaşık 450 km. kuzeydoğusunda yer alan Öziçe’de ikamet eden Halvetî şeyhi Muslihuddin Efendi’ye, seyr u sülûktaki derslerinin, esma zikirlerinin takibi için 1640’lı yıllarda gönderdiği rüya mektupları bulunuyor. Bu mektuplar Asiye Hatun’un vefatından sonra muhtemelen yakınlarından biri tarafından bir araya getirilerek çoğaltılıyor. Bu rüyaların alelade rüyalar olmadığını, seyr u sülûk dâhilinde bir mürid tarafından görülen yol gösterici rüyalar olduğunu hatırlamakta fayda var. Şunu da ekleyelim, aslında bu mektuplar oldukça mahrem mektuplar. Sadece mürid ile şeyhi arasında kalması gereken mektuplar. Nitekim Asiye Hatun bunları başkaları okusun diye değil, sadece ve sadece şeyhi okuyup kendisini irşad etsin diye yazıyor.

Özellikle nefis tezkiyesi yoluyla sülûk edilen ve bu nedenle nefsani tarikatlar denen; etvar-ı seb’ayı, yedi ismin zikrini esas alan tarikatlarda rüyalar seyr u sülûkta belirleyici bir rol oynar. Asiye Hatun’dan bir asır öncesinde, yine rüyalarını yazıp şeyhine gönderen Osmanlı sultanı III. Murad da Halvetî-Şabânî şeyhi olan Şücâ Dede’ye bağlı idi. Bu mektupları ihtiva eden Kitâbü’l-Menâmât da şu an elimizde olan eserlerden (Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2014). Halvetiyye’nin bir diğer kolu olan Uşşâkiyye’nin 20. yüzyıldaki temsilcilerinden olan Hüseyin Vassâf’ın Vâkıât’ı da rüya mektupları literatürüne yakın dönemden bir örnek olarak zikredilmeli (Büyüyenay 2012; 2016).

Burada şunu da kaydetmekte fayda var. Eserin adı Rüya Mektupları olsa da aslında görülen keşiflerin tümü rüyada görülmüyor. Bu yüzden tasavvufta vâkıa kavramı daha geniş anlamıyla hem rüyada, fakat özellikle de uyku ile uyanıklık arasındaki hal diye ifadelendirilebilecek yakaza halinde görülen keşifler için kullanılıyor. Vassâf’ın eserinin ismi ve sair vâkıât örnekleri de bu minvalde isimlendiriliyor. Asiye Hatun da sadece uyurken değil, “âlem-i bâtında” keşiflere gark oluyor ve bazen keşfin ardından uyuduğunu söylüyor (örnek olarak bk. s. 73-74).

Rüyaların içeriği

Rüyaların, daha doğrusu keşiflerin içeriğine de değinelim. Çoğunlukla bir ismin zikrini bitirip diğer isme, yeni derse ve yeni nefis mertebesine geçmesinin işaretlerini görüyor Asiye Hatun. Şeyh Muslihuddin Efendi’den evvel bir başka şeyhten aslında esma zikrini tamamlamış olan Asiye Hatun, yeni şeyhiyle derslerine yeniden başlıyor ve yaklaşık 2 sene içerisinde bu derslerini de tamam ediyor.

Evlenmemiş olduğunu metinden öğrendiğimiz Asiye Hatun, vâkıalarında bazen şeyhiyle bazen de Hazret-i Peygamber’le nikahlandığını görüyor. Bunun manevi bir nikah, bir adanma olduğunu söylemeye herhalde gerek yoktur. Özalp eseri sunuş metninde bu noktaya pek değinmiyor, Kafadar ise her ne kadar ihtiyatlı bir dil kullansa da buraya biraz takılmış gibi. Asiye Hatun’un gördükleri üzerinden Freudien bir psikanalizin en azından mümkün olabileceğini ifade ediyor, bir tarihçi olarak bu işe girişmiyor tabi çok şükür.

Bugünün Batılı paradigmasından dünün rüyalarını yorumlamak

Bu noktada III. Murad’ın rüya mektuplarını eleştirel bir gözle değerlendiren Özgen Felek’in okumalarına da dikkat çekmekle yetinelim. Modern dönemde Batılı bir paradigma içerisinde yetişmiş -ya da sıkışmış- zihinlerimizle yüzyıllarca öncesine ve manevi âlemlere ilişkin metinleri anlamlandırma noktasında en azından aczimizi ifade etsek, bu daha doğru bir yaklaşım olur kanaatindeyiz. Nitekim Felek de Kafadar’ın Asiye Hatun’a yaptığı gibi, III. Murad’ın rüya mektuplarını daha dünyevi argümanlarla bir bağlama oturtmaya (contextualize) çalışıyor.

Batılı modern sosyalbilimin imkânlarıyla üç farklı asırda yaşamış üç Halvetiyye mensubu olan III. Murad, Asiye Hatun ve Hüseyin Vassâf’ı tam olarak konumlandıramayız.

Eserden tadımlık bir iktibas ile yazımıza nihayet verelim.

Asiye Hatun yine bir gece rüyasında Efendimiz’i (aleyhissalatuvesselam) görür ve o aşk ile işte şu samimi beyitler dudaklarından dökülür:

Evvel ü âhir vücûdundur sebeb her devlete

el-Meded ey destgîr-i evvelîn vü âhirîn

Haşre tahsîs etme sultânım şefâat kârını

Âlem-i dünyâda da ol destgîri bu âcizin

Asiye Hatun, Rüya Mektupları, Büyüyenay Yayınları

 

Abdullah Taha Orhan

YORUM EKLE