Bir başınalığın bariz çığlığı: Işıklar Açık Kalsın

21. yy insanı olarak korkular içindeyiz sürekli. Hayat çok yerden sıkıştırıyor bizi. Kapılar üstümüze üstümüze kapanıyor. 'Işıklar Açık Kalsın' diyoruz can havliyle. Mehmet Kahraman işte bu insanın yani bizim hikâyemizi yazmış. Gülhan Tuba Çelik yazdı.

Bir başınalığın bariz çığlığı: Işıklar Açık Kalsın

Işıklar Açık Kalsın, Mehmet Kahraman’ın Hece Yayınları’ndan çıkan ikinci öykü kitabı. Toplam on dört hikâyeden oluşan kitabın ilk hikâyesinin ilk cümlesi “Gerçek nedir anlatayım sana.” (sayfa 9) şeklinde kurulmuş. Bu cümle hem söz konusu hikâye hem de kitabın tamamı için bir beklenti oluşturdu bende. Modernizm ve sonrasında küreselleşme kıskacındaki bireyin her seferinde içine düştüğü derin bir gerçeklikle okumaya niyet ettim. Kitap bittiğinde bu beklentinin haddinden fazla karşılandığını da peşinen söylemeliyim.

Kitap ilerlerken gerçeklerin bizi hiç rahat bırakmadığını gösteren hikâyeler okuyoruz. Yeterince kötülük yokmuş gibi durup dururken musallat olan tümör, kira, fatura, taksitler, ev, çocuklar ve bunların sorumluluğunu taşıyan kişi artık haddinden fazla yorgun. Üstelik kendini eşinin ve çocuklarının gözünde, bir türlü olmak istediği gibi göremiyor. Bu birey, boşluk duygusu, yaşamın tatmin etmemesi, ölüm arzusu, toplum kıskacı, ruhun çelişkileri, kendini yeterli hissedememek gibi duyuş ve düşünüşlerden kaçıp bir yere gidemiyor. Çağrışım ve bilinçli hatırlamalarla sık sık geriye dönüşlerin olduğu hikâyelerde, sorgulayan adam her seferinde uzun uzun düşünüyor fakat sonunda hayatı olmuyorsa bile ölümü kesin olarak kabulleniyor. Sürekli eksik sayılan evlilikler, gelin kaynana problemleri, uzakta bırakılan anne, bir şekilde hastalanan, sakatlanan ya da ölen eş yaşantıyı daima orta yerinden ikiye bölüyor. Farklılıklara tahammülün olmadığı, herkesin tek-tipleştirilmeye çalışıldığı bu âleme, toplumun sığlığı ve dünyanın vahşeti de gelip dayanınca sığınacak tek gerçek ölüm oluyor.

An’dan taşan koca bir yaşanmışlık

Kitaba adını veren hikâye olan “Işıklar Açık Kalsın”da koca sinide nokta kadar kalan fakir şehriye çorbası bütün kitabın kolektif bilincini bir anda vermiş okura. Bir çocuğun gözleri önünde, bir annenin nasıl yavaş yavaş yok olduğunu görmek, kahvede okey oynayan babaya doğru yürünen yolun uzunluğu ve o gece biriken tüm korkular, andan taşan koca bir yaşanmışlık barındırıyor içinde. “Babamın bir an önce gelmesi için dua ediyordum dışarıya bakarken, karanlık ürkütücüydü. Ay yoktu. Annem uyumuş muydu yoksa bayılmış mı, bir saate yakın hiç sesi çıkmadı. Kardeşlerim de ayrı köşelerde uyuyup kaldılar. Annem uyanırsa diye başucunda bekledim. Su falan isterse… Sofrayı topladım. Işıkları söndürdüm. Yatakları yaptım. Saat daha on’a bile gelmemişti. Zaman hiç geçmiyordu. Gözüm hep kapıdaydı. Evin önünden bir karaltı geçtiğinde hemen kapıya koşuyordum. Sevinçle. Zile basacak diye bekliyordum. Aralık yerlerden giren rüzgârın ince çığlığını duyuyordum yalnızca.” (sayfa 26)

“Deli Bülbül” de üzerinde en çok durulması gereken hikâyelerden. Modern yaşamın içinde, bir ofiste, bir sandalyede var olmaya çalışan bankacı, zaten kurtulamadığı sorgulamaları artıran yaşlı, evsiz, yarı deli, takıntılı sözde müşteriyi, hayatının içine bir renk olarak yerleştirmeye çalışırken bir şekilde her şey zıvanadan çıkıyor. Sistemin nasıl da tüm bireyleri aynılaştırmak istediğini, farklılıklara tahammülünün olmadığını ve bunun ölümcül sonuçlarını bir kez daha net olarak fark ediyoruz.

