Çocuk ruhların da okuyabileceği bir kitap, “Düş”. H Çocuk Yayınları tarafından Mayıs 2016 da yayımlandı. Biz de kitap daha yeni çıkmışken, çok tatlı, güler yüzlü, samimi yazarından Firdevs Kapusızoğlu hanımefendiden imzalı aldık kitabımızı.
Çocuk edebiyatı ile ilgili çok fikir sahibi değilim aslında. Oğullarımla birlikte Düş’ü okuyunca bu alanda da böylesine güzel, kaliteli, ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini anlamış oldum bir kez daha.
“Gökyüzüne uzansın diye parmaklarımız, Bir masal yazdım… “Düş”lediğimiz ne varsa içine “düş”üverelim diye de Adını “Düş” koydum. Sana sadece okuması kaldı.!”
İlginç Olmayan Bir Hikaye
İlginç olmayan bir hikaye imiş bu. Bir bulutun yağmur olup toprağa karışması hikayesi. Bulutlar, yeryüzüne düşmekten korkuyorlarmış. Bu yüzden bazen papatya, bazen balık, bazen de hiçbirimizin anlayamadığı türlü şekillere bürünüyorlarmış. Bizim bulutumuz Barış, yeryüzüne hayranmış. Yeryüzüne inme zamanı geldiğinde nerede yaşayacağına karar verememiş. İlk önce annesinin sözünü dinlemiş ve Hindistan’a düşmüş. Yavru bir filin hortumuna düşüvermiş önce. Filler, festival için boyanıyormuş orada. Yavru filimiz Santi, mor renge boyanmış. Mor, bütün renkleri simgeliyormuş çünkü. Beyaz; masumiyeti, turucu; paylaşma ve kardeşliği, yeşil; doğanın enerjisini, sarı; neşe ve mutluluğu simgelermiş. Yavru fil Santi ile yılan dansına şahit oluyor Barış. Ve kurumadan gitmek zorunda kalıyor. Gökyüzünde fil şeklinde görüneceğini söylüyor arkadaşına. Eğer gökyüzünde fil görürseniz o, Barış’ın arkadaşı Santi’dir. Unutmayın!
Biz gökyüzüne bakmaya ve yağmuru konuşmaya başladık bu masalla. Nerede yaşamak istediğini bilmeyen, Hinditan, Yeni Zelenda, Çin, Tunus, Türkiye, İtalya, Amerika gibi yedi ülke gezen, festivaller gören, yeni arkadaşlar edinen sevimli bir bulut Barış. Yeni Zelenda’da bir kız çocuğunun ayakkabısının ucuna damlıyor ama gerçekle rüya karışıyor. Gerçekler, yaşanıp bittikten sonra adeta rüya değil midir? Rüyalar da gerçektir. Arkadaşı ona on iki hayvan yılını öğretiyor. Fare; hareket, sevgi, öküz; sakinlik, akıl, bilinç, kaplan; atılganlık ve kavga, tavşan; merhamet ve korkaklık, ejderha; talih ve zenginlik, yılan; saygı ve korku, at; telaş ve hız, maymun; eğlence ve kurnazlık, tavuk; isyan ve cimrilik, köpek; sadakat, domuz; karmaşa ve sükunet demekmiş. Aslında Barış rüyada mıydı gerçek miydi? anlamak için fotoğraf çektirip gökyüzüne gönderiyorlar ve pembe yağmur yağıyor. Arkadaşlarından mesaj alıyorlar. Pembe yağmur, ne hoş! Rengarenk bir kitap zaten”Düş”. Tunus’ta arkadaşı Selam’dan ayın hallerini öğreniyor. Yeni ay, hilal, ilk dördün, şişkin ay, dolunay… Yine festival. Kapadokya’ya düştüğünde de festival zamanı. Toprak Dede’nin omzuna düşüyor Barış ve ona çömlek sanatıyla ilgili sorular soruyor. Hayran kalıyor. Torunu ile birlikte de balona binip gökyüzüne uçuyorlar.
Barış’ın merakı ve yolculuğu devam ediyor. Özgürlük Heykeli’ne, oradan Roma’da bir çeşme başına düşüyor. Yine arkadaşlar buluyor kendine. Yeryüzüne düşüp düşüp keşfediyor yeryüzünü Barış. Aslında dünya, saklambaç oynuyormuş. Her şey kurumak üzereyken yağıyor Barış ve bulut arkadaşları. Yeryüzü tuhaf bir yer. Gazete okuyan filler, maille haberleşen kurbağalar, cep telefonsuz yapamayan kediler var. Barış’a ne oldu? Nereye yağdı? Biz, bulutlar tekrar göğü doldurduğunda, başımızı kaldırıp onları izlemekten usanmazsak bir mektupla cevabını alabiliriz.
Mektup demişken, “Gökyüzünün en pofuduk, en masum, en beyaz, en çalışkan bulutu Mehmed Zahid’e sevgiyle” imzasıyla yazarımızın elinden kitabımızı alınca O’na, “Düş”ümüzü okuduktan sonra mektup yazacağımıza söz vermiştik.
Güzel, zarif yazarımız Firdevs Hanım,
Damlaya damlaya deniz olsunlar diye, tüm çocuklara yazdığınız sizin ikinci ama ilk çocuk kitabınız, damla damla bizi de denize çevirdi. Ruhu çocuk kalmış hatta kalması gereken yetişkinler için de ara ara gökyüzüne, aya, yıldızlara, resimlere baktıracak güzel, başarılı bir eser olmuş. Başka kitaplarda da buluşmak isteriz sizinle. Bu tatlı üslubunuzla. Zira, çocuk deyip geçmiyorsunuz. Teşekkür ederiz.
Çocuk deyip geçmemeliyiz elbet. Cahit Zarifoğlu’nu hatırlıyorum hemen. Çocuk hikayelerini. Büyük gibi çocuklar için de çocuk gibi büyükler için de yazılmış eserler.
Kitabın resimleri de ayrı bir güzel. Evet, resimleri çizen ise Merve Özdoğan. Bu rengarenk çizimleri, aslında tüm enerjisini sevdiklerine borçlu.
Kalp ağrılarımızdan kurtulana dek yazmaya varız. Masallarla büyümeye… Damlaya damlaya deniz olmaya…
Sabah olunca, oğlum ne soracak bakalım?
-Anne, Barış önce nereye gitmişti?
-Anne, turuncu ne demekti?
-Anne, bulutlar neye benzer?
Gökyüzüne, aya, yıldızlara, sevgiye dalalım şimdi. Bir çocuk daha “düş” görsün. Mavi, turuncu, rengarenk “Düş.”
Yasemin Kapusuz