Belalar da kula Cenab-ı Hakk'ın kapısını çaldırır

Nuriye Çeleğen, 'Hay Sultan' kitabında Abdulkadir Geylani Hazretlerinin hayatından, müderrisliğinden, uzlet ve riyazetinden, kerametlerinden bahseder. Metin Uygun yazdı.

Belalar da kula Cenab-ı Hakk'ın kapısını çaldırır

Abdulkadir Geylani Hazretleri, evliyanın ve âlimlerin en büyüklerindendir. Hem seyyid ve hem de şeriftir. Yani hem Hz. Hüseyin (r.a.) ve hem de Hz. Hasan (r.a.) evladıdır. İran’ın Geylan kasabasında doğmuş, Bağdat’ta vefat etmiş. Genç yaşında Bağdat’a ilim tahsili için gider. Fıkıh, hadis ilimlerini öğrendikten sonra vaaz ve nasihatlere başlar. Talebe iken de, müderris iken de kendi kazancıyla geçinir. Uzun zaman vaaz ve nasihat ettikten sonra uzlete çekilir. Nefsini terbiye için, nefsiyle amansız bir mücadeleye girişir. Çok büyük bir mücadeledir giriştiği. Herhangi bir insanın kolay kolay dayanabileceği türden olmayan bir cehd, bir savaş. Günlerce aç ve susuz kalır. Ot yer. Buz gibi sularda defalarca gusleder. Şeytanın bütün hile ve aldatmalarına karşı koyar. Şeytan kılıktan kılığa girer Geylani Hazretlerini kandırmak ve dalalete düşürmek için. Ama başaramaz ve pes eder.

Uzlet ve riyazetten sonra tekrar Bağdat’a döner. Müderrislik, vaaz ve nasihatlere tekrar başlar. Bütün dünyaya yayılır ünü. Her yerden Geylani Hazretlerinin vaaz ve nasihatlerini dinlemek için gelir insanlar. Kadiri tarikatının kurucusudur. Birçok kerametler sadır olur kendisinden. Bu ümmetin velilerinin en çok keramet gösterenlerinden olduğu hususunda ittifak halindedir birçok din âlimi. Nuriye Çeleğen, Nesil Yayınları'dan 2013 yılında çıkan Hay Sultan isimli romanında Abdulkadir Geylani Hazretlerinin hayatını konu edinir. Doğumundan, çocukluğundan, ilim tahsiline çıktığı ilk seferinden, talebelik hayatından, müderrisliğinden, uzlet ve riyazetinden, kerametlerinden bahseder. Nefis ve şeytanla girdiği amansız mücadeleyi anlatır. Hızır Aleyhisselam’la olan münasebetlerine de temas eder.

Yolda kalanların konağı olur medresesi

Abdulkadir Geylani Hazretlerinin Bağdat’ta ders, vaaz, nasihat ve irşadda bulunduğu dönem, İslam âleminin ilim merkezi olan Bağdat’ın siyasi çalkantı içinde olduğu bir dönemdir. Bir taraftan Moğol istilası, diğer taraftan Bağdat’ta Abbasi Halifesi ile Selçukluların iktidar mücadelesi içinde bulunması, dönemin yöneticilerinin eğlence ve sefahatten dolayı israfa varan giderlerini karşılamak için vergilerle halkı canından bezdirmeleri o dönemin ahvali hakkında bizlere bir fikir veriyor. Halk da, eğlence, zevk ve sefaya dalma hususunda yöneticilerden geri kalmayacak derecededir. “Hamam güreşleri, çalgılı toplantılar, şarkıcı cariyeler halkın en çok rağbet ettiği eğlenceler arasındadır” diye yazar Çeleğen. Bir de Yunan felsefesi akılları alabora etmiştir.

İşte böyle bir ortamda Bağdat’a gelen Geylani Hazretleri, Bağdat’ın ilim sofrasından tam manasıyla istifade ederken kalp yönünden Bağdat’ı doyurma vazifesini omuzlarında hissetmiş: “Siyasi çekişmelere karışmaz. Kargaşanın temel noktasına el atar. Manevi açlıktan sızlanan, günahlarla yanan, felsefi akımlarla aklı yorulan, kalbi yaralanan Bağdatlıların kalplerine şefkatle uzanmış.” Bağdat’ın makus talihi değişmeye başlamış Geylani Hazretleriyle. Vaazlarıyla irşada başlar. Darda olanlara yetişir. Açları doyurur. Yolda kalanların konağı olur medresesi.

Müritlerine ihlası kazandıran, nefis ve benliği terbiye eden esasları sık sık şöyle hatırlatır: “İtaat ediniz. Bid’at çıkarmayınız. Tabi olunuz. Muhalefet etmeyiniz. Sabrediniz. Sızlanmayınız. Sabit kalınız. Ayrılıp, dağılmayınız. Bekleyiniz. Ümit kesmeyiniz. Zikir meclisinde toplanınız. Özünüzü günahlardan temizleyiniz. Kirletmeyiniz. Mevla’nızın kapısından hiç ayrılmayınız.”

Herkes kendisindeki musibetle, kendisindeki esmanın kapısını çalar

O’nun menkıbelerinden, kerametlerinden ziyade; tasavvufi görüşleri, müritlerine ve halka irad ettiği sohbetlerden bazı fikirlerini seçip paylaşırsak daha faydalı olacaktır: “Musibet kulun kapı çalmasındaki şifresidir. Her insanın musibetinin farklı olması şifrenin farklılığındandır. Allah musibet ile tevhidi öğretiyor. Herkes farklı çalıyor o kapıyı ve herkese farklı kapılar açılıyor. Herkes kendisindeki musibetle, kendisindeki esmanın kapısını çalar, o esma sıfatın dairesine girer.”

Onun medresesi bir bayram ve bir düğün yeri gibiydi her gün. Medresesi, manevi iklimden feyizlenmek ve istifade etmek, bereketlenmek isteyenlerle dolup taşardı. Manevi saltanatını ifade etmek için ‘Bizim davulumuz göklerde de yerlerde de çalar’ dediği tılsımlı hal medresesinde her daim yaşanmaktaydı” diye yazar Nuriye Çeleğen.

O, halifeyi ikaz eder. Yön verir. Doğru yola davet eder. Vezirleri, valileri tedip eder. Sürekli olarak ikaz eder. Halka karşı merhamete davet eder. Müritlerine diğer tasavvuf büyükleri gibi idarecilerden uzak durmalarını, onlardan hediye, bağış almamalarını öğütler.

Allah dostlarını anmak, onların ruhaniyetini hoşnut eder. Onların ruhaniyeti kendisinden söz edilen meclislere tecelli eder. İnşallah aynı tecelliyat burada da zuhur eder.

Metin Uygun yazdı

YORUM EKLE