Köprüden önce son çıkış: Ölüm

Mehmet Kahraman, kitaptaki on dört hikâyenin on ikisinde erkek kahraman kullanmış. İlk kitabı Minareden Düşen Ezan’da (Hece Yayınları, 2014) şaşırtıcı bir şekilde kadın kahraman çoktu ve rengârenk bir kadın yelpazesine şahit olmuştuk aslında. Toplumsal meseleler üzerine kafa yormak orada da bariz bir şekilde belli olsa da; derinlik, duyuş ve sorumluluk anlamında daha ağır metinler bekliyor bu kitapta bizi. Kitabın en belirgin temalarından olan ölüm, on dört hikâyenin altısında eylem olarak kendine yer bulurken beşinde de kanser, intihar düşüncesi, kaza ve tekerlekli sandalye, delirmek, hafıza kaybı ve yaşlılık süreçlerinin sonunda veya yanında yer alıyor.

Ölüm temasının belirginliğine sebep olarak şöyle bir yorum çıkarabiliriz kitaptan.  Acıları yüzeysel sloganlarla yaşayan toplum, bin bir emekle oğlunu var eden gariban ana babalar,  kira, taksitler, faturalar, tümör, hasta ve yapayalnız anne, okey masasındaki yüreği nasırlı baba, korkular içindeki çocuk, tedirgin ergen, kendini oğlunun gözlerinde istediği gibi göremeyen bir babanın çaresizliği, anlaşılamamak, terk edilmek, uyku ilaçları, boşluk duygusu, ruhun çelişkileri, toplum kıskacı, evliliğin çatırdamasına sebep olan yorucu adetler, arkada bırakılan elleri kınalı anne, çağrışımların çıldırtıcılığı, dünyanın başına üşüşmesi, kaza ve sakatlanmalar, ofis ortamının bunaltıcılığı, modernizmin merhametsiz çarkları, çay ocaklarıyla rutubetli evlerde çürüyen ömür ve bütün bunların ortasındaki adamın sürekli olarak hayatı sorgulaması; yolları ister istemez ölüme çıkarıyor.

Soru soran kahramanlar

21. yy insanı olarak korkular içindeyiz sürekli. Hayat çok yerden sıkıştırıyor bizi. Kapılar üstümüze üstümüze kapanıyor. “Işıklar Açık Kalsın” diyoruz can havliyle. Mehmet Kahraman işte bu insanın yani bizim hikâyemizi yazmış.

Bizim hikâyemizi yazarken kullandığı dil lirik, akışkan ve etkileyici. Metinler, çağrışımlarla sık sık zenginleşip sıçramalar yapıyor. Kurmacanın sınırlarının zorlandığını veya yazarın bu sürece dâhil olduğunu görmüyoruz. Bunlar da zaten gerçekliği daha çok besliyor. “Gerçek her zaman kurmacanın sınırlarını aşar.” gibi bir söz vardı. Kahraman’ın hikâyelerinde tam da böyle bir dünyayla karşılaşıyoruz. Mesaj odaklı olmasa da, hikâyelerdeki kahramanların kendine sordukları sorular sarsılmamızı ve düşünmemizi sağlıyor. Bu hikâyelerde soru sormayan, düşünmeyen, eleştirmeyen, beynini zorlamayan, körü körüne kabullenen tek bir kahraman bile yok. Bu da soru cümlelerinin oldukça fazla olmasına yol açıyor. Derin düşüncelerin, bireysel ve toplumsal hesaplaşmaların çokluğu, kurulan dilin de anlam dolu ve yoğun olmasını sağlıyor.

Gülhan Tuba Çelik

YORUM EKLE